Referandum sürecinde bilerek hiçbir şekilde evet hayır tartışmalarının içinde bulunmadım. Zira değişecek olan anayasa maddelerinden çok ötede önem verdiğim bir demokratik düzenlemenin yapılamadığı sürece tüm anayasayı dünyanın en demokratik maddeleri le yeniden ele alsanız bile istenilen sonuca ulaşılamayacağına inanıyordum.
 
Nitekim referandumun ardından yakın çevremde siyasi görüşlerine itimat ettiğim dostlarım ile yaptığım değerlendirmelerden ve Türkiye genelinde gündeme gelen gelişmelerin içeriğinden edindiğim intibalar bu düşüncemi haklı çıkarır nitelikte idi.
 
Referandum sürecinde her ne kadar “ha-vet” kavramına yakın düşünceler içinde olduysam da 12 eylülde sandığa giderek “büyüklerimizin uygun gördüğü” seçeneklerden birini tercih ederek vatandaşlık görevimi yerine getirdim elbette...   
 
Lakin böylesine demokrasi kavramı ile içli dışlı olduğum anlarda hep şunu düşünmüşümdür: “Önemli olan yasaların ne kadar demokratik olduğu değildir.” Asıl önemlisi yasaları yapanların ne kadar demokratik yöntemler ile bu yetkiyi ellerinde bulundurduğudur..!
 
Referandum öncesi ve sonrası sürece şöyle bir bakacak olursak, insanın keşke anayasayı tartışacağımıza alt tarafı bir kanun olan, anayasal açıdan çok da engelleyici ve bağlayıcı bir yönü olmayan “siyasi partiler kanunu” ve de onun devamı olarak “seçim yasasını” ele alabilseydik diyesi geliyor.
 
Hadi türbanı çözelim, hadi anayasa mahkemesini düzeltelim , inançlara özgürlük bağlamında bir yandan Akdamar Kilisesinde ayin yapalım, haç takalım diğer yandan da Ani Harabelerinde Cuma namazı kılalım türündeki açılımlar, elbette ki bazılarımıza olumlu,  bazılarımıza da olumsuz anlamda farklı heyecanlar getiriyor. Ama ben tüm bu ve bunun gibi gündem maddelerinin her ne kadar önemli konular olursa olsun hiç birinin siyasi partiler yasasının demokratik hale getirilmesindeki kadar olumlu ve elle tutulur ilerlemeler sağlayacağına inanmıyorum.
Siyasi partiler yasasını ve ilgili düzenlemeleri demokratik anlamda ele alıp tam mutabakat ile uygulamaya koyamadığımız sürece anayasanın tüm maddeleri de değişse; bilgisayar dilindeki “RANDOM“ komutunda olduğu gibi “rastgele” sonuçlar almaya devam edeceğiz.
 
Zira dünyanın en iyi anayasasını yapmak ve oluşturulan anayasayı gerek mecliste gerekse halkın nezdinde tam mutabakat ile kabul etseniz bile lider sultasındaki partilerin atadığı vekillerin yaptığı “yasama” görevi çağdaş demokrasilerde hiçbir zaman “demokratik” bir durum olarak ele alınamaz.
 
Bana göre siyasi partiler yasası anayasamızın ilk dört maddesi haricindeki tüm maddelerden daha önemlidir derken, söylemek istediğim tek şey aslında demokrasi denilince uygulanması gereken temel hedeflerden biridir. O da asillerin yani halkın oyları ile seçilen vekillerin meclis çatısı altında tek gebeliklerinin kendilerini seçen mekanizmaya değil de halkına olmasıdır.
Aksi halde meclis çatısı altında partisinin aldığı grup kararına yeri geldiğinde kendi görüşleri ve kendisine oy veren halkının talepleri doğrultusunda muhalefet edemeyen, ettiğinde ise partisinden dışlanan bir milletvekilinden demokratik anlamda çok şey beklememiz hayalcilik olur.
 
Hali hazırda maalesef delegelerin tercihleri ile belirlenen aday listelerini “son bir kez göz atarak”; “vaziyete uygun” listeleri oluşturan partiler ile yönetilmekten başka bir yolumuz ve ihtimalimiz yok.
 
Hal böyle olunca geçmiş referandum ile yürürlüğe giren yeni maddelerin yapılışının hikayesinde ve gelecek genel seçimlerimiz ile seçilecek milletvekillerimizin seçilme mekanizmalarının arkasında doğrudan halk iradesini güçlük çekiyoruz.
 
E tabi sonuç olarak da böyle bir siyasi yapılanmanın sonuçları da yüzde yüz halkın iradesini ve isteğini yansıtmıyor.
 
Sayın büyüklerimiz ! Farklı sorunlarımıza pansuman çareler bulmaktan vazgeçip; biraz da zülfü yâre dokunarak bir an önce şu siyasi partiler yasasını ele alsanız, gündeme getirseniz de, hep birlikte çözseniz nasıl olur acaba?