Yerel seçim havasına yavaş, yavaş giriyoruz. Şunun şurasında 150 gün bile kalmadı. Ödemiş’i temel alırsak her köye, beldeye neredeyse 1 gün ayrılabilecek bir süre var. Büyükşehir’i göz önüne alırsak, her ilçeye 5 gün.
Adayların açıklanmasını bir süre daha bekleyeceğimiz düşünüldüğünde bütün yük parti örgütlerine/teşkilatlarına düşeceği ortada, özellikle kadın kolları ile gençlik kollarına yoğun bir çalışma dönemi bekliyor.
Hadi bakalım kolay gelsin, bir acayip zor yarış. Zamanında seçim şarkısı olarak da kullanılmıştı, hatırlarsınız. Hatta şarkının bir yerinde “Bir yanımız her duruma müsait/Ne kadar uyarsa o kadar ister” dizeleri vardı. Bekleyelim görelim hangi aday seçmene ne kadar uyacak ve istediği oyu alabilecek.
Aday önemli değil, asıl olan partisi ve partinin siyasi görüşleri diye kayıt düşenler de bir nebze olsun haklı tabi. Zira adaya bakmadan partiye oy verecekler de az değil. Ama bunu söyleyenler, partilerin genel oyları belli olduğundan bunu değiştirecek tek etkenin yine adayın kişiliği olduğunu kabul etmek gerektiğinin farkındadırlar.
Hele Ödemiş gibi tarihinde üst üste iki dönem Belediye Başkanlığını aynı kişiye vermeme özelliği ile bilinen bir ilçede bu çok önemlidir. Henüz MHP adayı Sayın Mehmet Yılmazer dışında başka bir aday belli olmadığına göre biraz bu durumu irdeleyelim. Bunun sebebini ortaya koymak için doktora tezi yapmaya gerek yok, aslında sebepleri bellidir:
-Birçok alanda olduğu gibi yerel yönetim alanındaki demokrasi eksikliği,
-Yönetişim ilkesinden uzak ben merkezli dar çevre ile yönetim tarzı,
-Partiyi bir fikir üretim merkezi olarak değil bir reklam panosu olarak görme,
-Partilileri bir halkla ilişkiler elamanı ya da mutfakta çalışan üretken bireyler olarak görmeyip bir pazarlama elamanı olarak görme
-Eleştiri ve sorgulamalara karşı teamülsüzlük ile hep onanma ve iltifat görme beklentisi gibi birkaç basit hatadır.
Başkan seçilenler nedense 5 yıl olarak belirli bir süre için seçildiklerini unuturlar. Hatta bunun ötesinde seçimlere sanki bağımsız aday olarak girmişler de ilçe başkanından üyesine ve hatta parti sempatizanlarının gösterdiği gayret ve fedakarlıkları görmezden gelirler ve doğal olarak tekrar seçilmeleri de mümkün olamamaktadır.
“Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman” (Nazım Hikmet-Hayatı ıskalama lüksün yok senin)
Yoksa bu şiir uymadı mı? Uydu bence, en azından insan fıtratını iyi anlatıyor. Siyasetçilerin bu şiirden alacağı dersler olmalı. Eğer seçimlerde beraber çalıştığın kişileri yok sayarsan, görmezden gelirsen ne yapsan boş. Aslında yaptıkların ya da yaptığını zannettiklerin belki de sadece mühür sahibi olarak senin için önemlidir.
Oysa seçim dışı zamanlarda partiyi ayakta tutmak için her türlü fedakarlığı yapanlar ile seçim zamanında emeğini, zamanını ortaya koyanların gerçekleşmeyen hayalleri, beklentileri ve kendilerine göre projeleri vardır. Üstelik sahiplerine göre bunlar ikinci defa seçilemeyecek başkanın yapıklarından çok daha önemlidir, çok daha faydalıdır.
Aksi halde bir insan niye siyasetle uğraşsın. Birisini başkan seçip, seçilmesini sağlayıp “dilediğin gibi yönet” demek için değil herhalde.
Ve beş yıllık süre dolup yeniden seçim günü geldiğinde insanlar büyük bir umutla hayallerini, beklentilerini, kendi projelerini hayata geçirecek yeni bir şehr-ül emin aramaya başlarlar. Çünkü önceki pas geçmiştir, yeniden seçilirse yine görmezden geleceği açıktır. Birlik/beraberlik nutukları, küskünlükleri/dargınlıkları bir tarafa koyma çağrıları uzaktan duyulan davulun sesi gibidir artık. İnsanlar bilir ki böyle durumlarda:
“Defter aynı olduğu sürece,
Yeni bir sayfa açmanın ne önemi var?” (Tom Robbins)
Fazla şarkılı, şiirli oldu yazı, yapacak bir şey yok devam edelim artık, bakalım bu sefer uyacak mı?
“Şimdi kılıksızım fakat
borçlarımı ödedikten sonra
ihtimal bir kat da yeni esvabım olacak
ve ihtimal sen
yine beni sevmeyeceksin.
bununla beraber pazar akşamları
sizin mahalleden geçerken
süslenmiş olarak
zannediyor musun ki ben de sana
şimdiki kadar kıymet vereceğim?”(Orhan Veli-Pazar akşamları)
Hadi hep beraber uyarlayalım: Her ne sebeple olursa olsun sen bana geçen 5 yıllık yönetimin süresince değer vermedin, ama yeni seçim günü geldiğinde yetki tekrar bana geçecek ve sen bunu bildiğin halde ihmal etmeği devam edeceksin, ama seçmen kartımı alarak Pazar günü oy kullanmaya gittiğimde, zannediyor musun ben de sana geçen seçim verdim diye, tekrar oy vereceğim.
İşte bu sebeplerle seçilemiyorlar. Diyeceksiniz ki insanlar bu şiirleri biliyor da mı etkileniyor? Bilmeleri gerekmez. Ama insan psikolojisi gereği davranış benzerlik gösterir. Çünkü bizde başkanlara atfedilen önemin derecesi yüksektir ve bu nedenle gösterilen olumlu ve olumsuz tepkiler mantıksal değil duygusaldır.
Bir kısım seçmen beklentileri gerçekleşmeyince kendisini kandırılmış hissedebilir. Hakkında böyle düşündüğü belediye başkanına yeniden beş yıl vermektense yeni birisini bulmanın faydasına olacağını düşünebilir.
Böyle düşünmesi için de G.Vidal’ın
“Eski sevgiliyle barışınca
Kaldığınız yerden değil,
kandığınız yerden devam edersiniz ancak.” sözünü okumuş olması da gerekmez.