Geçtiğimiz Salı günü Tire’de yayınlanan bir gazetedeki haber beni çok sevindirdi. Habere göre Belediye Başkanı Sayın Tayfur Çiçek, Habertürk gazetesine açmış olduğu davayı kazanmış ve böylece adalet yerini bulmuştu…
 
Bilindiği gibi Habertürk gazetesi geçtiğimiz yıl “Protokol Açtı Polis bastı” başlıklı haberi manşetten yayınlayarak; Tire’deki yatırımının açılışını yapmak üzere olan bir iş kadınının İzmir’de çalıştırmış olduğu saunaya fuhuş iddiası ile polisin baskın yaptığını duyurmuştu. Gazete, fuhuş iddiası ile yapılan polis baskınını haber yapmanın ötesinde, aynı iş kadınının Tire’deki yatırımının açılış törenine katılan protokolü konu yapmış; ve sanki fuhşa protokol tarafından destek verildiği izlenimi vermişti.
 
Bunun üzerine Tire’de Habertürk gazetesinin bu büyük ayıbını eleştiren tek haberi yalnızca ben yapmıştım “Habertük Gazetesinin büyük ayıbı” başlıklı haberimin içeriğinde, Habertürk gazetesinin 3 Kasım 2009 tarihli sayısının Egeli ekinde yer alan N.D. imzalı “Protokol Açtı Polis Bastı” isimli haberin Tire’lilerin tepkisini çektiğini, haber etiği açısından Tire’liler tarafından eleştiri yağmuruna tutulduğunu ve malum işkadını ile Tire protokolünün yan yana bile yazılamayacağını dile getirmiştim.
 
Basın yoluyla yapılan bir haksızlıkta sayın başkanın yanında yer alıp, Anadolu Ajansı muhabiri olarak ilçede tepki gösteren ve sayın başkana destek veren tek gazeteci olduğum için de, saflığımdan olacak ki içten içe teşekkür beklemiştim!
 
Beklediğim teşekkür gecikmeden geldi. Allah razı olsun.!
 
Habertürk’ün haberini takip eden aralık ayının üçünde, yani olaydan tam bir ay sonra,  Aralık ayı  Belediye Meclis toplantısını AA muhabiri olarak takip etmek amacıyla katılmak isterken, başkan beyin talimatlarını yerine getiren birkaç görevli tarafından saldırıya uğradım.
 
Yaşadıklarıma uzun süre anlam veremedim. Bu gün Habertük gazetesine açtığı davayı kazanarak birkaç gündür “basın mensubu yapacağı bir haberde kaynağını araştırmak zorundadır. Seçilmiş bir belediye başkanı olarak eleştirilere her zaman açığım.” Şeklinde beyanlar veren sayın başkanın,  3 Aralık günü hangi mantık ve felsefe ile basına ambargo koyduğunu anlamlandırmaya çalışmıştım.
 
Öyle ya… O meclis toplantısı halka açıktı. Ayrıca meclis üyelerince aksi bir karar alınmadığı sürece hukuken de açık olmak zorunda idi. Ve ben oraya kamu görevimi ifa etmek için gitmiştim.. Halkın katılabildiği bir toplantıya bir basın mensubu hangi gerekçe ile alınmıyordu.? Üstelik belediye meclis üyelerince de bu yönde alınmış herhangi bir karar yoktu.
 
Ben bunları düşünürken ve gerekli şikayetleri yaptıktan sonra sayın başkan yine basın ve radyolarımız aracılığı ile “konuya açıklık getirmiş!!”ti. Sayın başkanın bir ifadesine göre “olaydan haberi yoktu”, diğer bir ifadesine göre bendeniz meclis toplantısına girmek için “ısrarcı davranmışım” (ne yapacaksam?) ,  bir başka ifadesine göre ise benim “basın mensubu olduğum nerden belliymiş?”  vs vs…
 
Hele bir açıklaması var ki sayın başkanın, hatırladıkça hala gülerim. Sayın başkan Basın konseyi genel sekreteri Av. Oktay Huduti’ye verdiği demeçte, “Belediye Meclisi Toplantısının küçük bir salonda yapılması nedeniyle basın mensuplarının salona alınmaması yönünde karar aldıklarını” dile getirmişti! Biz de çok merak ettiğimiz sorularımızın cevabını böylelikle öğrenmiştik!
 
Nihayetinde yüzlerce basın temsilcisi, basın organı ve sivil toplum kuruluşu sayın başkanın bu tutumunu kınamış ve bu davranışların Tire’ye yakışmadığını dile getirmişlerdi.
 
Şikayetimi hiçbir zaman kişisel bir davaya dönüştürmediğim halde açılan kamu davası sonucu başkan beyin talimatlarını yerine getirerek şahsımı meclis toplantısına almayan kişiler hakkında ise geçtiğimiz ay verilen adli karar bu kişilerin cezalandırılması yönünde oldu. 
 
Kısacası adalet beni haklı buldu! Yani sayın başkanın talimatları Türk hukuku karşısında bir dava kaybetti.
 
Şimdi düşünüyorum da acaba bir dava kazanınca gazetelere “AA muhabiri Seyfullah Ayvalının Hukuk mücadelesi sürüyor” şeklinde haber mi yaptırmak gerekiyor?
 
Doğrusu hiç aklıma gelmemişti…
 
Sayın başkan Habertürke karşı kazandığı haklı davasını gazetelerde haber yaptırırken, anti demokratik yüzünü gizlemek ve “vay bee gazeteciler başkana ne zulümler yapmışlar” dedirtmek mi istiyor?
 
Ama maalesef hiç de öyle olmuyor. Bu konuda sayın başkanın bir başka basın davası olan Yerel güç gazetesine açtığı davanın da düştüğünü okurlarımıza buradan duyurmak isterim. Türk adaleti devam etmekte olan Yerel Güç gazetesi yazarı ile ilgili davada da en doğru kararı verecektir şüphesiz.
 
Bunca kelime ile şunu demek istedim aslında. Sayın başkan basın konusunda “sütten çıkmış ak kaşık” değildir.
 
Gazeteci selamlarıyla…