Son dönemde eş-dost ile birlikteliklerimizde sıklıkla şu soruyla karşılaşıyorum; “Yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?” Şu cevabı veriyorum; “Nerde ve nasıl konumlandığınıza dolayısıyla nerden baktığınıza bağlı.” Elbette ki yaşamımız boyunca ideolojik olarak kendimize yakın gördüğümüz bir parti, bir üst kültür veya bir disiplin olabilir. Bir değer manzumesine âidiyet hissi duymamız için bu gereklidir de. Bu bağlamda düşünce ve duygularımızın, dolayısıyla eğilimlerimizin ve tercihlerimizin de şekilleneceği gerçeğini hesaba kattığımızda, insanın bir dayatma ortamı içinde olduğunu fark ederiz. Ancak ve ancak bu dayatmanın farkına vardığımız anda gerçek anlamda düşünmeye başladığımızı iddia edebiliriz. Düşünmek, özgür düşünce ve özgün fikirler üretebilmek ancak içinde doğup büyüdüğümüz sosyo-kültürel yapıyı ve benimsediğimiz ideolojiyi en iyi şekilde tanımak ve dahi bu zeminin kritiğini yapabilmekle mümkün. Aksi halde dar bir şablondan bakarak meseleleri sığ değerlendirme yanlışından kurtulamayız. Bu bağlamda, son günlerdeki kaotik gündemde A partisine yakınsanız, yaşananları hukukun tecelli etmesi şeklinde görürsünüz. Kimsenin hakkı çiğnenmemiş, kimseye zorbalık yapılmamış ve herkese yurttaş muamelesi yapılmıştır diyebilirsiniz. Fakat yaşananları C partisi tarafından değerlendirdiğinizde ise yapılanları, haksızlık, hukuksuzluk, despotluk ve halkın iradesinin gaspı olarak nitelendirebilirsiniz. Nitekim bugünkü kaos ortamının tarafları yaşananları böyle değerlendirme yanlışından kurtulamıyor.
İmamoğlu’nun Tutuklanması
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının göz altına alınmasına sebep olan iddialar, yolsuzluk ve terörle işbirliği olarak iki başlık altında toplanıyor. Yanısıra İmamoğlu’nun üniversite diplomasının sahte olduğu iddiasıyla iptal edilmesi de hakkındaki bir başka suçlama. İlk olarak üniversite diplomasının iptal edilerek cumhurbaşkanı adayı olmasının önüne geçilen İmamoğlu, hakkındaki diğer iddialardan olan terörle işbirliği suçlamasından beraat ederken yolsuzluk konusunda aklanamadı ve tutuklandı. Burada sormamız gereken soru şu; muhalefet, günlerdir yaptığı yaygara ve mitinglerle halkı sokağa dökme çağrısının yanında, İmamoğlu’na isnad edilen yolsuzluk suçlamasının aksini iddia edebiliyor mu? İmamoğlu ve diğer iki (Beylikdüzü ve Şişli) CHP ilçe başkanının arasındaki para trafiğinin izahı legâl olarak yapılabiliyor mu? Kurulduğu söylenen şirketin çok kısa sürede devasa oranda büyümesini açıklayabiliyor mu? Parti temsilcileri hakkın, haklının tarafında olduğunu iddia edip bunları sorguluyor mu yoksa partisinin söz konusu iddialar sebebiyle kaybolan prestijini geri kazanmak için popülist söylemlere mi başvuruyor. Tek parti döneminden bu yana CHP zihniyeti ne yaptıysa bugün gelinen noktada da aynısı yapılıyor. Yaygara, dezenformasyon ve popülizm… Diğer yandan yine Hakkın, hakikatin temsilcisi iddiasındaki A partisinin, 17-25 Aralık olaylarında basına düşen bir telefon konuşmasında geçen, evdeki paraların (a)yakkabı (k)utusuna saklanması şeklindeki cümleler sebebiyle trajikomik olarak kendilerine yöneltilen (A)yakkabı (K)utusu (P)artisi yakıştırmasına da kabul edilebilir bir cevap vermesini beklemek hakkımız. Veremediler…!
Ana Muhalefet Partisi Kime Emanet
Geçtiğimiz günlerde Özgür Özel, CNN International’da Donald Trump’a seslenip Tayyip Erdoğan’ı şikayet etti. ‘NATO’yla yakın olmak istiyoruz ama cumhurbaşkanı bizi uzaklaştırıyor.’ dedi. Bunu, NATO’dan çıkmak için fırsat kollayan Trump’a söyledi. ABD bize demokrasi getirsin istiyor. CHP başkanının, girdiği her toprak parçasında oluk oluk kan akıtan haydut ABD’nin şizofrenik başkanından bunu istemesi, güçlü bir tabanı olan CHP’nin kifayetsiz muhterislerin iradesine bırakıldığını göstermiyor mu?
Gündemi Nasıl Okumalıyız
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi her bireyin bir hayat görüşü ve bu doğrultuda yaşamını şekillendirdiği ilkeleri, kural ve kaideleri vardır. Mensubu olduğumuz ideolojinin, partinin, kültürün kritiğini yaparken referans aldığımız değer yargıları beşerî ise dün ve bugün olduğu gibi konsensüs mümkün olmayıp ve kutuplaşma kaçınılmazdır. Zîrâ, birey olarak sevdiğimiz, değerli bulduğumuz kişilerin, düşüncelerin, ideolojilerin her yanlışında bir doğru ararız. Görmek istemeyiz yanlışları. Bu, beşer oluşumuzdan kaynaklanan bir zaaftır. Böylesi bir durumla karşılaşmamak için, doğrularımızı değişken olan beşerî değer yargılarının referansıyla değil, doğruluğundan şüphe edilmeyen ve Hakk’tan geldiği konusunda ortak zeminde buluşulan değerler nezdinde mütalaa etmeliyiz.
Saygı, sevgi ve hürmetlerimle…