Camus “Benim gözümde sanat, yalnız insana tat veren bir eğlence değildir. İnsanlığın ortak değerlerini meydana çıkaran, en çok sayıda insana mutluluk vermeyi amaçlayan bir araçtır.” Demiştir geçtiğimiz çağlarda…
Dünyayı değiştirebilmesi için insan dediğimiz varlığın oynadığı görkemli bir oyundur bence sanat…
Ve sanat sevgisini insan sevgisinden soyutlayabilirmisiniz kolayca?
İşte sanat  içsel,  bambaşka bir güzelliğe kavuşturur insanı…
Sanatı seven insanı, insanı seven de sanatı sever.
Sanatla insanı birbirinden ayırmak kolay değildir. İnsanoğlu sanatı severek erişmiştir bu günkü aşamasına, sanatı severek tekerliği bulmuş, sanatı severek makine çağına ulaşmıştır.
Böylesine bir ortamda gelin de anımsamayın Mustafa Kemal’i
Cumhuriyetin temellerini kültüre dayamak isteyen “Sanatsız kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir.” Diyen her fırsatta sanatın, sanatçının değerini dile getiren o büyük kültür devrimcisini çıkarın bakalım belleğinizden…
Özellikle sanatla başladım bu haftaki yazıma…
İnsan sevgisini hatırlamamız gerekiyor bu günlerde ulusça…
Ben geçirdiğimiz günlerin çok önemli günler olduğunu düşünüyorum geceler boyunca…
Sanki bir dönüm noktasına geliyor gibiyiz milletçe…
Ve bu günlerde sanata sığınıyorum çokça…şiirlere, resimlere, müziğe…
Tam bu noktada da yitirdiğimiz ve toprağa uğurladığımız Şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı anmak istiyorum…
“…Sular bizden akıllıdır, uyumaz,
Açar maviliğe, iri gözlerini.
Ve bekler bir ölüm sırrı içinde,
Kendi hayatının yerini.”     
Diyen şairin  sanat anlayışını şu cümlesi özetler “Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.”
Evet Şairler ve şiirleri, aslında herkes şiir yazmaya başlamalı…
herkes şiir yazarsa insanlığın yaşamı değişir, birbirini yemez, öldürmez, insanların  hakkına, hukukuna saygı gösterir…
Bizi yönetenlerin, patronların, çalışanların şair olduğunu düşünün sanırım ortalıkta ne polis, ne katil, ne işkenceci, ne bir kötülük, ne bir ayıp kalırdı…
Ama bizler ne yapıyoruz.  Sonsuza kadar burada bizlerin yanında kalması gereken şairlerimizi  müzik adamlarızı ya yurtlarından uzaklarda birer birer ölmelerini izliyoruz. Ya da topluca yakıp, yıkıp kül ediyoruz…
Başta da söylediğim gibi önemli günler ve önemli gündem maddeleri yaşıyoruz…Seçimlere artık bir seneden az zaman kala ülkemizde…
Yöneticilerimizin “Ekonomik yapımız sağlam, hızla  büyüyoruz” demesine rağmen evdeki, sokaktaki, tarladaki insanlarımız büyük ekonomik kıskacın içinde ezildikçe eziliyor…
Savaş çığırtkanlığı içinde , top gölgelerinde ve seslerinde yaşıyoruz…
 Terör ise zaten bize savaş halinde ki kadar  kayıp verdirtiyor her gün her iki tarafa da…
Bunları yazan veya söyleyenleri ise başbakanımız; muhalefet ve ya gereksiz yere her şeyi olumsuz gören fitneci medya olarak nitelendiriyor .
Yaşadığımız bu günlerde nasıl pembe bir tablo çizilir ben bilemiyorum…
Yaşadıklarımız ve gördüklerimiz mi doğru yoksa kendilerinin söylediklerimi …
Bizler her şeye rağmen ne yazmalıyız?
Esnafımız her gün dukan kapatıyor. Çiftçi perişan…. Bu haberi “Enflasyondaki mevsimsel yükseliş, büyümeyi durdurmadı” olarak  mı vermeliyiz?
Ya da şu babrikadan 90 işçi işinden çıkarılmış. Bu haberi “Fabrika yeni bir düzenlemeye gidecekmiş 90 işçiyi çıkarmış yerine 190 kişi alacakmış” şeklinde mi vermeliyiz…
Ya da İsrail’liler Ödemiş’ten toprak satın alıyorlar. Bu haberi “Türkleri ve Türk topraklarını çok seven İsrail’liler Ödemiş’in verimli topraklarında yaşayan ve zor durumda olan üreticilere destek olmak için tarlalarını alıyorlar, iki seneye varmadan hibe olarak iade edeceklermiş” mi diyelim…
Ya da dünkü çatışmada 11 er öldürüldü 10 terörist  ölü olarak ele geçti. Yerine çatışma çok büyüktü  ya 30 er öldürülseydi diye mi vermek gerekiyor….
 
Aslında yaşananlar hiç de şaşırtıcı değil…
Lenin’in 1916’da yazdığı “Kapitalizmin en yüksek aşaması” adlı eserinde, emperyalizm tekellerin ve mali sermayenin egemenliğini kurduğu, sermaye ihracının olağanüstü önem kazandığı, dünyanın uluslar arası tekeller arasında paylaşıldığı ve dünyadaki bütün toprakların en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlandığı bir gelişme aşamasına ulaşmış bir kapitalizm olduğunu söyler…
Günümüzde “Küresel ekonomi” denilen aldatmaca gerçekte budur.
Sermaye artık ülkelerin gelecekleri üzerinde ki en önemli belirleyicidir. Ve sınır tanımadan hareket etmektedir.
Bunun etkileri, her yerde olduğu gibi ülkemizde de şiddetli bir şekilde hissedilmekte…
Ülke stratejik kurumlarını yabancı kurumlara satan, küresel sermayeye teslim olmuş bir yönetimle yönetilmekte. Şu an.
Bundan sonra ne olacak?
Fatura kime kesilecek!...
Eğer ortam muhalefetten ve bu gerçekleri yazan medyadan temizlenirse…
Bence ulusal düzeyde de, uluslar arası düzeyde de
Fatura yine yoksula, yine halkın sırtına, yine az gelişmiş ülkelere çıkacak…En önemlisi doğmuş yada doğacak evlatlarımıza çıkacak.
 
Parke taşların arasından başını kaldırmış otlara bakıyorum…
Mağrur, mağrur bakıyor dar sokakta tarihten fışkırmışçasına…
Okumayı, bilmeyi,  farkındalık la bütünleştirmek…
Güneş batıyor. Seyretmek ve düş kurmak…
Oturup, yazılmamış şiirleri, öyküleri, romanları yazmak.Yapılmamış resimleri çizmek.
 
Esen rüzgar karşı evin camından sarkan begonya oluyor…. bazen bir dünya…. bazen delik deşik edilmiş bir beden.
Bazen Afrika kokan bir yoksulluk…
Savaş ve Barış
Demokrasi ve özgürlük
 
Taş döşenmiş yollar, batan güneşin altında kıpkızıl bir konak…
Mavi kanatlı bir kuş konan yüreğimin dışında durgun bir hava…
Günün yorgunluğu ve düşünceleriyle  yüklü beynimle
Uzun, uzun düşünsek, doğruları ve yanlışları bir bir kefeye koysak…
Hep birlikte haykırsak bir ormanda sesimizi insanlığa duyursak…
Son gölgelerinde nasıl yaşıyoruz yazı…
Umutsuz ve kaygılı…
Bir yüreğin dünya üzerinde dolaştığını düşünün…
Öfkenin çoğalması umut olur kimi zamanlar
Gördüklerimiz, bildiklerimiz, yaşadıklarımız yazıya döküldüğünde rahatlarız…
Yapraktaki ve ottaki ateş, güneşin tırnakla yırttığı son mutlu pencere yaşamla çoğalan bir avluya bakar…
Ve söz biter o anda!...
Herkes susar!...
Düşce kalın