İT’dir O’nun adı, ne yapsa yeridir,
Vekillik yolunda, sözünün eridir.
Geçme dediler köprüden
Ürkütürsün padişahı
Dedi, kalmadı akçe çiftlikten
Git topla madende ak akçe paraları.
Yese pideci üç kuruş hazineden ne ola
Bengay’ın suyu mu çıktı, vur soğanı bacağın iyi ola.
Oyuncakçı oldu birden şah-ı vezir,
Pideciyle ele ele, nasılsa keseler bir.
Namlı, şanlı hazinedar madende sahnede,
Yedirme artık bunlara, yok ki teşekkür kalb-i şahanede.
Padişahın adı olsa ne olur gül garbı tuttu zilleti,
Kalmadı etrafında hakperest, baştan aşağı yardıktan sonra milleti.
İtlik olsun diye yazayım dedim iki kelam
Baktım vereni yok yürekten padişaha selam.
Kafada kavuk, etrafında dalkavuk dolu,
Her taraftan tıkanıp gelir, saltanatın yolu.
Anlattık anlamaz ki mühürlenmiş taş kalbi,
Ne lastikçi, ne yollukçu yaşatamaz ona asrısaadeti.
Devam et sen sultanım bildiğin yolda,
Biz de iki kürek atacağız üstüne yakında, battığın çukurda.
Dayanmadı sana, ne vezirler ne süvariler,
Öpsün seni sandıkta, hayalini kurduğun huriler.
Gel yetiyorsa yüreğin er meydanına,
Tanımayacak tebaan seni, almayacak asla koynuna.
Bu son uyarımdır Gül’üm, devşiresin aklını şimşir başına,
Demedi deme, bakmazlar Gül’üm gözüne, yaşına.

Beceremedin binmeyi, beş kişinin tuttuğa AT’a,
Sen kim, padişah olmak kim, bu kafayla çıkılmaz yola.
Bil kıymetini, ülkeyi yürekten sevenlerin,
Ürküttüğün kurbağaya değmez asla, üç kuruş yedirdiklerin.
Gel dön bu yoldan, demezler korkma namert,
Defet başından belayı, dolsun etrafına ne kadar varsa civanmert.
Memleketin kurtuluşudur, senin de kurtuluşun,
Düşünmezsen yakma istikbali, misali berduşun.
İT’dir adım benim, vermem sana asla geçit,
Korum önüne ne varsa ısıtıp, sanki pilavı temcit.
Bağırma sonra, kim ola bu deyu,
Gösterirler sana ardından, hanyayı, konyayu.