Okullar açıldı. Ülkemiz genelinde 16.000.000 öğrenci, 600.000 öğretmen okullarına koştu. 2010-2011 eğitim-öğretim yılı birtakım sıkıntıları beraberinde de getirse pazartesi günü başlamış oldu. Eğitim-öğretim yılının başlaması çok fazla önem arz etmiyor aslında. Acaba yeni eğitim-öğretim yılı ne kadar az sorunla başladı? Ülkemizde böyle bir olgunun sorunsuz başlaması asla ve asla düşünülemez. Kaldı ki eğitimin en büyük teşkilatı durumundaki MEB çalışanından, dünyada sayıca daha az onlarca ülke bulunuyor. Dolayısıyla böylesine geniş bir yapılanmanın içinde hele hele yeni bir eğitim-öğretim yılının sorunsuz başlamış olması bu yüzden düşünülemez.
Okullar açıldı. Son dönemlerde güvenirliği tartışılmaya başlayan ÖSYM’nin yaptığı sınav öncesi ve sonrasında yaşanan bir takım spekülasyonlar nedeniyle öğretmen adaylarının, geçtiğimiz yaz döneminde katıldıkları ‘Eğitim Bilimleri’ sınavının iptal edilmesi ilk etapta alınması düşünülen 30.000 öğretmenin yeni okullarına kavuşmalarına engel olurken, bazı okullarda öğretmen açıklarının oluşmasına, bu açıklarında şimdilik ücretli öğretmenlerle doldurulmasını gündeme getirdi.
Okullar açıldı. Yıllardır ağalardan ve ağalıktan çeken Doğu ve Güneydoğu son çeyrek asırlık dilimde de terör belasından çekiyor. On binlerce meslektaşım bugüne değin çok zor koşullarda yıllardır o bölgelerde emek verdi ve emek vermeye de sürdürüyorlar. İnsan yetiştirmeye, daha doğrusu onları eğitmeye, ülkesinin kalkınmasına bu önemli alanda katkı sağlamak için canı pahasına da olsa görev yapıyorlar. Bu bağlamda yine son çeyrek asır içinde 156 öğretmeni o bölgelerde şehit verdik, içim sızlıyor.
Doğu ve Güneydoğu’da görev yapmanın zorluğunu yaşayanlardan biri olarak -ki benim görev yaptığım il ve görev yerim o kadar da mahrumiyet sayılmazdı- o bölgelerde görev yapanların hangi koşullarda görev yaptıklarını, bırakın bir insanın yaşamasını, affınıza sığınarak belirteyim bir eşeğin bile bağlı duramayacak olduğu köyler var. İşte o köylerde başta terörü göze alıp, çoğunluğu dağlık da kıraç coğrafyasını ve her türlü etnik-sosyolojik-kültürel yapısını bilmediği, tanımadığı bir ortamda içindeki öğretme aşkıyla görevini yerine getirmeye çalışan öğretmenlerin dertlerini çok yakından duyumsayabiliyorum.
Bu eğitim-öğretim yılı başında tüm bunlara bir de terör yanlılarının sözde boykot kararı damgasını vurdu. Birkaç ilde gerçekleşen ve çok sayıda öğrencinin okullarına gidemediğini basın- yayın kuruluşları kananıyla öğrendik. Üzüldük açıkçası. Kime, neye hizmet? Hangi akla ve hangi hakla… Bu da değişik bir anlayış olsa gerek. Bir ülke düşünün, devlet oraya eğitimin tüm olanaklarını seferber etsin, birileri de kalksın eğitim-öğretimi boykot etsin. Neymiş efendim, ana dilinde de eğitim istiyorlarmış. Yıllar önce üyesi bulunduğum sendikadan istifa etmemin ana nedeniydi bu olay. Birilerinin isteklerine, genel merkez o yönde karar aldı diye alkış tutanlar, sanırım şimdi eserleriyle övünüyorlardır. Bu istem o kadar önemliyse, bunu savunanlar ellerine mikrofonları alıp da meydanlara indiklerinde niçin ana dilinde konuşma yapmıyorlar? Aynı etnik yapıdan olsalar da aralarında konuştukları dille birbirlerini anlayamayan çok sayıda insan yok mu? Hem doğru dürüst bir yazı dili var mı bu ana dilin? Varsa ne denli başarılı? Öte yandan diğer etnikler de başlarsa ana dillerinde eğitim diye, yıllar önce önemli bir yasayla sağlanan dil konusundaki bu birlik hangi durumlara düşer hiç düşündük mü acaba?  
Bazı televizyon kanallar var ki haberleriyle içimizi karartıyorlar. Dün sabah şöyle bir gezindim. İçimi karartsa da eğitim-öğretim ile ilgili haberleri izledim. Bir veli geçen yıl ana sınıfında üstüne lavabo düşmesi sonucu kaybettiği biricik oğlunun acısını yaşıyor gözyaşları içinde. TBMM’ne göndermek için imza topluyor. Bir başka velinin yüreği de bir düğün sırasında yine bir maganda kurşunuyla kaybettiği zavallı kızının acısıyla yanıp tutuşuyor. Keşke bunlar hiç olmasaydı demek geliyor içimden.
Bu ülke, birlik ve beraberliğimiz geleceğimiz için çok ama çok önemli. Dış baskılara ve onun bazı iç destekçilerine karşın bu ülkede yaşayan herkes, etnik kökeni her ne olursa olsun, üstünde yaşadığı bu kutsal toprakları seviyor. Bu sevgiyi daha da pekiştirmenin bir yolu da okullarımız ve bu okullarımızda verilen eğitimdir. Eğitimden yoksun bir ulus düşünülemeyeceğine göre, herkes yapılan yanlışlıkların karşısında durmasını bilmeli, kanı ve canı pahasına da olsa her vatandaşımızın devletin tanıdığı koşullar çerçevesinde eğitimden geçmesine olanak tanımalıdır.
Eğitim-öğretimin içinde yaşanan sorunlardan aslında kitap ya da cilt cilt kitaplar yazılır. Bugünkü yazımda hemen ilk aklıma gelen bazı konulara değinmeye çalıştım. Sorunsuz yeni bir eğitim-öğretim yılı dileklerimle tüm meslektaşlarıma başarılar diliyor, tüm öğrencilerin gözlerinden öpüyorum.