İçinde bulunduğumuz zaman hızla akmaya devam ediyor. Bebek olarak geldiğimiz dünyada, çocukluğumuzu yaşayamadan sınavlarla geçiyor gençliğimiz. Okul hayatı, iş hayatı, evlilik; derken yaşlanıp gidiyoruz. Zaman geçmiyor gibi gelse de bize; bir de bakıyoruz yaşımız bir hayli olmuş.
İnsanlar bu dünyada çalışır, çabalar. Dünyalık için uğraşır, mal ve evlatlar edinir. Ancak bunlar, bu dünyanın güzelliğidir. Allah’ın razı olacağı bir halde değerlendiremez isek, ahrette mal ve evladın faydasını göremeyiz. Ömrümüzün boşa gitmemesi, malımızın telef olmaması bizim İslami amellerimize bağlıdır. Dünyamızda manevi kazanç elde edebiliyorsak, Allah’ın rızası doğrultusunda yaşayabiliyorsak, o zaman hesap gününde kazançlı olabiliriz.
Toplumun saadetli olması ve hüsrandan kurtulması imanlı olmalarına bağlıdır. Yani İman esaslarını kalben tasdik eden, her insan ve Müslüman saadet sahibidir. Huzurlu ve mutludur. Allah’ın ayetlerine bir bütün olarak inanan mü’minler; dünya ve ahiret saadetini kazanırlar. Tertemiz bir hayat yaşamak, imanı korumak ve geliştirmek de Salih amellerle olur. Sadece bilmek yeterli değildir. Bildiğimizi yaşamak da o kadar değerlidir. Nasıl ki; bir eve sahip olabilmek için önce plan ve projesini yaptırırız. Bu plana göre uygulama yaparız. Ve sonunda huzurlu ve mutlu bir ortam sağlarız. Sadece kağıt üzerinde olursa, o evin nimetlerinden istifade edemeyiz. Temeli, binası, elektriği ve suyu ile bir bütün olan o evi tamamlamak için nasıl ki çalışmalar yaparsak, Salih ameller ile de imanımızı yaşatır, dünya ve ahret saadetimizi kazanırız.
Yaşadığımız çağda mutlu olabilmek için her bir insan görüşlerini, yeni teorilerle ortaya koyar. İnsanlara mutluluk yollarını kendi akıllarına göre gösterirler. Yaratılan insan, insan için kanunlar yapar. Yasalarla birbirlerini yönetirler. Zamanla yeniden kanunlar yapılır.
İnsanı en iyi tanıyan ve bilen Rabbimiz ve yaratıcımız, bizlere ferdi ve toplumsal mutluluk yollarını kitabında tavsiye etmiştir. Bize kanun ve yasa olarak Kur’an-ı Kerimi nazil buyurmuştur.
Toplum içinde yaşayan insan, diğer insanlarla da iletişim kurar. Kendisi imanlı ve Salih amellerde bulunduğu gibi, toplumun saadeti için yerine göre hakkı tavsiye eder. Hak deyince; yanlış olanların karşıtı, gerçek, doğru, korunması ve gözetilmesi gereken maddi ve manevi değerler, insanlar için faydalı şeyler aklımıza gelir. Her mü’min; hak olan doğruları tasdik edip, bir diğer kardeşine tavsiye etmekle de yükümlüdür.
Bir iş yapmak veya fenalıklardan sakınmak için, zorluğa ve acılara katlanırız; bu sabır ile mümkün olur. Hak ve hayır yolunda yürümek, doğruluk ve mertlik sabır gerektirir. Eğer bir Müslüman hayatını, islamın ilkeleri ile yürütmek istiyorsa, azimli ve kararlı olmalıdır.
İşte insanın; dünyalık imtihanlardan, imanı sağlam, ahlakı sarsılmaz ve alnı ak olarak çıkması bu temel ilkelere uymasına ve ahlaki olgunluğa erişmesine bağlıdır. Çeşitli nedenlerle islamı hayatlarının dışında tutan kişi ve toplumlar ise hangi asırda olurlarsa olsunlar kesinlikle boşa kürek çekerler.
Çevremize baktığımızda inancımıza aykırı işler görebiliriz. Bunları az da olsa daha iyi hale getirmemiz gerekir. Emr-i bil ma’ruf nehy-i anil münker yapabiliriz. Yani iyiliği, hakkı tavsiye edip, kötülüklerden sakındırmamız ve sabırla Allah’tan yardım dilememiz gerekir.
İmanımızı koruyalım, Salih amellerde bulunalım. Nefsimize, ailemize ve yakınlarımıza hakkı ve sabrı tavsiye edelim. İnsanların; mutluluğu, huzuru ve saadeti için bu esasları uygulayalım ki; toplum ve biz mutlu olalım.