Yaşamın bireysel, toplumsal ve kurumsal hemen her alanında gün geçtikçe silinen manevi izler, zihinsel olarak sağlıklı birey ve güçlü toplum olabilmenin temeli olan aile olgusu üzerindeki etkisini de günbegün yitiriyor. Böylelikle özünden kopuk, benliğine yabancı, mayası kokuşmuş kimlikler türüyor. Bu durumun en büyük nedenleri ise sınırsız ve kuralsız sonu olmayan teknolojik gelişmeler, zihnimizi ve kimliğimizi bulandırarak bireyi kendine yabancılaştıran internet bağımlılığı, etik-ahlâk anlayışımızı yerle yeksan eden tv programları, koyu fanatizm ve belki de en önemlisi bunların önüne geçebilecek devlet ölçeğinde kurumsal eksiklik v.s... Toplum tabanına yönelik yüzeysel bir analiz dahi gösterecektirki genç nesiller sağlam bir kulba tutunmuş değillerdir, âidiyet hissedebilecekleri bir değer yargıları da yoktur. Bu nedenle muhtelif öğretilerin rüzgarında savrulan, şuursuzluğu sebebiyle boyunlarına takılan ipe aldırış etmeyen, itikadî anlamda derin bir uçuruma yakın ve gün geçtikçe deizme yaklaşan bir gençlik ile karşı karşıyayız. Okumayan, okusa da ne okuduğunu bilmeyen, bizleri asıl ilgilendiren konularda yerel ve küresel aktüeli takip etmeyen bir gençlik. Halbuki okumak ve bilhassa Kur’an okumak; hayata, meselelere, ideolojilere, değer yargılarına, ezcümle yerel ve global ölçekte değerlendirilme durumunda olan hemen her şeye daha yukarıdan âdeta kuş bakışı bakabilme ufkunu kazandırır ve böylelikle daha doğru anlama ve anlamlandırma yeteneği bahşeder.
Kitaplar
Maneviyatın gelecek nesillere taşıyıcılarından olan, madde ile mânânın iç içe geçtiği yazılı eserler mânâ yükünü taşımalı ve bunun için yazılmalıdırlar. Fakat herhangi bir disiplin, doktrin ya da ideoloji üzerine yazılmış kitap sayısı o kadar fazladır ve sığ bir içeriğe sahiptir ki, bu denli nicelik ve boş içeriğe sahip kitaplarda manevi izler görebilmek bir yana sırf maddi kazanç ve şahsi çıkar adına yazıldıkları gün gibi ortadadır. Basit bir üslûp, kitabın hacmini arttırmak adına tekrarlanan dolambaçlı ve derinliği olmayan cümleler, aynı konuyu içeren, aynı başlığı taşıyan onlarca niteliksiz kitap. Tamamı madde! Tamamı maddi kazanç için! Post-modern çağ dedikleri kokuşmuş çöp yığınından öte bir şey midir ki…!
Bir toplumun maddi üretimlerinde, söz gelimi mimaride, o toplumun inancına ve tarihine, maneviyatla yoğrulmuş kültürel birikimine dâir izler bulunmalı. Zira ancak bu şekilde belli bir niteliğe erişip kalıcılığı yakalayabilir. Maneviyat yüklü olan maddi üretim, yavanlıktan uzak, bayağı olmayan, özgün, inanç ve kültürel değerlerin izlerini taşıyan ve bu yönüyle sadece yerele ve şimdiye hitap etmeyip makro ölçekte evrensele ve geleceğe seslenirken aynı zamanda istikbâldeki yerini de kazımış bir üretimdir. “Mimari, bir inancın ve medeniyetin geometrik şekil almış halidir.” diyor İranlı sosyolog Ali Şeriati. Peki bir (Mimar) Sinan ile bir (Sultan) Süleyman daha gelir mi dersiniz? Ümit var olalım.
Modernizm
İçinde bulunduğumuz ve post-modernizm olarak isimlendirilen zaman dilimi, insan varlığına dair akla gelen hemen tüm değerleri hiçe saymaya devam ediyor. İnsanlığın hem bugününü hem de geleceğini uçuruma sürüklemek adına kurgulanmış programların tüm medya aygıtları kullanılarak topluma enjekte edildiği ve en önemlisi ise LGBT sapkınlığının bu zeminde yer bulabildiği ve artık günden güne normalleştirilmeye çalışılarak yeni dünya düzeninde arzu edilen cinsiyetsiz, gûya özgürlükçü bir toplum örgüsü oluşturulmak istendiği son derece aşîkar. Son olarak Paris Olimpiyatlarının açılış töreninde sergilenen LGBT temalı gösteriler ve trans görünümlü mankenlerin dansları, söz konusu meselenin bir ideoloji haline getirilip dünyaya dikte edilmeye çalışıldığının en net göstergesi. Bu bağlamda LGBT meselesinin ne kadar vahim sonuçlara gebe olduğunun bilincine varmalı ve bu farkındalığa sahip olmayanları da bilinçlendirmeliyiz.
Anneler, babalar! Farkında mısınız, evlatlarımız göz göre göre elimizden alınmaya çalışılıyor. Aile kavramı çürütülüp insan nesli ifsat edilmeye çalışılıyor. Dünya çapında tepki verilmesi gereken bu hastalıklı zihniyet (LGBT) ve destekçilerine gösterilmesi gereken tepkiyi millet olarak gösteriyor muyuz, yoksa sadece izliyor muyuz? Özgürlük, modernlik gibi kavramların içi gerçek mahiyetinden arındırılarak bambaşka bir hâle getiriliyor ve böylelikle yeni anlamları ile zihinler manipüle ediliyor. Özgürlük ve modernlik bu mudur!!!
Modernlik, evreni, tabiatı, dünyayı okuyabilmektir, sosyal medya fenomeni olmak değil; sinsi emperyal politikalarla oluk oluk kan akıtılan coğrafyalardaki mazlumların çığlığını duymak, buralarda oynanan oyunları görebilmek, gücümüz yettiği ölçüde münferit ya da toplumsal olarak en önemlisi devlet olarak tepki gösterebilmektir, gaflet ve miskinlik değil; haksızlığa-hukuksuzluğa kalple buğzetmek seviyesinde de olsa karşı çıkabilmektir, stadyumlarda nârâ atmak değil; yanıbaşımızdaki ihtiyaç sahibi insanları görmezden gelmeyip onlara bir nefes olabilmektir, arabamızın, telefonumuzun modelini yükseltmek değil; bireysel olarak yoksula yardım etmekle yetinmeyip başkalarını da bu konuda teşvik etmeyi ödev addetmektir,(*1) üst üste mal biriktirmek değil; etnik çeşitliliğin ardındaki hikmeti (*2) görebilmektir, ömrümüzü, tek bir ırkın ismi altında insanları asimile etmeye vakfetmek değil; dillerin Allah’ın sanatı olduğunu anlayabilmektir, azınlığın dilini yok saymak değil; mânâya sırt çevirip madde fetişizmine kulluk değil, madde ile mânânın sentezinde Varlık’ı duyumsayabilmektir modernlik...
Ne Yapmalı?
Maneviyatına kayıtsız bir devlet ve kurumları, derin ve köklü medeniyetine samimi anlamda sahip çık(a)mayan ve bu sebeple batı medeniyetinin kuyruğuna bilinçli-bilinçsiz takılan, inancını vatandaşlık kimliğinde taşımakla yetinen bireylerin olduğu “Bu Ülke” insanının madde ile mânâ arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir temele oturtması için bilinç gerekiyor.
Nasıl bir bilinç?
Sağlam ve kopmaz bir ipe(*3) tutunmuş, buradan aldığı güç ve feyz ile kendisini, çevresini ve dünyayı sorgulayarak madde ile mânâ arasında süregiden bu çatışmaya set çekerek maddenin bizatihi özünde var olan mânâyı (*4) yine ona teslim edip, her bir noktasında mânânın izlerinin belirdiği maddi değerler üretmeye cesaret edebilecek bir bilinç...
Bitirirken...
Bir düşünür der ki: “Bağımsız yargılarda bulunmak pek azların ayrıcalığıdır, diğerlerini otorite, örnek yönetir. Başkasının gözüyle görürler, başkasının kulağıyla dinlerler.
Kulağı olan duysun…” (*5)
Saygı, sevgi ve hürmetlerimle…
(*1): Kur’an, 89/18📖
(*2): Kur’an, 49/13📖
(*3): Kur’an, 3/103📖
(*4): Kur’an, 2/74📖
(*5): İoanna Kuçuradi/Schopenhauer ve İnsan, Sf:1