Allah’a nasıl inanmamız gerekir? Rabbimizi nasıl razı etmeliyiz? Bu ve buna benzer soruların geçerli cevabını yine Allah’ın belirlediği ölçülerde aramalıyız. Bu cevapları tespit etmek insanlara bırakılmış olsa idi, Allah insanlara sürekli elçiler göndermezdi. Belirli aralıklarla elçilerine vahiy nazil buyurmazdı. İnsanlar kendi akıllarına göre hareket ederlerdi.
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. İmtihanı kazananlar sonsuz bir mükafat ile mükafatlandırılacaklar, kaybedenler ise sonsuz bir cezayla cezalandırılacaklar. Merhametli olan Allah insanlara akıl vermiş, onlara Kitap ve Peygamber göndermek suretiyle imtihanı nasıl kazanacaklarını göstermiştir. Kitabında insanları kendi yolundan sapmalara karşı uyarmış ve Tevhid’den sapanları bağışlamayacağını açık bir şekilde Nisa Suresi , 116.Ayetinde belirtmiştir.
Bu yüzden müslümanlar tevhid inancı üzerinde titizlikle durmalıdır, her türlü sapmalara karşı uyanık olmalılar ve bu sapmaları çok iyi tanımalılar ki, ayakları farkında olmadan kaymasın.

Ahiretteki hesabı insanlar değil, Allah görecektir. Şayet insanlar Allah’a verecekleri hesaptan temiz çıkmak istiyorlarsa mutlaka Allah’ın Kitab’ına göre inançlarına çeki düzen vermelidirler.

İnsanların haklarında iyi zan besledikleri büyükleri, alimleri, ataları, nice düşünce ve davranışlarıyla doğruluklarını göstermiş olsalar bile, yürüdükleri yol itibariyle, Kur’an-ı Kerime uygunlukları önemlidir. Müslümanım diyenleri şüphesiz bağlayıcı tek şey vardır; o da Allah’ın Kitabıdır. Zaten Kur’an’ın korunması da, her yeni olayda muhtemel bir sapmayı önlemek içindir. Her konuda olduğu gibi insanların önce doğru düşünebilmesi, inanabilmesi, sonra da doğru düşüncelerini hayata geçirmeleri ancak bir ölçü ile mümkündür. Öncelikle bu esas öğrenilmeli ve bilinmelidir.

Doğru yoldan ayrılmak; hidayetin karşıtıdır. Bu kelimeyi ifade için kullanılan dalalet sözcüğü lügatte ‘doğru yoldan sapma’ olarak belirtiliyor. Dalalet, Kur’an’da vahiyden habersiz yaşadığı için küfür isnadı yapılamayana (3/164, 93/7) , bilmeyene (2/282) , şaşana (12/95) , kaybolana (6/24) , boşa gidene (18/104) , isyan edene (33/3) ve küfredene/gerçeği inkar etmek suretiyle örtenler için (2/108) kullanılır. İnsanlar arasında sapma kelimesi kullanıldığında genelde ‘doğru yoldan yanlış bir yola sapma’ kast edilir. Halbuki bir insan yanlış yoldan doğru bir yola da gelebilir.

İnsanı doğru yoldan uzaklaştıran etkenler vardır. Bunları bilmemiz ve gereğini yapmamız; bizim hem dünya hem de ahiretimiz için çok iyi olacaktır.
 
Aklımızı ayet ve hadis-i şeriflere uygun kullanmamak,
Vahiy ile gelen hükümleri tercih etmemek, unutmak veya terk etmek,
Hevaya, nefse, şehvete, dünyalık istek ve tutkulara uymak, bağımlı olmak,
Zanna, yeryüzünde olanların çoğunluğuna uymak,
Kendini yeterli görmek, insanın kendi bildiği ile yetinmesi, sadece aklını kullanması,
Yöneticilere, din büyüklerine körü körüne bağlanmak,
Mevcut yaşam sistemi olan dine ve gidişata, atalar dinine bağlılık.
 
Bu ve buna benzer yaklaşımlar bizi İslam yolundan uzaklaştırabilir. Bir Müslüman ve bir mü’min olarak bu konularda dikkatli olmalıyız.
 
Rabbimiz, Fatiha suresinde buyurduğu gibi bizleri hidayete tabi olan ve hidayette sabit olan kullarından eylesin.