Fakat arkadaşların, gölge etmezseniz, başka ihsan istemem, gibi halleri var. Önergeden sonra Cemil Tugay başkanı aradım, açmadı. Açmazsan açma! Sizden ihale isteyeceğimi mi sandınız?” dedi.
Millet İttifakı çatısı altında girilen son genel seçimlerde CHP listelerinden İzmir Milletvekili seçilen Demokrat Partili Haydar Altıntaş, Egedesonsöz’ü ziyaret etti.

Gazeteciler Ender Aldanmaz ve Muhittin Akbel’in sorularını yanıtlayan Altıntaş, ülke ve kent gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.

TÜRKİYE’NİN BAŞINDAKİ EN BÜYÜK PROBLEM, SİVİL VESAYETTİR

Cemal Enginyurt ve Salih Uzun istifa edip CHP’ye geçtikten sonra Demokrat Parti’nin tek milletvekili olarak TBMM’de görev yapmaya başlayan Haydar Altıntaş, siyaset iklimiyle ilgili şu görüşlere yer verdi:
“Cumhuriyet, güzelliktir; onu daha güzel kılan da demokrasidir. Demokrasi, Cumhuriyetin ruhudur. Demokrasiyi Cumhuriyetin içinden çeker alırsanız, Cumhuriyet ruhsuz kalır. Atatürk’ün en büyük hayali de Cumhuriyeti, demokrasiyle taçlandırmaktı. İsmet İnönü ile Celal Bayar, Anayasa’ya aykırı kanunlar kaldırılacak, parti başkanlarıyla cumhurbaşkanı birbirinden ayrılacak, seçimler hakim teminatı altında yapılacak, diye anlaşıyorlar. O günden bu yana, yani 79 yıldır düşe kalka ilerleyen ama her ilerlemede mesafe kat eden demokrasiden, bugün itibariyle biz tamamen körelen, demokrasinin tüm imkan ve kabiliyetlerini kaybederek otokratik yapıya geçen bir sistemle karşı karşıyayız. Demokrat Parti, dört darbeye maruz kalmış bir partidir. 1960 ihtilali, Türk siyasi hayatında önemli bir faciadır. Orada bile Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi anlaşıyor, koalisyon hükümeti kuruyor. 1965’te tek başına seçime gidiyor. 71’de tekrar bir kırılma oluyor. Ama gene anlaşma sağlanıyor. 1980’de partiler kapatılıyor, gene anlaşılıyor, gene çıkılıyor. Bunlar hep askeri vesayetten söz ediyorlar ya… Şimdi Türkiye’de, benim iddiama göre, Türkiye’nin başındaki en büyük problem bugün için, sivil vesayettir. Bu sivil vesayet, askerlerin uyguladığı vesayetten çok daha vahim, çok daha tehlikelidir. Askeri vesayet, süresini tamamlayınca gitti. Sivil vesayet, bir geldi, gitmek bilmiyor! Nedir sivil vesayet? Denge ve denetleme mekanizmaları tesis edilmeden, nasıl işleyeceğine karar vermeden geçilen partili cumhurbaşkanlığı sistemidir. 3-5 kararnameyle koca bir devletin yapısını bir anda değiştirebileceğiniz bir gücü elinizin altına almaktır, sivil vesayet.”
BOZKURT’TAN ATATÜRK’E: O ZAMAN SİZİN ABDÜLHAMİT’TEN NE FARKINIZ KALIR?

“Aksi ne kadar iddia edilirse edilsin, Türkiye’de Anayasa’yı temsil yetkisi padişaha verilmiş. 1924 Anayasası, kuvvetler birliği üzerine kurulmuştur. Meclisin fesih hakkını Atatürk’e vermek isterler. Mahmut Esat Bozkurt, buna itiraz eder. Bozkurt, böyle bir düşünceye neden karşı olduğunu tek cümleyle izah etmiş, Atatürk’e: “Bu yetkiyi size verirsek, Abdülhamit’ten ne farkınız kalacak?”  Oradan, geldiğimiz bugünkü yere bakalım. 28 Şubat diyorlar. 28 Şubat, Doğruyol Partisi’ni iktidardan alıp onun yerine başka bir hakimiyet kurmak için askerlerin, başka güçlerle el ele verdiği siyaset dışı güçlerin siyasete müdahalede bulunduğu bir hamledir. 80 ihtilalinden sonra seçim kanununa konmuş bir madde var. Adalet, yönetimde istikrar! AK Parti’nin seçim kazandığı dönemde yönetimde istikrar sonsuza kadar ama temsilde adalet yok! Yüzde 36 oyla yüzde 66 milletvekili kazanıyorsun, olacak şey değil. Türkiye’de 6 kez referandum yapılmış, 3’ü AK Parti döneminde. Sonra geliyorlar, şu Anayasayı değiştirelim! Sonuçta Anayasayı değiştirdiler. İyi değiştirdiniz de siyasetin adalete müdahale etmesi için ne kadar mekanizma varsa, kurdunuz getirdiniz! 17/25 Aralık süreciyle beraber bir değişiklik oldu. Eskiden üç maddeye çok itiraz edilirdi. Solcular iki maddeden 141 ve 142; , sağcılar bir maddeden, o da 163’üncü maddeden şikayetçiydi. Bunlar da kaldırıldı.  2010 Anayasası ile beraber devletin kurumlarını allak bullak edecek her şey, siyasetin vesayeti altına alındı. Ülkenin başbakanı, 'Anayasa mahkemesinin aldığı kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum, kararlarına da uymuyorum' diyebildi. Ceza kanununa bir takım maddeler eklendi. Bunlardan birisi katalog suçlar! Birisi halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek! Diğeri Cumhurbaşkanına hakaret! Bu kanunlar, 141 ve 142’den daha berbat! Adalet, siyasetin vesayeti altına girmiştir. Sivil vesayet, bir takım yasalarla milleti disiplin altına aldığı kanunlardır. RTÜK, devletin sopası haline geldi. Şimdi kamu denetçiliğine benzer bir şey var. Adamın kafası kızdıysa, git şurayı denetle, diyor. Orasının canını okuyorlar. Belediye başkanlıklarına kayyum atanıyor. O zaman meclis üyeleri neden seçiliyor? Belediye başkanı bir suç işlemişse, elbette görevden alınır. Ama yeni başkan, meclis içinden seçilir, kayyum atanmaz. Kayyum kanunu, sonuna kadar kullanılıyor şimdi. Sivil vesayet, askeri vesayeti aratıyor!

BU LİBERAL EKONOMİK SİSTEM DEĞİL, KOMÜNİST DÜZENDİR

Ödemiş Orhangazi İlkokulu Yenilendi Ödemiş Orhangazi İlkokulu Yenilendi

Ekrem İmamoğlu’nun cezaevinde olmasıyla ilgili olarak Haydar Altıntaş, “Melih Gökçek’in hiç suçu yok muydu? Şimdi belediye başkanları tutuklatıyorsunuz, onu da atın içeriye! Senin adamın, benim adamım diye ceza yasasında ayrım yaparsanız, adalet mülkün temeli olmaktan çıkar da iktidarın temeli olmaya gitmez mi? O zaman memlekette düzen kalır mı? Şimdi Türkiye’de kuvvetler ayrılığı var mı? Yasamanın yetkileri yürütmeye devredilmiş. Yargı da yetkilerini yürütmeye devretmiş. Bizim  temel Anayasal düzenimiz, yargı, yasama ve yürütmenin üç ayağı üzerine kurulu değil mi? İkisini kopardınız, tek bacakla o yükü taşımak mümkün mü? Yaptığınız şeyler yanlış olduğunda hesap verebiliyor musunuz? Vermiyorsunuz! Salgın oldu, depremler yaşandı, ekonomiye ağır darbeler geldi, kabul. Daha önceki depremlerde hükümetler o işin altından nasıl çıktıysa, siz de çıkmak zorundasınız, mazeret üretmeden…  Türkiye ekonomisi büyümüyor, emekliler sefaletin dibini yaşıyor. İnsanın yaşama hakkını elinden almak kimsenin haddine değildir. 14 bin lirayla emekli ne yapacak?  Bu, insanın yaşama hakkını elinden almaktır. Liberal ekonomik sisteme göre memurların maaşına devlet karar veriyor, emeklinin maaşına devlet karar veriyor, faize devlet karar veriyor. Etin, sütün kaç lira olacağına devlet karar veriyor. Bu liberal ekonomik sistem değil, komünist düzendir.  AK Parti göreve geldiğinde 2 milyon olan kamu çalışanı sayısı, 6 milyonu geçmiş.”

17 LİRALIK SÜTÜ 12 LİRADAN ALANIN YAPTIĞI FIRSATÇILIK DEĞİL MİDİR?

Türkiye’nin 2026 sonbaharında erken seçime gitmesi gerektiğini belirten DP İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, şunları söyledi:

 “Gidelim Ödemiş’e, Tire’ye, Bayındır’a… Ulusal Süt Konseyi’nin 17,15 lira olarak koyduğu süt fiyatı var. Kooperatif topluyor sütü, 12 liraya satıyor. Litre başı 5 lira zarara daha ne kadar katlanacak bu kooperatif? Çiftçilerin bankalara olan borçları konuşuluyor. Acaba tefecilere ne kadar borcu var hiç merak etmiyor musunuz? 17 liralık sütü 12 liradan alarak fırsatçılık yapmak, tefecilik değil mi? Türkiye’nin ekonomik kaynaklarını kuruttular. Türkiye, üretimi artırmak zorundadır. Artırılacak üretimden adil vergi almak zorundadır. Vergi dağılımında adaleti sağlamak, insanları sefaletten kurtarmak, gençlerimizi de toprağa bağlamak zorundadır. Sahadaki gençlere bakıyorum. Gençlerin direnişi olmasa, CHP o mitingleri, o eylemleri yapamazdı. Gençler ne istiyor? Onlar, Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı olsun kavgasında değiller. Gençler, benim elimden alınan haklarımı istiyorum, diyor. Çocuğun kendi ülkesinde ümidi kalmamış. Eylem yapmasın da ne yapsın! Kendi ülkesinde hayal bile kuramıyor. 405 bin insan cezaevinde tutuklu ve hükümlü olarak yatıyor. Bu iktidar geldiğinde cezaevlerinde 50 bin kişi bile yoktu. Türkiye, erken seçime gider. Bu kaçınılmazdır. Seçimin normal zamanı 2028 ise, erken seçim, 2026 yılının sonbaharında yapılmalıdır. Türkiye’de ittifak yapmayan parti yok. Olası bir seçimde ülkemizde ya iki, ya da üç ittifak olabilir. DEM, CHP ile de anlaşamayabilir. DEM, AK Parti’nin yanına gidebilir. Biz de kendimizi ölçeriz, biçeriz, bir karar veririz. Biz de bir ittifakın içinde yer alabiliriz. Ama biz kendi adımız ve logomuzla da seçime girebiliriz.”
SİYASETİN FİNANSMANI VE SEÇİLME ŞEKLİ YENİDEN DÜZENLENMELİ

Cemal Enginyurt ve Salih Uzun, DP’den istifa ettikten sonra kendisinin istifayı hiç düşünmediğini anlatan Haydar Altıntaş, siyaset dili ve finansmanı üzerine görüşlerini dile getirdi:

“İstifa etmeyi düşünmedim. Çünkü ben doğuştan DP’liyim. CHP’liler, kendilerine göre farklılık ortaya koyuyor; bizim sayemizde milletvekili seçildiniz diyen kibarlar var. Kabalaşanları da var. Tamam; bizler Cumhuriyet Halk Partisi listelerinden seçildik. Biz bu yola çıkarken, CHP ile pazarlık ettik. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yokken ne oluyordu? Seçim bitince, çoğunluğu sağlayan bir parti yoksa Cumhurbaşkanı, en fazla milletvekili çıkaran partiye, hükümeti kurma görevi veriyordu. Hükümeti kurmakla görevlendirilen parti, diğer partilerle anlaşırsa, koalisyon hükümeti kuruyordu. Aynı koalisyonu biz seçimden önce kurmuş olduk. Ne var bunda? Ben CHP’li değilim. Doğuştan Demokrat Partiliyim, Adalet Partiliyim. Siyaseti bıraktığım zaman da bu kimliğimle bırakacağım. Tekrar milletvekili seçilmek gibi bir kaygım yok. Kenan Evren’in seçim kanununa getirdiği bir madde vardı, milletvekili sayısının yüzde 5’inden fazla kontenjan konulamaz diye. Şimdi adam eliyor eline mührü, çat çat basıyor, 600 milletvekili adayını yazıyor, millete de ‘noter gibi sen bu adaylarımı onayla’ diyor. Her şeyden önce bu madde kalkmalı. Türkiye’de siyasetin en önemli meselelerinden birisi, dil meselesidir. Küfür ve hakaret, politikanın diline yakışmaz. Nazik bir dille, hicivle eleştiri yapamaz mısınız? Mecliste küfürden geçilmiyor. Devlet, beş partiye Hazine yardımı yapıyor. O para yetmiyor olacak ki, başka kaynaklara başvuruluyor. Mesela imar… İmar kanunu, maymuncuk anahtarına benzer. Üç katlı eviniz var, anlaşırsanız 7 kat oluyor,10 kat bile olabiliyor. Siyasetin önce seçilme şeklini, sonra da finansmanını açık ve net bir şekilde ortaya koymak lazım.Bunu yapmazsak ne kara para önlenir, ne kayıt dışılık önlenir.”

VATANDAŞ ARTIK İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİNİ İSTİYOR

DP İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, “Keşke Meclis’te 10, 20 DP’li vekil olsaydık, ülkeyi inletirdik” dedi ve ekledi:

“Biz Hazine yardımı alan bir parti değiliz. Biz iman gücüyle çalışıyoruz. Evet; iki arkadaşım Demokrat Parti’den istifa etti, Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçti. Ben tek başıma kaldım. Gönül isterdi ki Demokrat Parti mecliste 10 kişi olsun, 20 kişi olsun. O zaman, biz Türkiye’yi inlettirirdik. Arkadaşlarımız bir tercih kullandı ve bitti. Nereye giderseniz gidin, milletin artık açık seçik bir şekilde iktidar değişikliğini istediğini görürsünüz. Kamuoyu araştırmalarında da bu gerçeği görüyoruz. AK parti, kesinlikle ilk seçimde kaybedecek. Hele hele böyle mağdur yaratmaya devam ederse, hiç şansı yok. Şunu da belirtmeliyim ki, CHP’nin de seçimi kazanacağı garanti değildir. İnsan gibi siyaset de değişim ister. Biz parti olarak bu ülkenin kurucularıyla ve kurumlarıyla asla kavgalı değiliz, asla kavga etmeyiz. Laiklik dinsizlik demek değildir.”

TANSU ÇİLLER, 136 BİN OY FARKIYLA BARAJA TAKILMASAYDI, BUNLAR OLMAZDI

Haydar Altıntaş, Demokrat Parti’nin geçmişi ve geleceğiyle ilgili bazı yorumlarda bulundu:

“Dükkanının adresini gösterip teşkilatçılık yapan arkadaşlarım var. Evinin adresini, parti adresi olarak gösteren arkadaşlarım var. Ben onların önünde ceketimi iliklerim. Bu değişen düzen içerisinde bir süre parlamento dışında kaldıktan sonra lider değişikliğinde bir tahribata uğradık. Keşke Tansu Çiller, 136 bin oy farkıyla partiyi baraja takmasaydı da AK Parti’ye yol açmasaydı. Eğer o kadar oyu alsaydık, o zaman da bu zaman da denge unsuru olacaktır. AK Parti  o zaman rejimi değiştirmek yerine kendisini nasıl idare edeceğine kafa yoracaktı. Biz gittik, düzen allak bullak oldu. Ülkemize göçler, Balkan harbi sonrası da gelmiş. O zaman ülkemize gelenler, ülkemize zarar değil fayda sağlamıştır. Onlar bizi eğitmişlerdir iş konusunda, üretim konusunda. Şimdi ne yaptık, kapıları ardına kadar açtık, herkesi bağrımıza bastık. Yahu, Mevlana bile bu kadar gel demedi!  Bizim gelen misafire en güzel şekilde misafirperverliğimizi gösteririz. Ama bunların misafirliği çoktan bitti. Parayla vatandaşlık satmak ayıp bir şeydir, ayıptır. İktidar, Anayasa’nın bazı maddeleriyle uğraşıyor. Yahu hadislerin bile bazılarının doğru olup olmadığı bile tartışılıyor. Anayasa’nın ilk 4 maddesi değiştirilemez arkadaş! 66. Maddede eşit vatandaşlık diye bir kavram var. Sırrı Süreyya Önder, Allah şifasını versin. Onu meclis başkanvekili yaparken, hangi dindensin, hangi millettensin diye soran mı oldu? Onca Cumhurbaşkanı seçildi. Hangi millettensin, hangi etnik kökendensin diye soran oldu mu? Ama iktidar soruyor! Daha geçen sene 800 imamı İzmir’de okullara dağıtmadı mı? Menemen’de türbeye götürmediler mi çocukları? İtirazımız var bizim bunlara Demokrat Parti olarak… İmam yerine psikolog görevlendirin arkadaş. Adanamayan öğretmenlerimiz var. 2024 rakamlarına göre 600 bin öğretmenimiz atanamamış. 2028 senesinde bu rakam 1 milyon olacak. İşsiz hukuk mezunları var. Demokrat Parti olarak, millet bize iktidar olma görevi verirse, bu ülkeyi fabrika ayarlarına döndüreceğiz. Bunu yaparken milletle kavga etmeyeceğiz.”

ADAM GARAJI YAPAMIYOR, BARAJI  NASIL YAPACAK?

Hükümetin, İzmir’in su sorununun çözümü için üzerine düşeni yapması gerektiğini belirten Haydar Altıntaş, Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ı kast ederek, “Adam garajı yapamıyor, barajı mı yapacak?” dedi ve İzmir’e dair değerlendirmelerini şöyle ifade etti:

“İzmir’e bir bakalım. Sokaklarında gezilmez. Gece garaja gitsen, korkarsın. Çişin gelse, tuvalet bulamazsın! Kordon’da bir yürüyelim, oradaki binalar 50-60 yıllık. Binaların boyaları bile aynı duruyor. Bir yenileşme var mı İzmir’de? Yok! İzmir, turizm şehri olsun diyorlar, sanayileşmesin diyenler var! EBSO Başkanı Ender Yorgancılar beyefendi, sanayi için yer istiyor, bize yer verin fabrika için diyor. İzmir’e yatırım yapmak isteyenler yer bulamıyor. İzmir’in görünmeyen bir zenginliği var, yüzlerce binlerce emekli var, dağarcığı zengin bilgi birikimiyle dolu. Onlardan faydalanan yok. Aklına başvurulacak çok kişi var İzmir’de. Körfez kirliliği var, su problemi var, toprağın kirlenmesi gibi sorunu var. Türkiye genelinde kullanılan kişi başı su miktarı, 1400 metreküptür. İzmir’de bu 600 metreküptür. İzmir’de en son Tahtalı Barajı yapıldı. Tahtalı Barajını kim yaptı? Biz yaptık! Sahil yolunu kim yaptı? Burhan Özfatura döneminde yapıldı. Bana oy vermedi diye vatandaşı cezalandırıyorsun! Olmaz böyle bir şey! Seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti oldu ama sen de 1 milyon oy aldın. Sen CHP’lileri cezalandıracağım derken, kendi seçmenini de cezalandırmış olmuyor musun?  Belediyelerin su ihtiyacı, DSİ tarafından temin edilir diye bir kanun maddesi var. Ama baraj yapımını da belediyeye yıkmaya çalışıyorlar. Adam garajı yapamıyor, barajı nasıl yapacak? Hangi parayla yapacak? Saruhanlı’dan su pompalamaya çalışıyor. Gölmarmara bitti zaten. Deniz suyunu arıtmayı düşünelim.”

TELEFONUMA ÇIKSA, NE KAYBEDERDİ?

DP İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’a da sitemde bulundu:

“Ben İzmir milletvekiliyim. Büyükşehir Belediye Başkanımız Cemil Tugay, herhangi bir konuda fikrimizi sorarsa, bu kente bir katkı sunabilme imkanına sahibim. Ama arkadaşın, gölge etmezseniz başka ihsan istemem gibi bir hali var. Her şeyi biliyorlar! El elden üstündür ama öyle bakmıyorlar. Bir soru önergesi verdim, İzmir’in su meselesinin nasıl halledileceğini sordum, bakana… Ardından bir de rapor yazdım. Aradım, Cemil Başkan telefonu açmadı. Açmazsan açma! Makamlar, mevkiler gelip geçici. Bu memleket kimleri gördü, kimleri! Ne yani? Karşıyaka Belediyesi’nde belediye başkanlığı yaptınız. Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı, Cemil Bey’i aday yapmayacaklardı ve bunu alenen söylüyorlardı. Seviyorum kendisini, kibar adam, doktor. Telefonuma çıksa, ne kaybederdi? Ne yapacağız yani, gelip de kasanda para var mı, yarısını bize ver falan demeyeceğiz tabii ki. Bize ihale ver de demeyeceğiz.  Bir önceki dönemde ihaleciliği de İYİ Parti ile nasıl yaptıklarını da herkes biliyor. Oysa ben Ömer Seyfettin’in Diyet kitabını okudum da geldim İzmir’e. Kimseye diyet borcum yok.”