YAZI YAZMANIN TARZLARI..
Belki böyle bir konuda yazı yazmak haddim değil ama, naçizane fikirlerimi okurlarım ve yazmaya hevesli gençler için birkaç hususu çiziktirmek istedim.
Yazılarımızda ‘keskin’ ifadeler kullanmamalıyız. Tabii, bu davranışa içinde bulunduğumuz zaman diliminde, başımıza bir şey gelebilir endişesi de hakimdir. Ailenin korunmasına da azami özen göstermek gerekir.
Zaman zaman eşim ve çocuklarım, yazımı okurken biraz uzun bulduklarını dolayısıyla, yazının anlaşılabilirliğinin zayıfladığını hatta kaybolduğunu söylerler. Haklıdırlar da, Ben Rauf Tamer, Ahmet Hakan gibi kısa cümlelerle kendimi ifade edemiyorum demek ki! Aslında basit yazmanın da bir sınırı yok. Şimdi ne kadar basit yazmalıyım diye bir düşündüm: Üç kategoriye ayırdım diyelim yazımızı…1 - Uzun ve anlaşılması zor (ki; zaman zaman bu hatayı yapıyorum.) 2 - Kısa ve anlaşılması kişiye ve zamana göre değişebilen, kolay yazı. 3) Çok kısa ve herkesin anlıyabileceği biçimde yazmak.
Aslında yazarın görevi, okuyucuyu bir yazıyı okurken zorlamaması, yazısını okunur kılmasıdır. Yazarın kaprisi yüzünden yüzlerce okurun çile çekmesi hoş bir şey olmaz. Bazen yazılarımda Osmanlıca kelimeler kullanıyor, parantez içinde bu günkü dilimizdeki manasını belirtiyorum. Bundan amacım, okuyucumun dağarcığını kültür açısından zenginleştirmek. Öyle malûmatfuruşluk, çok bilmişlik gibi ukalâca değildir yaptığım. Dedim ya! Bilgi sunmak. Kendini beğenmişlik gibi, enaniyetten Allah’a sığınırım.
Haddime düşmez ama, meselâ Yılmaz Özdil gibi yazarlar da beni okuyucu olarak tatmin etmiyor, tarzları itibariyle. Yukarıda zikrettiğim gibi Özdil, Ahmet Hakan yazıları ‘çok kolay anlaşılır’ tarzları sebebiyle beni sarmıyor. Bu yazarların sevenleri ne olur bana kızmasınlar. Bu tarz yazıların, bir çırpıda yazılmış ve bitirilmiş olduğunu düşünüyorum. Denebilir ki; Ama, kolay okunuyor. Düşünce ve zevk meselesi.
Gerçekte, kalemimden zor anlaşılabilecek bir yazı çıktığında, kısaltıp basitleştirsem mi? Yoksa okur biraz zorlansın ve demek istediğimi biraz çaba sonucu anlasın! İnsanı, okuyucuyu düşündürmeden edindirilen bilgiler zihinde kalıcı olmaz kanaatini taşıyorum. Çaba harcamadan bir düşünceyi kendimize mal edemeyiz diye düşünüyorum.
Yazının tarzı/biçimi dışında bir de içeriği var, yani ele aldığımız konu. Bu alanda konu siyasetle ilgili ise Demokrasi standardından ayrılmayacağız. Son dönemlerde mahkemelerde dava konusu olan yazıları/yazarları düşündüğümüzde daha dikkatli olmak zorundayız yazılarımızda. Risk almaya değmez diyorum, aklıma Silivri geliyor ve orada yatan masumları düşünüyorum. Özellikle satır aralarına dikkat etmemiz lâzım.
Son olarak; “ifade özgürlüğü” nde sıkıntılar yaşanıyorken, okurun da, yazarın da dikkat etmesi gerekiyor. Aslında eksik demokrasilerde pek çok şey zorlaşıyor vesselâm…
Saygılarımla.