Adı “Sevda”… Üstelik adı bile konmamış sevdâ… İnsan yüreğinin kıpır kıpır olduğu, yanında olamasa bile yüreğinde her zaman taşıdığı “kara sevdâ”... Bazen susarsın konuşman gereken yerde, bazen de konuşmaya kalkarsın susman gerektiği zaman. Kelimeler boğazında düğümlenir o an. Ne diyeceğini bilemeden kalakalırsın sahipsiz duygularınla. Rüzgarda savrulan yaprak gibi nereye gittiğini bilmeden uçar, uçar, uçarsın zamana aldırmadan. Yüreğindeki ses ile duyduğun ses arasında bocalarsın hiç kimseye aldırmadan. Ve… baş başa kalırsın yalnızlığınla, terk edilmişliğinle, suskunluğunla…
Hani adına “sevdâ” dedik ya… Üstelik adı bile konmamış “sevdâ”… Düşünürsün çıkış yolunu bulamazsın bir türlü. Kendince çareler bulursun ama karşında “buzdan bir duvar”; vazgeçersin birden… ve birden gömülürsün yine yalnızlığa, sessizliğe, onsuzluğa. Hayata da anlamsız bir bakış atarsın boş gözlerle. Yüreğinde var olan ümit ışığı da yavaş yavaş sönmeye yüz tutar.
Sonrası mı?
Sonrasını “boşver” der geçersin.