Aylardır konuşulan, tartışılan referandum sürecini pazar günü itibariyle geride bıraktık. AKP, CHP, MHP, DP, DSP, SP ve BBP evet-hayır saflarına bölünmüştü. SP ve BBP, AKP’nin yanında olup evet diyeceğini açıklamıştı. Bunlara DP’nin eski Genel Başkanı Süleyman Soyluda katılmıştı. BDP ise boykot diye tutturmuştu. Şu anda ülkenin en büyük sorunlarından biri olan parti, referandumun kaderini çizecekti. Parti sempatizanlarının çoğunluğu bilindiği üzere yadsınamayacak kadar fazla. Ülkeyi Batı ve Doğu olarak karşılaştırdığımızda bu azınlık olarak görülen çoğunluğun Anayasa Değişiklik Paketi’nin anahtarını elinde taşıdığı herkesçe bilinen bir şeydi.
BDP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş boykot boykot diye meydanlarda ötüyordu. Tabii buna inanmıyordu kimse, çünkü perde arkasında kimlerle yapıldığı belli olan kirli pazarlıklar onların ne diyeceğini alenen ortaya koyuyordu. İmralı’daki adını anmaya gerek duymadığım malum şahsın onları yönettiği, içerden emir yağdırdığı belki de kendine özgürlük yolunun açılacağı referandumda neden boykot diye tuttursun. Akıl var mantık var…
Hayalini kurdukları devletin başkenti olarak nitelendirdikleri Diyarbakır’da gördük bu boykotu. Yüzde 94 evet diyorlar, boykota bak boykota. Doğu ve Güneydoğu’daki diğer illere hiç girmiyorum bile. Asıl merak ettiğim o kirli pazarlıkların ne zaman şeffaf olarak ortaya atılacağı, değişen sözde sivil anayasanın, (sivil beyinle yapılmadığı sürece neyleyim sivil anayasayı) neler getirip, neler götüreceği.
Demokratik bir ülke olmuşuz ne diyeyim.
***
AKP’nin demokratikleşme yolunda atılan önemli bir adım olarak nitelendirdiği anayasa değişikliği TÜRK halkının iradesiyle gerçekleşti. Parti genel başkanları açıklamalarını yaptılar. Kimisi iyi sonuç olarak değerlendirdi kimisi erken genel seçim istedi. Ne olacak bakalım güzel Türkiye’mi daha neler bekliyor. Bazılarının dedikleri gibi iyi şeyler olacak mı? Besleyin bakalım İmralı’daki kargayı ne zaman gözünüzü oyacak?
İktidara geldiğiniz günden beri artan terör olayları bir tesadüfün eseri olmasa gerek. Ne güzel ya keşke bende böyle bir yerden büyük bir AZINLIĞI yönetebilseydim. Sözde kapalı bir kutudasın ama dünyanın en rahat mekanı maşallah. Saklanma derdin yok, bir şeyi inkar etme derdin yok, avukatın gelir direktifleri verir verir gönderirsin. Sonra bülbül gibi şakımaya başlarlar diğerleri meydanlarda, dağlarda…
İmralı’yı bırakmışlar, 93 yaşındaki Kenan Evren’le uğraşıyorlar. Köpeğinize kışt mı dedi Kenan Evren. Derdin geçmişten hesap sormak mı? 30 yıl öncesiyle uğraşan adama sormazlar mı, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra yayınlanan Emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a neden bir şey yapmıyorsun? İktidardasın, Büyükanıt bizzat kendi kaleme aldığı muhtırayı yayınlıyor ve sen Bakanlarını topluyorsun basın açıklaması yapıyorsun, sonrasında başa baş görüşüyorsun. Görüşmeden sonra devlet meseleleri konuştuk diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorsun. Sonrasında ne oluyor emekli olurken zırhlı araç veriyorsun, sana muhtıra veren Büyükanıt’a bir de üstün hizmet madalyası verdirtiyorsun. Tutarlı olun tutarlı, çıkarlarınızı bu kadar bariz olarak ortaya atmayın. Gün gelir bunların hepsinin hesabı verilir.
TARİHTEN BİR SAYFA
Türk Genelkurmay Başkanlığı 27 Nisan 2007 tarihli basın açıklaması
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.
Bu bağlamda;
Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.
Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.
Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.