Sultan 1. Yarmagül, 2nci kez tahta çıkışından önce, 1nci döneminde kendisiyle birlikte divan heyetinde yer alan mebusların şahsi fikirleri neticesinde, üzerlerinde istibdat oluşturamadığı gerekçesi ile kendisini, payitahtta huzur içerisinde oturtması, tehlikelere karşı cansiperane durması muhtemel mebusların da divan heyetinde yer alması için, hissedilmeden çalışmalar yapmaya başlar.
Diğer yandan halk arasında etliye sütlüye karışmayı pek de sevmeyen Hendeseci Ali Paşa, divan heyetine gireceğini öğrendiğinde hiç şaşırmaz. Zira Hendeseci, kendine has hasletleri ile, ne olduğu ve ne yapacağı pek de bilinmeyen bir insandır. Hiç kimseyle kavga etmez, hiç kimseyle küsmez, kimseye b ir söz vermez bir insandır. Lakin Hendeseci, düzenli ve tertipli çalışmayı da sevmeyen bir insandır. Darmadağın yaşantısına, bir orada bir burada devam etmekte, on parmağında on iş, yaşayıp gitmektedir.
Kazandığı akçeleri hangi küpe doldurduğu konusunda da çok çeşitli rivayetler vardır. Zira Hendeseci Ali Paşa, kazandıklarını asla harcamaz, cebinde 3 akçe dahi taşımazmış. Kendisi mekteb-i idadiden aldığı şerefnamesi ile Hendeseci lakabı ile anılsa da, bir hendeseci de olması gereken hasletleri kısmen taşımaktadır. Örneğin, sabırlıdır, kendisine güvenir ama asla kendisini ifade etmez. Mucit ruhludur ama yeni fikirlere taraflı olarak açıktır. İşinde planlı değildir, planı ancak şahsi işleri için yapar ve uygularmış. Risk alırken bir şeyin olmasını istemekle olma ihtimali arasındaki ayrımı çok iyi yaparmış ama bu ayrımı asla dostlarından yana kullanmazmış. Hendeseciler için olmazsa olmazı ‘Hatalarından ders çıkarma’ gibi bir hasleti ise asla olmamış…
Tarihin renkli sayfaları arasında kendisine siyah beyaz bir sayfa ayırmak, hatta sayfa da değil, satır ayırmak için etliye sütlüye bulaşmayan Hendeseci Ali Paşa, öyle zaman gelmiş ki kendisini divanda olmaya layık gören, o şerefi kendisine bahşeden dostlarını bile görmez hale gelmiş. Padişahın hışmından korkmak bir yana, ‘Her fırsatta; sen ne dersen odur hünkarım’ deyip el etek öperek yaşar hale gelmiş. Mesleği icabı, sürekli sarayla irtibat halinde olması gereken Hendeseci, dostları ile padişah ve saray nimetleri arasında bir tercih yapmak gerektiğini hissettiği anda, ortadan kaybolmuş. Zaten ortalarda da pek gözükmezmiş. Dedik ya ‘Siyah beyaz birkaç satır’ diye.
Açın, bakın tarihin sayfalarına, kıyıda köşede birkaç satır dışında Hendeseciden bahseden yok. O dönem de yokmuş zaten. Hendesecinin en büyük özelliklerinden biri iş bitiriciliği imiş. Hendeseci, hiçbir mekanda, hiçbir yerde menfaati dışında bir iş için durmazmış. Çat gelir, pat gidermiş. Her ortama girer, ancak 2 dakikadan fazla kalmazmış. Her yerde var ama bir yerde yok hesabı.
Sorumluluk almaktan korkan, hakkı savunmaktan aciz, okuduğu fenni ve dini ilimleri yok sayarcasına riyakar bir şahsiyet olan Hendeseci, öyle bir noktaya gelmiş ki zamanla, yolda dostlarını görünce utancından başını çevirirmiş. İnsanlar onu hakkın, hakikatin, adaletin, dürüstlüğün simgesi olarak bilirken; bir de bakmışlar ki Hendeseci Ali Paşa tüm bunların tersine yaşar hale gelmiş. Kendisine ‘Kara ruhlu insan’ lakabını takmış dostları.
Tabii ki durduk yere değil. Tüm bu olup bitenlerden rahatsız olan bir grup ehl-i akıl, bir gün Hendeseciyi fakirhanesinde ziyaret edip birlikte mırra içerler. ‘Zulme rıza zulümdür’ düsturunu Hendeseci Ali Paşa’ya hatırlatma girişiminde bulunan heyet üyeleri hem kendilerinin, hem Alem-i İslam’ın hem de tebaanın fikirlerini kendisine zikrederler. Hendeseci tüm anlatılanları dinler, dinledikçe yüzü asılır, kararır, adeta simsiyah olur. Kendisini, hakka, adalete davet edenlere karşı suskunluğunu muhafaza eden Hendeseci tek kelam etmez. ‘Ben yetimin hakkını yedirmem’ diyemez. ‘Zalimi alkışlayamam, zulmü asla sevemem, gelenin hatırı için geçmişe kalkıp sövemem’ diyemez.
İşte böyle… Hendeseci Ali Paşa, tarihte kişilik bir şahsiyetten öteye asla gidememiştir. Vefatında, o çok elini öptüğü, eteğini öptüğü padişah, içerisinden çıkmadığı saray eşrafı bile yoktur. Sadece ve sadece kendisini hakka davet eden dostları vardır, haklarını helal etmek için…
Ama, davanın hakkını kiminle helalleşecektir, onu da gittiği yerde görmüştür herhalde. Zira Hendeseci, önemli bir misafir geldiğinde kendisinden ‘Misafir için tellal çıkartalım’ ricasını, davasına söven padişahtan bir türlü isteyememiş, üstelik elini yüzüne alıp o misafirin yanına gelmiştir. Ama insanlar, bu riyakarlığı, bu sahtekarlığı, tarihin bir köşesine illa ki not etmişlerdir.
Allah rahmet eylesin Hendeseci Ali Paşa, biz hakkımızı helal ettik bugünden geçmişe, sen gittiğin yerde kiminle helalleşeceğini bilirsin artık…