Ülkemizde pek çok vatandaşımız; hakim, savcı, polis hatta zabıta karşısında ne yapacağını şaşırır, anlaşılmaz bir korkuya kapılır. Birileri ben savcıyım, polisim diye birilerini arasa telefondaki kişi neredeyse hemen hazır ola geçer. Üniformadan ve üniformalıdan ama en çok da bunların temsil ettiği devletten korkar ve çekiniriz halk olarak. Yolda bir polis görsek yönümüzü değiştirme içgüdüsü ortaya çıkar. Bir hakimin, savcının ya da bir emniyet amirinin kapısını çalıp girmeye, derdimizi anlatmaya korkarız. Korkarız korkmasına da bu korkunun sebebi yaradılıştan değildir. Yaşadıklarımızla, gördüklerimizle ve biraz da öğretilmeyle ortaya çıkar bu korku. Bu konuda insanların hassasiyetini ortaya koyan çok fazla deneme yapılmıştır. İlk anda insana komik gelen bu denemeler aslında çok üzücüdür. Nazi SS subayı kıyafeti giymiş iki kişinin yanlarında bulunan şahsı boynunda tasma olduğu halde İstiklal Caddesi’nde gezdirmesi ve bu arada oradan geçenlere kısa süreliğine tasmalı adamı teslim etmeleriyle ilgili anlatıyı birçoğunuz duymuşsunuzdur. SS subayları yanlarından uzaklaşınca tasmalı adam kendisinin teslim edildiği kişiye yalvararak kendisini bırakmalarını ister ama tüm çabalar nafiledir, hiç biri tasmalı adamı serbest bırakmaya yanaşmaz. Çünkü insanlar üniformadan korkarlar ve maalesef ki sorgulamazlar. Bir başka örnekte ise iskelede vapurdan inen yolcuların karşısına geçen fötr şapkalı yakaları kalkık üç kişi yüksek sesle “herkes yere yatsın” dediğinde neredeyse iskelede ayakta duran insan kalmaz. Bu olayda da insanların ne kadar sorgulamadan uzak ve korku dolu olduklarını görüyoruz.
Devlet baba dediğimiz kavram maalesef bize baba şefkatinden çok baba otoritesini hatırlatır. Devletin böyle tanınması onu temsil edenlerin eylemlerinden kaynaklanır. Polis olumsuz tavır sergilediğinde; savcı, hakim karşısındaki suçlu bile olsa azarladığında, Başbakan meydanlara çıkıp “böyle gazetecileri çalıştırmayın” diyerek şart koştuğunda ya da sebebini çok da bilmediğiniz hatta daha önemlisi anlayamadığınız toplu tutuklamalarla karşılaştığınızda ister istemez bir korku sarıyor insanın içini. Çünkü bir gün sizin de milyarda bir bile olsa bununla karşılaşacak olduğunuz ihtimali sizi endişelendirir. Endişe ve korku size akıl almaz işler yaptırır.
İşte son zamanlarda oldukça yaygınlaşan bir dolandırıcılık da insanların bu korkusunu kullanarak yapılıyor. Birileri telefonla aradığı insanları “filanca cumhuriyet savcılığından arıyorum ben emniyet amiri filanca fişmanca kredi kartınızdan İsrail bağlantılı alışveriş yapılmış, mağdur olmamanız için acilen borcun kapatılması gerekiyor hemen filanca bankaya gidip talimatlarımızı yerine getirin sorunu halledelim” diyerek bankaya yönlendirip yüzlerce liralık kontör alışverişi yaptırıp dolandırmakta. Karşısında savcı, emniyet amiri gibi sıfatları taşıdığını söyleyen bu kişiler karşısında vatandaşın eli ayağına dolaştığı için bankamatikte kendisine verilen talimatları bir bir uyguluyor. Bu olanlar telefonun açık bırakılması isteği ile mağduru sözde sakinleştirme çabalarıyla ve sadece beş on dakika içinde gerçekleşiyor. İnsanların korkusundan faydalanan bu insan müsveddesi şeref yoksunu yaratıklar pek çok kişiyi dolandırıyor. Buna da kanılır mı demeyin. Çünkü arka fonda telsiz seslerinin yer aldığı telefondaki kişinin oyunculuğu ve toplumdaki bu korku sayesinde kimler kimler aldanıyor tahmin edemezsiniz.
Ha bir de hemen her gün birilerinin Ergenekon bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklandığı ya da ifadesinin alındığı haberi de zihinlere öyle kazınmış ki bu adiler çirkin oyunlarına bunu da katmışlar. Nasıl mı? Telefonla arayan kişi “ben savcı filanca hakkınızda Ergenekon terör örgütü ile ilgili olduğunuza dair kayıtlar ve bilgiler var ama ben size bir komplo kurulduğunu düşünüyorum sizinle ilgili bilgi ve kayıtları ortadan kaldırıp sizi kurtarmak istiyorum ama bu işler için de bir bedel ödemeniz gerekiyor. Malum bu işleri başkasına gördüreceğiz” diyerek binlerce lirası alınan vatandaş sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. İnsanlar ne kadar cahil de olsa, boşluğundan faydalanılsa da insanların bu kadar rahat dolandırılmalarının en önemli sebeplerinden biri kesinlikle bu korku imparatorluğudur.
Bu ülkede demokrasi ve özgürlük alanında çağ atlandığını iddia edenler susturulan gazetecileri, sebebi tam da anlaşılamayan tutuklamaları, güvenlik güçlerine verilen yetkileri, vatandaşın kamu gücü önündeki durumunu görmüyorlar mı? Yoksa çağ atladık derken “geriye doğru atlamayı mı” kastediyorlar anlamak zor. Söyleyenler kendilerine inanıyor mu bilemem de dinleyenler hala masal dinler gibi dinliyorlarsa daha çok korku imparatorluğunda yaşayacağız anlaşılan.   
 
Not: Yemekteyiz isimli yazı dizisi ile ilgili olarak Ödemiş Belediye Başkanı Bekir Keskin tarafından şahsıma gönderilen yazıya ilişkin değerlendirmelerimi önümüzdeki hafta köşemden okuyabilirsiniz. Söz konusu yazı bu haftaki yazımın yayına hazırlandığı sırada geldiği için bu hafta yer veremiyorum.