İlk sözüm iktidar ve fanatiklerine. “Beyler, her seçim sizin istediğiniz gibi sonuçlanamayabilir. Galibiyet kadar mağlubiyeti de kabullenmek zorundasınız. Bu öfke, hırs, şiddet nedir? Oylama yapılmamış, sonuçlanmamış, ama bizim dediğimiz olacak diyorsunuz. O zaman mecliste neden kavga dövüş referanduma gidilsin diye direttiniz. Ha özür dilerim. Sonucun sizin istediğiniz gibi olacağını düşünüyordunuz değil mi? Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, anketler kötü. Maalesef yanıldınız. Şimdi nasıl bu durumu lehimize çeviririz diye kıvranıyorsunuz. Ancak nafile. Bu kez olmayacak. Tabi dürüst bir oylama olur, işe hile karışmazsa (ilk hile Almanya’da yakalandı). Ne çıkarsa çıksın hakkıyla çıksın. Dileğimiz bu.”
Durum zora girdi mi ilk işleri hemen engellemek. Hatırlayın, 7 Haziran seçimlerini kaybedince reis muhalefet partisi liderine hükümeti kurma görevi verdi mi? Oyaladılar, Kılıçdaroğlu da dürüstlüğünün kurbanı olup oyunlarına aldandı. Tabi Bahçeli’nin de payı büyüktü. İlk günden köprüleri atmıştı. Şimdi bu kez Bahçeli’nin oyununa iktidar geldi. Durup dururken Bahçeli’nin akıl vermesi ile “başkanlık” hayali fikrine kapıldılar. Ülke ateşler içindeyken ille de başkanlık diye tutturdular. Eskiden birbirlerini bir kaşık suda boğacağı, ama şimdi canciğer kuzu sarması dost olduğu ortağı ile meclisten tekme tokat anayasa değişikliği maddelerini oylattılar. Daha değişecek maddelerin ne olduğunu bilmeyen, ama altında imzası bulunan vekilleriyle yeni bir referandum kararı aldılar.
Buraya kadar her şey iyiydi. Kendilerinden çok emindiler. Seçmenlerine değiştirilecek anayasa maddelerinin neler olduğunu, yeni anayasanın neler getireceğini anlatmak yerine “PKK, HDP, Fetö de hayır diyor” diyerek işe başladılar. Tutmadı, ters tepti. Yumuşadılar, CHP’liler, HDP’liler kardeşleri oldu. Ancak yapılan anketler hep eksi çıkıyordu. Halkın milli duygularını coşturmak, mağduriyet yaratmak için bir şeyler bulmalıydılar.
Avrupa’da yaşayan gurbetçilerimizi etkileme konuşması yapmak için bakanlarını gönderme planı yaptılar. İzin verilmeyeceğini bile bile Hollanda’ya bakan gönderdiler. Orada da seçim vardı. “Seçimden sonra gelin” dendi. İnat edip “Bu hafta geleceğiz” yanıtı verdiler. Uçağa iniş izni verilmeyince karadan gizlice sokmak istediler, ama Hollanda polisi yutmadı. Bayan bakan havaalanında bekletildi. Hollanda’yı “Faşist” ilan ettiler. Bakanlara salon iptalleri geldi. Oysa iktidar 2008’de şöyle bir yasa çıkarmıştı: “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerinde seçim propagandası yapılamaz.” Tasarıyı da bizzat meclise sunan dönemin başbakanı Erdoğan’dı. Bu mağduriyet senaryosu da fiyasko ile sonuçlandı.
16 Nisanda yapılacak referandumda halk evet veya hayır diyecek. Bunun için iki taraf da neden bu tercihi yapmaları gerektiği konusunda halkı aydınlatacak. Bunu için mitingler, konferanslar yapılıp broşürler dağıtılacak. Ülke şu anda ikiye bölündü. “Evet-Hayır” savaşı başlatıldı. Beyler, savaşa değil referanduma gidiyoruz. Geçen hafta Sivas’ta bir kişi bu yüzden öldürüldü. Değer mi? Evet veya hayır oyu insan canından daha mı değerli?
Hayır demeyi engellemek için her yola başvuruluyor. Madem engelleyecektiniz referanduma ne gerek vardı? Önce "Partiler dışında hiçbir dernek ve grup referandum çalışması yapamaz" kararı çıkarıldı. YSK sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin broşür dağıtmasını yasakladı. “Hayır”cılar vatan haini ilan edildi. “Hayır” kampanyası yürüten yüzlerce kişi gözaltına alındı, MHP’li 4 vekil partiden ihraç edildi, salon verilmedi, bazıları salona kilitlendi. TV’de konuşan muhalif vekillere ölüm tehditleri yapıldı. Ankara’da 'hayır' bildirisi dağıtanlara polis “Evet’i dağıtabilirsiniz ama Hayır’ı dağıtamazsınız” deyip engel oldu. Şimdi de yeni bir taktik. Halk “Oy vermeye gitmezseniz hayır sayılacak” diye kandırılmaya çalışılıyor. BU TUZAĞA SAKIN DÜŞMEYİN. Verilmeyen oy nasıl sayılır.
Neden parti liderleri TV’de açık oturumda karşılıklı tartışmıyorlar? Cesaretleri yok. Söyledikleri tek şey ”Ülkemiz, milletimiz için evet.” Neden? Yanıt yok. Tabelalardan TC’yi kaldıranların; andımızı, milli bayramlarımızı, “NUTUK” kitabının dağıtılmasını yasaklayanların; hayırcılara vatan haini deyip de hava alanlarına Türk bayrağının yanına Kürdistan bayrağı asanların; Cumhuriyete başkaldırıp doğuda bir Kürt devleti kurmak isteyen, binlerce askerimizi şehit eden, Musul ve Kerkük’ün elimizden çıkmasına neden olan şerefsiz Şeyh Sait’e “Vereceğiniz evet oyu ona Fatiha olarak gitsin” diyenlerin milleti, ülkesi şimdi mi aklına geldi? Fırat Kalkanı operasyonuna katıldık, 67 şehit verdik. Karşılığında ne kazandık? Koca bir hiç. Akil adamların devlete faturası 37 milyon(trilyon) TL. 15 yıldır tek başına iktidarlar, hala “evet deyin bu kötü gidişat bitsin” diyorlar. Biz keriziz ya. Şimdiye dek nerdeydiniz?
Sevgili okurlarım. Evet-Hayır derken bir daha düşünün. Çözüm süreci saçmalığı ile üzerlerine operasyon yapılmasını askeri kışlaya tıkarak engelleyip terör azdırılmadı mı? Tüm uyarılara karşın Oslo’da, Dolmabahçe’de görüşüp, protokol imzalayıp birlikte açıklama yapılmadı mı? Esed devrilecek diye Suriye’nin içişlerine müdahale edilip dış politika Arapsaçına çevrilmedi mi? Amerika’ya, Rusya’ya, İsrail’e posta koyup işler tersine dönünce kapalı kapılar ardında hepsiyle dost olunmadı mı? Bunları aklınıza getirip ona göre karar verin. Bu oylamanın partilerle değil cumhuriyetimizin geleceği ile ilgili olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Sizin en doğru karar vereceğinize inanıyorum. Saygılarımla, hoşça kalın.