Ülkenin gündemi sürekli değişiyor ya da değiştiriliyor. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkanlar siyasetin seyrini çok farklı noktalara sürüklüyor. Sayın Erdoğan’ın devam eden gündemle ilgili olmayan bir konuda çoğu sivri beyanatları bizleri hem şaşırtıyor hem de tüm gözlerin o konuya odaklanmasına yol açıyor.
Belki diyeceksiniz Başbakan’ın beyanatı gündem olmayacak da ne olacak? Bu duruma söylenecek söz yok ancak özellikle gündemin Adalet ve Kalkınma Partisi ile Başbakan’ı rahatsız etmeye başladığı zamanlarda söylenenler jet hızıyla başka bir gündemi hayatımıza sokuyor ki bu da çok olağan bir görüntü vermiyor. Yine de halkımız “balık hafızalı” nitelemesine yakışan şekilde bir önceki gündemi de gündemin birdenbire değişmesini de kısa sürede unutuyor.
Gündemi değiştiren söylemlerden bazısı beni öylesine şaşırtıyor ki “sayın Başbakan gece rüyasında mı gördü acaba?” diye düşünmeden edemiyorum. Uludere olayıyla ilgili siyasi saldırılarla baş etmekte zorlanırken bir de üstüne ABD kaynaklı istihbarat fiyaskosunun kara bulutları iktidarın üzerinde dolaşırken nurtopu gibi bir gündemimiz oluverdi. Erdoğan hiç hesapta yokken “kürtajı cinayet olarak görüyorum” dedi ve tüm ülke bu konuya kilitlendi. Kadınlar sokağa döküldü; gazete ve televizyonlar bu konuya yoğunlaştı; hatta sosyal paylaşım sitelerinde bile kullanıcılar bu konuya odaklandı. Bu gelişmeler o kadar hızlı ve dikkat çekici oldu ki birdenbire Erdoğan kürtajı yasaklayacak yasa hazırlığı başlattığını açıkladı.
Yasa ile yasak getirileceği söylenene kadarki sürece bir diyeceğim yok. Başbakan kürtaj konusunda bir fikre sahip olabilir hatta açıklayabilir de ancak bu konudaki fikrine uygun yasak getirmeye çalışması çok düşündürücü ve korkutucudur. Kazıma anlamına gelen kürtajın (ya da küretaj) isteğe bağlı olanı, ceninin tıbben canlı sayılmaya başlandığı 10. haftaya kadar yasal. Bu süreden sonra ceninin canlı olarak değerlendirilmesi sebebiyle kürtaj yasaklanmış durumda. Çok özel durumlar haricinde ben de kişisel olarak kürtajı uygun bulmuyorum. Ancak bu sadece benim kişisel görüşüm ve elbette bu konuda o gebeliği yaşayan bir kadın gibi düşünebilmem mümkün değil. Kürtaj konusunda görüş beyan eden çoğu siyasetçinin erkek olması da şaşırtıcı. Bu konuyla ilgili görüşleri ve son kararı kadınlarımıza bırakmak bana daha doğru geliyor.
Konunun dikkat çeken hukuksal boyutu da kürtaj yasağının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile “kadın hakları ihlali” olarak kabul edilmesi. Bu durumda AİHM’i tanıyan Türkiye’nin, yürürlükteki uygulamanın tersine tutum sergilemesi ülkemiz için çok olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Hele hele AİHM’de en çok tazminata mahkum olan ülke olmamız gerçeği karşısında yasal düzenleme yapacağını ve AİHM kararlarına uygun davranılacağını beyan eden hükümet yetkililerinin yasaklamaya ilişkin düzenleme getirmesi kendileriyle ters düşmelerine yol açacaktır. 
Vicdan, ahlak, din ya da başka bir sebepten kişinin kendisiyle ilgili bir konudaki tercihini yasalarla sınırlamak ne (Erdoğan ve ekibinin sık sık dillendirdiği) demokratik, sosyal hukuk devleti olmanın zorunluluklarıyla ne de insan haklarının gerekleriyle bağdaşır. Bugün beğensek de beğenmesek de kadına ait bir tercihi sırf kendi vicdanımız ya da inancımız gereği, hatta sağlık gereği yasaklamaya kalkmak hayatımıza baskıcı, yasakçı bir bakış ve idare anlayışını yerleştirmek anlamı taşıyacaktır ki bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu anlayışa kapıyı açtığımızda bir gün alkol ve sigaranın insana zarar verdiğinden bahisle yasaklandığını görebiliriz. Yine insan sağlığına aykırı bazı yiyecek ve maddelerin de yasaklanması gündeme gelebilir. Hatta daha sağlıklı olunacağı düşüncesiyle bireyleri bir kalıba sokmak için yasalarla zorlamak gibi yeniliklerle de karşılaşabiliriz. Çok mu uç örnekler verdiğimi düşünüyorsunuz? Bu ülkede terörist başına “sayın” demenin yargı kararları ile onaylandığını hayal edebiliyor muydunuz? Ya da aleyhinde yazan gazetecileri hatta halkını tehdit eden bir yönetici hayal edebiliyor muydunuz? Peki hiç geliri olmayan, ailesinin bakımına muhtaç insanların teste tabi tutulup sigorta primi ödemeye zorlanacağını düşüneniniz var mıydı? Sanırım yaşananlardan sonra hiçbir örneğe “uç” demek kolay olmayacak.
Dizide dayı karakterini canlandıran büyük usta Tuncel Kurtiz’in sesiyle hafızalara kazınan şu soruyu sormak gerek: “Mesele nedir mesele?”. Mesele sadece kürtaj meselesi değildir. Mesele bireylerin özgürlük alanının kısıtlanmasıdır. Zaman içinde bireylerin kişisel tercihlerini kullanmalarının önüne geçmeye kadar gidecek sürecin başlangıcıdır. İnsanların istenilen kalıba sokulmaya çalışılmasıdır. Asıl mesele ebe misali içimizdeki özgür çocuğu kazımaktır.