Futbol, bir temaşa (gösteri) sanatı. Dünya ülkelerinin pek çoğunun ilgi alanı itibariyle önde gelen spor dalı. Böyle oluşu ve bu sporun ekonomik boyutunun çok yüksek rakamlara erişir olması, hukuk ve ahlâk dışı olayları da içinde barındırıyor.
3 Temmuz 2011 Pazar günü yurdumuzda başlatılan, Türkiye Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya 1.Lig futbol müsabakalarında yaşanmış olduğu iddia edilen şike ve diğer hukuksuzluklarla ilgili adli kovuşturma, siyaseti bile geri plânda bıraktı. Konu edilen soruşturma, futbolun yönetiminin her kademesi ile birlikte milyonlarca sporseverin dünyasını sarstı.
Ülke olaylarına duyarlı, siyasete de hayli düşkün insanımız, son TBMM seçimleri sonucu yaşanan, her siyasi görüşten insanımızın ibret ve nefretle izlediği yemin krizinin daral getirmesiyle huzuru; ekmek davası, futbolun tatilde olmasına rağmen kulüplerin futbolcu transferi gibi yalan dolu haberlerle de olsa ilgi alanını buraya yöneltmişken, basında “futbolda deprem” - “şike bombası” gibi çarpıcı başlıklarla verilen çoğu asparagas da olsa haberlerle sıcak yaz günlerinde belki yıllarca sürecek konuya kavuştu. Kitlelerin “afyonu” da denilen futbol artık ülke gündeminden düşmez. Can sıkıcı siyaset kendi aktörleri ile oyununu oynayadursun.
Konuyla ilgili basınımızda yüzlerce belki binlerce yazı çıktı. Biz işin farklı yönleri ile yazımıza devam edelim. Futbolun dünya çapında büyük bir ilgiye mazhar olmasının başlıca nedeni; gerek Lâtin Amerika ülkelerinin (Brezilya, Arjantin, Paraguay, Uruguay, Şili, Küba,
Venezuella vb.) Avrupa’da (İspanya, İtalya ile komünist rejimlerle yönetilen; Rusya, Polonya, Çekoslavakya, Yugoslavya, Macaristan v.s.) uzun yıllar faşist diktatörler, halklarının apolitize olması için “cambaza bak örneği” Futbola aşırı önem vermişler ve futbol adeta devletlerin propaganda unsuru olmuştur. Ve futbol ilerlemiştir. Bizde de gerek 12 Eylül Askeri Rejimi gerekse ondan sonra iktidar olan Özal 3.Lig takımlarının sayısını artırıp bütün Anadolu’ya yayarak, futbol sahalarının çimle kaplanması yeni stadyumlar inşası, tribünlerin yenilenmesi (yıl 2011 yurdumuzun her şehrindeki istisnasız tüm stadyumunda o güzelim koltuklara oturulmuyor, üstüne haşince basılarak maçlar ayakta seyrediliyor. Envai çeşit küfür eşliğinde)…
FUTBOL BİR KEYİFTİR
Kimliktir, paradır. Coşkuyu, nefreti, hayal kırıklığını yaşarız, futbol tutkunları olarak. Futbolda emek ön plânda olmakla birlikte, sömürünün nicesi vardır. Biliriz bunu da, düzeltmek biz sade vatandaşın elinde olmadığı için, son ortaya çıkan hukuksuzluklardan, işlerin bir nebze olsun olumlu noktaya gelmesini umuyor, ümitleniyoruz.
Futbol tutkunları, gelir düzeyleri itibariyle alt-orta seviyesindedir. Yüklüce bir miktarı (Bin TL. civarında) eğer evimizin sıcak ortamında, bizim ligler meyanında Avrupa liglerini de seyretmek istiyorsanız gözden çıkarmak zorundasınız. Statlarda (Süper Lig, Bank Asya l. Lig) maç seyreden gençler haftalıklarını stat gişelerine bırakırlar, bu sevda, bu tutku uğruna. Hem kafayı boşaltır, hem gündemden kaçar hem de keyifleniriz.
İlâç gibi gelir bu maçlar.
Hayatla, futbol çok benzerlik içerir. Hep mücadele olarak vasıflandırabiliriz. Ümittir de aynı zamanda. Sevdalısı olduğu “tuttuğu demiyorum bakın” takımın galibiyeti, liderliği, şampiyonluğu tadından yenmez. Hakem son düdüğü çalmadan bırakamazsın. 90+lı dakikalarda bile golün geleceğini bilirsin. Son örneği, Güney Amerika Futbol Kupası’nın geçtiğimiz cumartesi akşamı oynanan, Brezilya’nın Paraguay karşısında 2-1 mağlup durunda iken 90+2’de beraberliği sağlayan golü atması gibi. Futbolda pes etmek yoktur. Son dakikaya kadar ümitler yeşerir hep, tükenmez..
Futbolda haksızlıklar da yaşarız. Çalınan yanlış düdük tüm emekleri bitirmeye yeter. O anda kabaran öfke ile elinde ne varsa (portatif radyo, bardak, şişe vb.) sahaya atanını, çok görmüşsünüzdür.
Futbolcu, hem bencildir, hem paylaşmacı. Bunun ne zaman nerede doğrusunu yaptığında başarılıdır.
Futbol kaderdir. İnsanoğlunun değiştirme şansı olmayan. Futbol estetiktir. Harika bir şovdur. Rakibe atılan bir çalım, tribünleri ayağa kaldırır. TV.başındakilere kadeh kaldırtır, bir sigara daha yaktırır.
Futbolun güzelliğini, harükulâdeliğini; maçı önceden ayarlayan bazıları, sonucu baştan belirlemişse büyünün bozulması gibi, sporseveri ülser de yapar kanser de. “Şike” futbolun felsefesine, zevkine ve heyecanına ihanettir.
Bizim biricik zevkimizde, hayatımızın tadını kaçıranlardan nihayet hesap sorulabilecek günler de geldi. Nasıl ki; temiz toplum, temiz siyaset diyorsak, artık bundan sonra inşallah temiz futbol da diyeceğiz. Sizlere aklıma geliveren; nice sporcunun emeği, alın teri, nice taraftarın hayatını karartan, içimizi yakan, ahlâklı sporseveri üzen, taraf olmasa da…
Daha iki ay önce; İzmir’de oynanan Bucaspor-Fenerbahçe maçının skoru 3-1 Bucaspor lehine iken, yardımcı hakemin ısrarlı çabasıyla Bünyamin Gezer düdüğü çaldı, penaltı ve gol. Yıllardır, Süper Lig’de temsil edilmeyen, Bucaspor ile hayat bulan İzmir futbolseveri bir sezonluk “futbol keyfi” ile yetindi ne yazık ki.
Sivas’ta Korcan’ın yediği gole herhalde mahalle maçı oynayan on yaşındaki çocukların kalecisi “ben bile yemem bunu” der.
Yıllar önceki, ligin son maçında Ankara’da GS Ankaragücü’nü 8-0 yenip, averajla şampiyon olduğu maç unutuluyor mu? Yeni Başkanları da kalkmış; geçmişteki tüm yönetici ve futbolcularını kutsuyor, üç gün önceki demeciyle. Tencere dibin kara misali. Bari sus sıra sana da gelebilir.
İki ay önce Kayseri’de oynanan Ziraat Türkiye Kupası’nda BJK’li yönetici Serdal Adalı, rakip takım İstanbul Büyükşehir Belediyespor oyuncusu İbrahim Akın’a bireysel bir işgüzarlıkla telefon açıp oynama diyor, seni Beşiktaş’a alacağım! Ne gereği var. Beşiktaş’ın böyle gayri ahlâki bir teklife ihtiyacı mı var. Nitekim İbrahim Akın o maçta, ben bizzat Kadir Has Stadı’nda tribünden izledim, sahanın en iyisi idi, Golünü de attı, bir de attırdı 2-2 biten maçta. Penaltılarda şans BJK’ye güldü. O telefon konuşması, alın teri ile alınan bu kupanın TFF kararı ile belki de geri alınacak.
Devam edelim. Daha nice olaylar var ki, gerçekler gün yüzüne çıkmadı veya yalan yanlış kamuoyu aldatıldı. Kaleci Rüştü FB’de oynarken niye dövüldü?
Eski Trabzonsporlu milli futbolcular Gökdeniz Karadeniz ve Fatih Tekke’nin, Trabzon’daki son yıllarında hem kendilerinin hem eşlerinin arabaları kundaklandı, işyerleri yakıldı. Bu olaylar spor kamuoyuna basit taraftar tepkisi olarak yansıtıldı. Konu kapatıldı. İnşallah olayın gerçek failleri şimdi ortaya çıkacak. Fatih Tekke’nin psikolojisi o kadar dibe vurmuş durumda ki; yeni bir hayata başlamak için BJK’ye transferinin daha ilk günlerinde teknik direktörle kapışıp kayıplara karıştı.
2002’ mi 2004 mü, oynanan BJK-Samsunspor maçı var ki tam ibretlik olaydır. Beşiktaş Birinci Lig’de 8-9 puan öndedir, sahaya bir hakem çıkıyor, BJK’nin hayallerini, ümitlerini, emeğini BEŞ KIRMIZI KART ile karartıyor. BJK demoralize haliyle ligi 4’ncü bitiriyor. Hakkını bile aramasını bilemiyor. Bakınız, bu günlerde FB yönetimi ve taraftarı nasıl kenetlenerek başkanlarını ve diğer yöneticilerini sahipleniyor helâl olsun. Görülecektir, BJK son kazandığı helal Türkiye Kupası’nı KUZU KUZU geri verecektir. BJK hakkını hiçbir zaman arayamamıştır. Nice hakem hataları neyse.
Daha iki ay önce yine Ankaragücü, geçmişteki 8-0’lık maçı anımsatırcasına Fenerbahçe’den 6 tane yiyor. Başkanları pişkince, biz maçtan önce bu ihtimali kamuoyu ile paylaşmıştık diyor. Niye önlemini almadın? diye de sorulmuyor. Ama bundan sonra sorulacak, bu tip yöneticiler tarihin tozlu sayfalarına gömülecek. Türkiye’nin en yaramaz taraftar gurubuna sahip bu Ankaragücü 30 yıldır haksız yere Birinci Futbol Ligimizde oynuyor. Yıllar yıllar önce sene 1982 idi galiba.12 Eylül 1980 Askeri Darbe Yönetiminin kudretli lideri Kenan Evren Paşa, niye Başkent Ankara’nın Birinci Lig’de takımı yok diyor. Cevabı da kendisi veriyor. Ankaragücü lige alınacak ve alınıyor. 1974’de İkinci Lig’e düşen bu takım o yıl Cumhurbaşkanlığı Kupası mı Başbakanlık Kupası mı ne birini alıyor, bu gerekçe yapılarak Evren Paşa’nın takımı olarak hak gaspı ile lige çıkıyor.
SONUCA GELİRSEK
Aziz Yıldırım, FB, Sivas, Karabük ve belki de eklenecek başka takımlar günah keçisi yapılmıştır. Başbakan’ın pek çok meselede dediği gibi; bu konuda da gittiği yere kadar gidilmelidir. Elimize bir fırsat geçti, şeriatın kestiği parmak acımaz. İş bu raddeye gelmişken bu ligin başladığı 56 yıl öncesine kadar da inilmelidir. Ahmet Çakar, ben otuz yılın bütün pisliklerini biliyorum ve savcı çağırırsa anlatacağım diyor.
Saygılarımla, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.