YILLAR NE ÇABUK GEÇTİ
Yıllar ne çabuk geçti, o günler arasından,
Bir tel saç onun, kaldı bütün hatırasından.
Halâ duyarım bin sızı, ben her yarasından
Bir tel saç onun kaldı bütün hatırasından.
2015’i biraz duygusal, biraz hisli ve tek hedefi sevgi olan, ama ne yazık artık gençlerimizin itibar etmediği ölümsüz şarkı sözleriyle uğurlamak istedim. Yukarıda sözlerini yazdığım müstesna şarkı, Bestesi Bimen Şen’e ait ve Hicaz Makamında. Bilir misiniz? Bu şarkılar hep bestekârlarıyla anılırlar. Oysa şiiri yazan şair, kim bilir kaç saat, kaç gün düşünmüştür, hislerini ifade için. Gerçi Besteler de öyle, nice uzun zamanların zihin ve his imbiğinden geçerek biz Klâsik Türk Müziği sevdalılarına ulaşır. Türk Sanat Müziği diyorlar artık yıllardır, olsun varsın. Aslında ilk yazdığım gibidir.
Uğurlanan yıllara bir ağıt da Güftesi Nihat Aşar’a ait. Bestesi Teoman Altay’ın olan Hicaz Şarkı;
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım,
Bazen gözyaşı oldu, bazen içli bir şarkı…
Her anını eksiksiz ve dün gibi hatırlarım,
Dudaklarımda tuzu, içimde durur aşkın…
Hani o, saçarlına taç yaptığım çiçekler?
Hani güzel gözlü ceylanların pınarı
Hani kuşlar, ağaçlar, bin bir renkli çiçekler?
Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı?
Ben halâ o günleri anarsam yaşıyorum
Sanki mutluluğumuz geri gelecek gibi
Halâ güzelliğini kalbimde taşıyorum
Dalından koparılmış beyaz bir çiçek gibi…
İnşaallah bu yazı son yıllarda kararan gönüllerimize biraz inşirah (gönül açılması, ferahlık, ferahlama “ayni zamanda Yüce Kitabımız Kur’an-da bir surenin de adıdır.”) ) sağlar.
Büyük Bestekâr Osman Nihat Akın’ın (eski edip ve şairlerden Ahmet Rasim Bey’in torunudur). yüce gönlüyle bestelediği, İstanbul Büyükada’ daki Dil Burnunda her yıl buluştuğu dostu veya sevgilinin o yıl gel(e)memesi üzerine;
Yine bu yıl ada sensiz, içime hiç sinmedi,
Dil’de yalnız dolaştım hep, göz yaşlarım dinmedi…
Bende şaştım, nasıl oldu yüreğime inmedi,
Dil’de yalnız dolaştım hep, göz yaşlarım dinmedi.
Bu eşsiz eserin şiiri de Osman Nihat’a aittir.
Güftesi Rüştü Şardağ’a, Bestesi Avni Anıl’a ait ikisi de rahmetli olan İzmir’li hemşehrilerimizin eşsiz şarkısını (son zamanlarda benim de dilimden düşürmediğim) bu vesileyle hatırlatmak isterim:
Rüya gibi uçan yıllar biraz durun, durun biraz,
Kaybolan yıllarım için hesap sorun, sorun biraz
Güzel bir kumral uğruna küstüm esmer, beyazlara
Bu akılsız garip başa şimdi vurun, vurun biraz.
Şair de Bestekâr da dinleyen sizler de bizler de dur desek durduramayacağımızı biliriz de yaptığımız tatlı bir sitemdir.
Uğurlanan, kaybolan yıllara dair bu şarkıların içinde hüzün, sitem, unutulmuşluk, özlem gibi karmakarışık ama insanın hani, şurası deyip gösteririz ya kalbimizi…hani bazen sızlayan, işte oraya seslenir bu şarkılar.
Hele bir Hüseyni eser vardır ki Şükrü Tunar’ın; insan hissinin doruğa ulaştığı sözleriyle, içimizi cız ettiren bir şarkıdır:
Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün
Ak-pak olmuş saçlarımla, bi-karar oldum bugün
Bir muhabbet neş’esiyle, ilk bahar oldum bu gün
Ben huzurunda yer öptüm, tacidar oldum bu gün.
Bu şarkıya sanki cevap verir gibi bir eser vardır:
Solsan da, sararsan da, yine gül pembe dehensin,
Rabbim bana bir nimeti varsa o da sensin.
Diye meydan okuyabilmektir, sevdiğini bağrına basabilmektir. Asıl marifet bu değil mi? Nasıl güzel cevap vermiş bu eseriyle Mısırlı İbrahim Bey? Hayat işte, acısıyla tatlısıyla, her şeyi paylaşabilmek. Yıllar geçse, ömür bitse de..
Zeki Müren’in sesisinden yıllardır dinlediğimiz şu eseri de saymadan olmaz.
Uzun yıllar bekledim, hakikat oldu rüyam.
Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam.
**********
Bazen de ayrılık acısı yıllar sürer, bazen de al bayraklı tabut içinde gelen askerin sesi olur, son zamanlarda yüreğimizi dağlayan…
Yıllardır sinende sakladın beni
Sonunda askere yolladın beni,
Suçumu bağışla üzdüysem seni
Hakkını helâl et üzdüysem Ana!
Diyenlerin şehadet şerbetini içmesi ve analarının bir ömür boyu sürecek hüznüdür o uzun yıllar. O analara sabırlar diliyorum. Gencecik fidanlara cennet duaları.
İçinde, yıllar geçen şarkılar aslında hayatımızın da özeti gibi değil mi? Aslınsa yıllara sitem yerine o yılları mutlu hatırlanacak hale getirmek biz insan oğlunun elinde. Farklılıklarımız ne olursa olsun, birbirimize hoş görüyle davranmaktan başka çaremiz varmı?
Hayatın içindeyken yapacağımız bir iyilik, bir yardım, bir gülümsemeyle neler değişmez ki? Önce kendimize saygımız, sonra çocuklarımızın bize saygısı. Böylesi fertlerden oluşan bir toplumun nasıl saygı ve sevgi ortamına dönüşeceğini bir düşünebilsek! Bunu başarmış toplumlar var dünyada. Gelenekleriyle, adap erkânıyla, kültürüyle Türk-Müslüman toplumuna da yakışan bu değil mi?
2015’i acısıyla tatlısıyla uğurladık. Dileyelim ki; 2016 yılı önce ülkemiz insanları arasında ortaya çıkan bu güvensizlik, ötekileştirme ve düşmanlık hallerinin bitmesine vesile olsun. Çünkü yaşanacak ikinci bir hayat bu dünyada yok! İnsana kötülük yaparak mutlu olunur mu hiç?
Sizden dileğim; dilinizin ucundaki şarkılar, hep mutlulukları anlatsın. Milletçe ve insanlıkça huzur sağlık ve mutlulukların fazla, kaza ve belâların çok az olduğu bir yıl olsun 2016…Dualarımız böyle olsun hep.
Saygılarımla.