Kahrolası terörden bahsediyorum. Ankara, Türkiye’nin kalbidir. Allah’ın belâları Başkent’in göbeğinde 100’ e yakın can aldı. Ayni gün ( 10 Ekim cumartesi) saat 16.00 da Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları müşterek bir basın toplantısı düzenlediler, izlemişsinizdir. Bir soru üzerine İçişleri Bakanı; Ankara Tren Gar’ından kalabalığın Sıhhıye’ye doğru yürüdüğünü ve toplantının orada olacağı için polisiye tedbirlerin Gar önünde olmadığını ima eder tarzda, güvenlik zafiyeti olmadığı gibi bir şeyler söyledi. Ankara’yı bilenler hatırlayacaklardır, Tren Garı önü hayli geniştir. Yurdun muhtelif yerlerinden gelen otobüslerin yolcularını rahatlıkla indirebileceği bir alan mevcuttur. Emniyet bariyerleri niye buraya kurulmaz. Bir gazeteci geçenlerde, AKP. nin M.V. Adaylarının tanıtıldığı salona girilirken 6 kontrol noktasından geçtiklerini söyledi. O çantalar iyi arandı mı, orada bulunan insanların üst aramalarındaki ciddiyet ne derece idi? Bunlar hep cevabı aranan sorular. Olay anında TV. ler o mahalden yayınlarında bariyeri bırakın polis bile görünmüyordu. Zaten orada polis olsa, emniyet mensuplarından da şehit verilmesi kaçınılmazdı. (Suruç’ta da böyle olmuştu, polis yoktu). İçişleri Bakanı, istifa etmeyi düşünüyor musunuz? Şeklindeki soruya cevap dahi vermedi. İleri demokrasi olan ülkelerde bırakın böyle toplu bir katliamı, çok daha küçük ölçekli kaza veya terör olaylarında istifalar olur. Hem de Hükümet düzeyinde. Daha yakın zamanda Soma’da masum 301 yurttaşımızı kaybettik, bırakın istifayı, gönül alıcı kelâmlar bile işitmedik sorumlulardan. Şu gerçeği halkımızın bilmesini isterim: İktidar öylesine bir panik ve telâş halinde ki; tüm bu olanların, kendi hipnozlu kitleleri hariç, herkese AKP. nin zayıflığını ve çaresizliğini gösterdiğini anlamıyorlar bile.

Özellikle böyle olaylarda; aydın, entelektüel, akademisyen, kanaat önderi, gazeteci dediğimiz kişilerin çoğu, eyyamcı bir hava ile olan biteni sessizce izlemekte, sadece kendine dokunulduğunda ancak ses verebilmektedirler. Bu tür zamanlar; ülke insanı için test zamanlarıdır.

Herkes, ahlâk ve vicdan terazisinde tartılır, tabii ki önce yöneticiler. Rahat zamanlarda TV. ekranlarından eksik olmayanlar böyle durumlarda maalesef ortalıkta görünmezler. Anladınız siz onu!             Bu kaçıncı felâket? AKP. iktidar olalı istifa müessesesi unutuldu. Karanlık mecralar adım adım ülkemizi iç savaş ortamına sürüklüyor. İllâ düdük çalması mı bekleniyor?

Teröriste, silâhlı kürt hareketine, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı girişilen her türlü kalkışmaya, HDP. ye ve radikal solun her türlüsüne ömrümce karşı oldum. Ama cumartesi günü ve daha önceki pek çok olayda ölenler masum insanlardı. Barış diye diye canlarını verdiler.

Yaşı müsait olanlar, bu ülkede konuştuğunda yeri göğü inleten nice siyasetçinin gelip geçtiğini bilir. Bunların pek çoğu hayırla yad edilmeyi bırakın, artık hatırlanmıyorlar bile.

Siyasetçi, makyavelist bir kafa ile gücünü devam ettirmek istedikçe huzur bulamayacağız anlaşılan. Aslında siyasetçinin harcadığı değer, ülkenin değeridir.

Hükümet derhal istifa etmelidir. TBMM. derhal toplantıya çağrılmalı, seçimler en az bir yıl sonraya bırakılarak, makul, sağduyu sahibi bir milletvekili Başbakanlığı üstlenerek, “Milli Mutabakat Hükümeti” kurulmalıdır. Bu hükümet TBMM. deki partilerin hiç birinden üye almadan teşekkül ettirilmelidir. Ülkem elden gidiyor, uyanın! Milletim yoruldu. Yeni bir Türkiye’nin kapısı ancak bu şekilde açılabilir kanaatini taşıyorum. Parti muhabbetini en az bir sene unutalım artık, olmuyor işte.

Ölenlere rahmet diliyorum. Yaralılara acil şifalar. Son olarak okuyucularımdan naçizane bir ricam olacak. Bu tür olayların başka şehirlerimizde de olabileceği ihtimaliyle; Yurdumuzun muhtelif şehirlerinde yüksek tahsil için bulunan çocukları veya torunlarını ikaz etsinler, kalabalıklardan uzak durmaları için.

Saygılarımla.