Esas konuya geçmeden önce kendilerini “Ulusalcı” olarak nitelendiren cenaha birkaç sözüm olacak. Biliyorsunuz, 5–6 yıl önceki “Cumhuriyet Mitingleri”nde ünlenen bu deyiş, “Türk Milliyetçiliği”ne alternatifmişçesine bazı kesimlerce pek benimsendi. Evvelâ bu konuda mutabık olalım ki, davranışları “Türk Milliyetçiliği ve Mefkûresine” (ülkü, ideal) zarar veriyor. Lütfen Türk Milliyetçiliğini bölmeyiniz! Ulusalcılık ayrı şey, bu kavramı Türk Milliyetçiliği olarak ikame edemezsiniz.
Gelelim esas konumuza:
Bölücü PKK’nın siyasal uzantısı partinin Meclis’teki bir ferdi haddini aşan (şımartıldıkları için zaten ne zaman hadlerini biliyorlar ki?) lâflar etti geçen hafta. Diyarbakır’a ikinci Üniversite (Selâhaddin Eyyûbi Üniversitesi) kuruluşuyla ilgili kanun maddeleri görüşülürken. Konu ile ilgili Gazetemiz Yerel Güç’teki köşesinde Seyfullah Ayvalı kardeşim köşe yazısında pek güzel hadlerini bildirdi gerçi ama aynı konuya ben de değinmeden edemeyeceğim. Bakın ne diyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin Yüce Meclisinde, nankör haddini bilmez.
“Kafkas’lardan, Balkanlar’dan gelenler! Siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz! Haddinizi bileceksiniz!”
Sen kim oluyorsun da, bu ülkenin şerefli insanlarına had bildirmeye kalkıyorsun! Burası Kürdistan mı? Seyfullah Hocam kibar yazmış. Bunların anladıkları dilden konuşacaksın kardeşim. Bu lâfların edildiği Mecliste 50 kişilik gurubu olan Türk Milliyetçiliği’ni mefkûre edinen bir parti var MHP. Nerdesiniz siz kardeşim? Eğer O Mecliste; rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, Agâh Oktay Güner, rahmetli Zeki Efeoğlu gibi Türk Milliyetçisi vekiller olaydı, bu sözleri edenin tepesine yıkarlardı meclisin kubbesini. Dağdan inmiş bağdakini kovuyor… Başbakan’dan ve AK Parti’den cılız da olsa bir karşı çıkış boşuna mı beklemiş oluyoruz? Sakın ola ki, saygıdeğer okurlarım beni ırkçı, faşist, kafatasçı olarak düşünmesinler, zaten bunlar, mensubu olduğumuz Yüce din İslâm’a uymaz.
Eski hızlı Ülkücülerden Mümtaz’er Türköne; Zaman’daki yazılarında işi antropoloji ve felsefe bağlamında ele alıyor. Sen neden bahsediyordun hocam? Biz en azından yetişen Türk Gençliğinin kendinin ve atasının ne olduğunu bilmesi ve unutmaması açısından Ata, Yurt, Bayrak, Ezan, Türk Gelenek ve Kültürünü vermeye çalışmalıyız. Bu şimdilik yeterlidir. Yeter ki, bulundukları ortamlarda aslını anlatabilsinler. Bu konuda MHP ve Ülkü Ocaklarına büyük görevler düşüyor. Mademki sen, Türk Milliyetçiliğini bayrak edinmişsin, gençleri okumaya teşvik ve onları aydınlatacak seminerler düzenlemelisiniz. Eğer yetişen kuşağa Türk Milliyetçiliği anlatılabilseydi, yüzde 70’i genç nüfus olan bu ülkede MHP şimdi iktidar partisi konumunda olurdu. AKP’nin ve Hükümetin, akan kanın durması için gereken her şeyi yaptığının bu millet bilinci içinde. İçimize sinmese de biz Türkler, bağrımıza taş basarak olanların hayra tebdil olması yönünde dua ediyoruz.
Bunlara çok yüz verildi. Bunca taviz inşallah hayırla sonuçlanır. Korkarım Hükümet başarılı olamazsa, bunlar ayrılıkçı, bölücü örgütün bayrağını da bizim şanlı Al Bayrağımızın yerine asarlar. Zaten partilerinin hiçbir etkinliğinde şanlı bayrağımızı görmedik. Konuyu dağıttığımın farkındayım. Ne yapayım, kanıma dokunan hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Esas konuya gelirsek TBMM’ye hiç yakışmayan bu adamın yaptığı bölücülüğün dik alâsı ve tetikçilik değil mi? Çerkezleri ve Rumeli, Balkan, Kafkas kökenli diğer kardeşlerimizi tahrik değil de ne bu? Ne yapmak istiyor. Osmanlı’ya ve sonrası Türkiye Cumhuriyeti’ne bu insanların bağlılığı tartışılabilir mi? Kürtler 1923–1950 yılları arasında bu devlete 22 defa baş kaldırdılar. Yakın tarihimizde Kürt isyanları bu devlete hep ayak bağı oldu. Rumeli Kökenlilerin veya Çerkezlerin devlete bırakın isyanı herhangi bir incitici tavrı hiç olmamıştır.
Rumeliler ve Çerkezler ile (Kafkas kökenli diğer insanımız) Anadolu’da yaşayan Kürtlerden daha fazla bu ülkenin kurucu unsurlarıdır. Açıklayayım; Osmanlı İmparatorluğu Birinci Cihan Harbi’nden yenik çıkıp, bu topraklar işgale uğradığında, vatan toprağı kaybetmenin manasını en iyi bilenler ve ikinci defa aynı acıyla karşı karşıya kaldıkları için daha atak ve gözü kara davrananlar onlar olmuştur. Bu topraklarda bir millet oluşturma gayretine öncülük eden de onlardır. Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’i kuranların öncü kadrolarının onlardan çıktığı gerçeğini bilmemek tarihi inkâr ve nankörlüktür.
Rumeli ve Balkan toprakları ile Kafkasya’yı yani yaşadığınız coğrafyayı, vatanınızı kaybediyorsunuz. Yegâne sığınağınız Anadolu! Bu çok acıklı hikâyeye girip yazımı uzatmayacağım. Çerkezleri konu alan ayrı bir yazı hazırlıyorum, orada daha uzun anlatırım.
İnsanımız, Balkanlarda, Rumeli’nin diğer bölgelerinde ve Kafkaslarda kaybedilen vatan topraklarını ve çileli göç hikâyelerini maalesef bilmiyor. Gelinen, sığınılan öz vatanımız Anadolu topraklarında tekrar bir işgal tehlikesi yaşıyor bu insanlarımız. Gideceğiniz başka bir yer de yok. Bu durumda ne yaparsınız? Cevabı; Hepimizin bildiği, bu toprakların “Kurtuluş
Destanıdır.” Anavatanınızı kaybetmişsiniz. Zulme, katliama göçe maruz kalmış, büyük acılar yaşamışsınız.
Bir millet olmak, bu acıları bir daha yaşamamanın en doğru garantisi ve çözümü Türk Milleti olmakta bulunmuştur.
Nice zorluklarla inşa edilen bu vatanı; Kürt siyasetçilerin buldukları her ortamda saldırması ve hele hele ülkeye “sonradan gelenlerin” bir Kürt siyasetçinin ağzından “haddinizi bileceksiniz” diye aşağılanmak isteme küstahlığı ayrık otunun, toprağımızdaki esas mahsule zarar vermesi demek değil de nedir? Bu durumda bu ayrık otunu söküp atmak dışında ne hissedersiniz saygıdeğer okurlarım? Bunların Yüce Mecliste bulunma hakları olmamalı.
Türk’üyle, Çerkeziyle, Rumeli Muhacirleri’yle, Kürt’üyle bu topraklarda; barış, huzur ve güven içinde birlikte yaşamak istiyorsak “Kürt milliyetçiliği” mikrobuna karşı sağlam bir bağışıklık sistemi için birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekir.
Saygılarımla.