Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş. Eyüp Peygamber bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı. Hz. Eyüp’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu, ama “Sabır” dedi. Eyüp Peygamber çocuklarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyüp’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü ve bütün vücuduna yayıldı. Eyüp Peygamber hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyüp Peygamber’in hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu. Eyüp Peygamber’in yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyüp Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi. Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı. Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet, onun başına gelmişti. Ve o, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyüp imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu. Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda: “Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyüp Peygamberin makamını, katında daha da yüceltti. Ona:
“Ayağını yere vur!” diye vahyetti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyüp Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu. Sudan doyasıya içti ve içindeki dertler şifa buldu. Eyüp aleyhisselam, hastalanmadan önceki sağlığına tez zamanda kavuştu. Sağlığını kazanan Hz. Eyüp, servetini de yeniden kazandı. Böylece o, refah ve sağlık içindeyken Allah’ı unutmadığı gibi, yoksul ve hastalıktayken de O’na küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
Bugün sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile Şems’den, Mevlana’dan paylaştığımız o güzel sözlerin ilham kaynağı Kuran’da yer alan bu ve buna benzer hadiselerdir. “Sıkıntılar gecedir. Dinlen kederlenme! Elbette sabah olacaktır” diyen Mevlana bu sözü söylerken Hz. Eyüp’ün, Hz. Yusuf’un, Hz. Yunus’un ve daha nice peygamberin sabrını bize müjdeliyordu. Mazlum olmak mahzun düşmek güzeldir. Kara bir kış içinde akıttığın gözyaşları gelecek baharın tüm yeşillerine can verir. En azından ümit vardır güzel bir güneşin doğacağına dair… Amma o mazluma kan kusturan yüreğini gönlünü mahzun düşüren bir zalimsen; işte o vakit yandın demektir. O mazlum seni bağışlamadıkça ama bu dünyada ama ahirette iki yakan bir araya gelmeyecektir. Şimdi sen, son model arabalarına biner, yazlığına ayrı kışlığına ayrı girersin. Güçlüsün, kuvvetlisindir de… Şansın varsa yaptıklarını bu dünyada çekersin değilse hesabı yanında götürürsen vay haline! Bak ne diyor Kerim olan Kuran: “Zalimler için acıklı bir azap hazırladık!”
Sevgi, saygı ve selamlarımla…