Duyguların ve zihinlerin karıştığı, bulanık fikirlerin türediği bir dönemden geçiyoruz. Görünürde geçmişin kötü yaşanmışlıklarının tarihin karanlığına itilip yeni ve pak bir sayfanın açıldığı belirtilse de iktidara karşı güven ve samimiyet noktasında kırık olan kalbimiz bazı gelişmeleri sindiremiyor ve içselleştiremiyor. Sebeplerine gelecek olursak saymakla bitiremeyiz: 2013 yılındaki çözüm sürecine daha baştan ve son derecede radikal ideolojik gerekçelerle karşı çıkan MHP, şimdi ise sürece hâmilik yapıyor. Kürtler’e zorla Türk’üm demeyi dayatan zihniyet, bugün hata yaptık, kabul ediyoruz diyor. İktidar cenahından ise, Abdullah Öcalan’ın oradan (İmralı’dan) çıkması söz konusu olamaz diyen Erdoğan, şimdilerde tabanın tepkisini ölçmek ve ayrıca konumu, pozisyonu itibariyle süreci geriden ve sessizce takip ediyor. Fakat; Öcalan çıksın, gelsin mecliste örgütün lağvedildiğini söylesin ifadelerine hiçbir şekilde ne kendisi ne de parti içinden itiraz eden olmuyor. Stratejik olarak bu anlaşılabilir elbette. Zîra, kabul etmeliyiz ki 40 yıldır bu illet ile mücadele ediliyor ve bu süreçte eşini, dostunu, babasını, evladını kaybetmiş nice insanlar var. Nesnel olmak zorunda olduğumuz bu meselede yaklaşık 50 bin Kürt gencinin öldüğü ve ailelerinin dua edecekleri bir mezarlarının dahi bulunmadığı trajedisini hesaba katmalıyız. HDP binası önünde evlat nöbeti tutan annelerin olduğu gibi “cumartesi annelerini” de nazarı dikkate almak zorundayız. Gerçekçi olalım, hassasiyetler karşılıklı. Bunu yadsıyamayız, yok sayamayız, görmezden gelemez ve inkar edemeyiz. Aksi halde kutuplaşmaktan başka bir sonuca varamıyoruz. Bu da bizi geriye götürmekle kalmıyor, araya kin ve nefret tohumları ekerek birbirimize kırdırıyor. 
Karşılıklı kız alıp vermelerin bu derece yoğun olduğu iki milletin ırkçılık zehiriyle birbirine düşürülmesi aslında nasıl kirli bir savaşın içinde olduğumuzu gösteriyor. Çarşıda, pazarda, alışverişte arkadaş, dostuz; mahallede konu komşuyuz fakat akşam televizyonların başına geçtiğimizde birbirimizin düşmanı oluveriyoruz. İrademizi ve duygularımızı şekillendirme inisiyatifini aklımız yerine dışsal etkenlere bıraktığımız ya da müşterek ulvi değerlerin paydasında buluşma erdemini gösteremediğimiz için manipülasyonlara açık hale geliyoruz. Sonrasında ise ben, sen, öteki olarak ayrıştırılıp kategorize oluyoruz. Dostlar; yücelerden gelen sese kulak verelim. Farklı etnik kimliğe mensup oluşumuzun, farklı suretlere ve renklere sahip oluşumuzun ve farklı dilleri konuşuyor oluşumuzun ilahi bir hikmete mebni olduğunu bilirsek bizi hiçbir ideoloji, hiçbir dışsal etki, hiçbir slogan ayrıştıramaz. Ayrıca iki milleti nasıl bir eleştiri ve yergiye tâbi tutarsak tutalım, en nihâyetinde hanesine eksi yazılacak olan yine insan değil midir?

MHP’nin HDP Ziyareti

Meslek yüksekokulları sil baştan!  Yeni MYO modeli geliyor Meslek yüksekokulları sil baştan!  Yeni MYO modeli geliyor

  Geçtiğimiz günlerde süreci normalleştirme ve tabanın muhtemel tepkisini minimize etme girişimi olarak anlayabileceğimiz ziyaretler gerçekleşti. Bahçeli ve Meclis Başkanı Kurtulmuş HDP’yi ziyaret etti. Son derece samimi görüntülerin yansıdığı ziyarette ortak bir karar ve geleceğe dair ortak temenni noktasında konsensüse varıldığı ifade edildi. Güzel görüntüler ve açıklamalar olmasına karşın şahsi olarak bu sürecin samimiyet temeli üzerinde yürütüldüğü noktasında endişeler taşıyorum. Buna sebep olarak da yüzyıllık projeyle Orta Doğu’yu dizayn etme ihtirasını taşıyan ABD‘nin bölgeyi terketme görüntüsü vermesi. Durum gerçekten böyle mi yoksa yaşananlar ABD bölgeye yönelik plan ve stratejisinin bir aşaması mı? Bunu zaman gösterecek. Ben ve eminim benim gibi düşünen bir çok insan, bilhassa son on yıldır samimiyet ve güven direncimizi kıran iktidara karşı temkinli yaklaşıyoruz.

Yaklaşmakta haklıyız. 

   Önümüzdeki günler çok şeye gebe.Tarafların istekleri ne derece kabul görecek, hangi konularda taviz verilecek, Abdullah Öcalan’ın partisi içindeki rolü ve bunun fiili yansıması hangi ölçüde olacak? Tüm bunların etraflıca düşünüldüğü gerçeği hesaba katılarak bu dönemece girildiği aşîkar olsa bile, bize yansıtıldığı kadarından haberdar oluşumuz sebebiyle süreç bizler için çok şeye gebe. İktidarın yanlı ve istemese de ABD menfaatini hesaba kattığı bir zeminde, yüzde yüz Türkiye ve Kürtler yararına bir sonuç beklemek ya da bu gelişmeler neticesinde ABD’nin istediklerini elde edemeyeceğini söylemek en basit ifadeyle ahmaklıktır.

Görelim mevlâm neyler, neylerse güzel eyler. 
Saygı, sevgi ve hürmetlerimle…