Cihan imparatorluğu Osmanlı Devleti’nin büyük hükümdarlarından Kanuni Sultan Süleyman döneminin, eşsiz mimarı “Mimar Sinan” tarafından 1500-1507 yılları arasında inşası yapılan bu büyük eseri yazacağım sizlere bugün.
Büyük Hakan Kanuni Sultan Süleyman, kendi adını taşıyan bir camii yaptırma niyetindedir. Bir gece rüyasında Hazreti Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’yı görür. Efendiler efendisi camiin tasarımını kendisine anlatır. Ertesi sabah padişahın ilk işi Mimar Başı Sinan’ı çağırıp, camii yaptırmayı düşündüğü tepeye götürür. Ve anlatmaya başlar.
Minberin yeri, vaaz kürsüsü, müezzin mahfeli derken, rüyada kendisine anlatılanları unuttuğunu görür duraklar. Kaldığı yerden Mimar Sinan söze devam ederek, padişahının eksiklerini bir bir aynen rüyadaki gibi anlatır. Büyük hükümdar hışımla sen nereden biliyorsun diye kükrer; Sinan’ın cevabı müthiştir. Efendim ben, peygamberimiz ile siz konuşurken arkanızda duruyordum cevabını verir. Bu sayede Mimar Sinan’ın da bir Evliyaullah olduğunu öğrenmiş oluyoruz.
Projeler ve temel atılmayı takiben, bir yıl kadar Mimar Sinan ortadan kaybolur. Tabii bu arada Anadolu’da köprüler, hanlar yapar. Temelin oturmasını beklemiştir. Uzun zaman oldu nerede okuduğumu bilmiyorum; temelin kaymaması için kamyon büyüklüğündeki büyük taşlarla Haliç’e kadar 45 derece eğiliminde temeli sağlamlaştırır. Bu destek 50 yıl kadar önce ortaya çıkmıştı.
Bu camiin dört minaresinin olmasının anlamı; Kanuni Sultan Süleyman’ın, İstanbul’un Fethi’nden sonraki 4’üncü padişah olduğudur. Bu dört minare üzerindeki, on şerefe de Kanuni’nin, Osmanlı’nın onuncu padişahı olduğunun işaretidir. Ünlü yazarlarımızdan Abidin Dino; Süleymaniye ile Ayasofya’yı karşılaştırdığı yazısında:
Süleymaniye, yerden gökyüzüne çekiliyormuş gibi narin ve yükseklere doğru ulaşma çabası var.
Ayasofya ise, gökyüzünden aşağı bırakılmış ve yere düşmüş yayılmış gibidir, diyor.
Koca Sinan’ın “Kalfalık Eserim” dediği bu muazzam abide; Türk Milletinin unuttuğu, yalnız unutsa yine iyi, bu camiin varlığından dahi haberi olmayan, yanından yöresinden geçerken, en basiti Galata Köprüsü üzerinden seyrederken bu camii tanımayan kaç milyon İstanbullu var acaba?
Bırakın ilköğretimi, lise ve üniversite öğrencilerinin kaçının bu güzellikten haberi vardır.
Mimar Sinan’ın bu muhteşem yapıda, sesin camiin her tarafına dağılması sağlanıp, akustiği ayarlaması için; kubbeye 256 boş küpün yerleştirildiği bile yüzyıllar sonra keşfedilmiş. Camii inşası bitmiş, en önemli bir husus henüz tamamlanmamıştır. Vaiz kürsüsünün yerleştirileceği yer henüz kesinleşmemiştir. Yine bir gece rüyasında, büyük mimar peygamberimizi görür ve önemli eksiğin yeri kendisine gösterilir. Sabah erken saatlerde camiye giden Sinan; kendisine gösterilen vaiz kürsüsünün yerinde bir karaltı görür. Yaklaştığında büyük Hakan’ı görür, Hünkârım hayrola niçin buradasınız dediğinde, sen niçin burada isen onun için cevabını alır. Kürsü de yerini bulmuştur. Biri cihan hükümdarı, diğeri maalesef artık onun gibi mimarlar yetiştiremediğimiz dünyanın en büyük mimarlarından Sinan’ın manevi yönleri itibariyle ne üstün bir mertebede oldukları anlaşılmıyor mu?
Camiin açılış günü geldiğinde dış avluyu gezerken Mimar Sinan’a orada oynamakta olan çocuklardan biri yaklaşarak, minarelerden birini işaret etmekte ve eğri olduğunu söylemektedir. Büyük usta, çocuğun ve dolayısıyla ileride sorun olabilecek ön yargıyı gidermek için hemen büyük bir urgan getirterek, çocuğun işaret ettiği minareye bağlar ve çektirerek çocuğa sorar tamam şimdi düzeldi cevabını alınca her ikisi de rahatlar.
Kubbesi, pencereler ve diğer teferruat ile sizleri uğraştırmamayım en iyisi. Bir an önce gidip görün derim. Üç yıldır devam eden restorasyon çalışmaları yeni tamamlandı.
İstanbul için de şöyle derler; hayatında İstanbul’u görmeyeni Allah cennetine almayacakmış. Bu da bencileyin İstanbul aşıklarının uydurduğu bir söz olsa gerek.
Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” isimli şiirinde Süleymaniye’de bir bayram namazı sırasında hissettiklerini anlatır. Bu eserin sadece bir mühendislik harikası olmadığı, Türk Milletini millet yapan temel unsurlardan birinin İslâm olduğunu ve Türklerin sanat ve kültürde üstün bir millet olduğunu, bu camiin de İslâm’ın en büyük mabetlerinden biri olsun diye tasarlandığını anlatır. İşte onun lirik anlatımıyla eşsiz şiiri;
SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM SABAHI
Ordu milletlerinin, en çok dövüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı
En güzel mabedi olsun diye, en son dininin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarinin
Bir zaman hendeseden, abide zannettimdi
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi
Dili bir, gönlü bir, imanı bir, bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını…