Geçen hafta ne güzel yerele girmeye başlamıştık. Ama olmuyor. Özgürlük ve Emek platformu adı altında seçime girerek milletvekili olan bağımsız adayların tutuklu arkadaşları için tavırları seçim aşamasında belli idi. Ama 12 Haziran seçimlerinde ana muhalefet partisi görevini kaçıncı kez alan CHP’nin yemin etmemesi sürpriz oldu, diyebiliriz. Sürpriz diyoruz, çünkü bir çok CHP’li destekliyor görünse bile içten içe keşke yemin etseler ve mücadelelerini Meclis zemininde sürdürselerdi dediğine de tanık oluyoruz. İlk başta anlamlı gibi görülen yemin etmeme eylemi hukuksal olarak baktığımızda gerçekçi bir yaklaşım olmadığı hemen belli oluyor. Bu sonuç için çok beklemeye de gerek kalmadı, daha Meclis Başkanlığı seçimlerinde bu durum ortaya çıktı. Yani CHP’nin yemin etmemesi Sayın Çiçek’in başkan seçilmesini etkilemedi. Diğer çalışmaları da hukuken etkilemeyeceği ortada. Ancak bu durumun demokrasi ile bağdaşmadığı hususunda bir savunma getirilebilir ki yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında görülüyor ki demokrasi henüz öncelikler listemizde yer almıyor. Buradan, demokrasi yolunda adım atmayalım sonucunu çıkaramayız, çıkarmamalıyız. O kadar üzerinde durduğumuz demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Vatandaşların çoğalması ile zaman içerisinde tüm üyeler ile doğrudan yönetme yerine temsilciler vasıtasıyla yönetme biçimi geliştirilmiş ve halen partiler ve yapılan seçimler vasıtasıyla uygulanan yöntemdir. Nasıl? Seçimler yapılır, vatandaşlar kendilerini temsil edeceğini düşündüğü kişiler/partilere oy vererek temsilcilerini seçer. Yönetim aşamasında da tarifte verildiği üzere her birinin eşit ve tek oy hakkı olduğu için ister istemez aynı doğrultuda daha fazla temsilcinin/vekilin dediği olur.
Gelişmekte olan ülkelerde sorun da tam bu noktada çıkar: Biz sayıca çok kişi aynı düşünüyoruz, dolayısıyla bizim dediğimiz geçerlidir yanılgısı. Burada devreye evrensel ilkeler girer/girebilmeli; temel hak ve özgürlükler. Evrensel olmasının sebebi ise insana özgü olmasıdır, tüm insanlar için geçerli olmasıdır, yaradılış gereğidir. Tek başına demokrasi hiçbir anlam ifade etmemekte, tam tersine bir bahane olabilmektedir.
Dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip olan ülkemizin, sosyal, kültürel ve siyasi anlayış yönünden de artık üst sıralara çıkması gerekmektedir. Bu ise ancak tam bir toplumsal uzlaşma içerisinde gerçekleşebilir.
Belki de 12 Haziran seçimlerine katılımın bu kadar yüksek olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de vatandaşın seçilecek olan Meclis’in yeni Anayasa yapacağı beklentisi ve beklenti doğrultusunda kendi iradesinin Anayasaya tam olarak yansıtma isteğidir.
Halkımız yeni Anayasa’yı yapma hususunda bağımsızların grup kurdukları düşünüldüğünde 4 partiye görev vermiştir. Bu ise yeni Anayasa’dan beklentilerin farklı olduğunu göstermektedir. Dört partinin de TBMM çalışmalarına katılması, kendilerine oy vermiş kişilerin hassasiyetlerini de gözeterek çağdaş, güzel bir Anayasa yapmaları tarihsel bir sorumluluktur.
CHP Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarına katılmakla kalmayıp, yemin de etmeli ve yeni Anayasa’nın hazırlanmasında önemli katkılar koyma yolunda seçim öncesi çalışmalarını Meclis kürsüsünden dile getirerek öncülük yapmalıydı.
Milletvekili seçilen sadece Haberal ve Balbay’ın değil Engin Alan’ın, bağımsız milletvekillerinin de tutuklu olarak kalması, TBMM’ye gelememeleri ve vatandaştan aldıkları temsil yetkilerini kullanamamalarının çözümünü Kurtuluş Savaşı’nın inanılmaz zor şartlarında dahi çalışmış Meclis’te aramaları daha uygun olur.
Fenerin büyüklüğü etkilenmez
Tam da yemin krizinin konuşulduğu günlerde gerçekleşen şike-teşvik üzerine kurulu operasyon gündemde yer aldı. Hukuki sürece saygılıyız, sabırla sonuçlanmasını bekleyeceğiz.
Ancak soruşturma kapsamında Fenerbahçe futbol kulübü ile ilgili iddialar ve kulübe büyük hizmetleri geçmiş belki de bu nedenle diğer takımların imrendikleri Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da gözaltına alınmış olması bazı diğer takım taraftarlarınca Fenerlilere karşı koz olarak kullanılması hiçbir şekilde kabul edilemez.
Her şeyden önce masumiyet karinesi gereği şimdiden o yöneticileri mahkum etmek doğru değildir. Hele hele tarihi büyük başarılar ile dolu ve Türk futbolunun lokomotifi olan son yıllarda bunu diğer branşları da ekleyebiliriz, bir camiaya/taraftarına karşı biraz daha saygılı olmak gerekir.
Ha ince espriler yapılabilir, bunu kimse bir şey demez. Ama şanlı bir tarihe sahip, Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği özverisi sabit olan bir takıma bunun dışındaki söz ve hakaretlerde bulunmak “Ezeli rakibimiz, ebedi dostumuz” mantığına da uygun düşmez.
Mesela bu esprilerden bir tanesini de yazayım: Geçen sene şampiyonluk sevinçleri 2,5 dakika sürdü, bu sene 2.5 ay. Bir şekilde tolere edilebiliyor ama kalkıp da Türk spor tarihinin en önemli takımını karalamaya çalışmak doğru değildir.
Biz Fenerliler olarak bir şey çıkmayacağını düşünüyor, umut ediyoruz. Velev ki çıksın. Bu hiçbir şekilde Fener’in tarihsel başarılarını ve büyüklüğünü gölgelemez.
Daha bu sene futbol, basketbol ve voleybolda 5 şampiyonluk çıkarmış bir takıma ve taraftarına karşı biraz daha saygı beklemek sanırım hakkımız.
Face’den seçtiklerim:
Sesini değil, sözünü yükselt,
Yağmurlardır yaprakları büyüten, gök gürültüleri değil...
Mevlâna
Yağmurlardır yaprakları büyüten, gök gürültüleri değil...
Mevlâna
William James
50 Cent