CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Parti Grubunda yaptığı son konuşmada, emniyet güçlerimiz üzerinden, direkt Başbakan’a sataşıyor.
Tabii ki, cevabını da fazlasıyla alıyor.
Kayseri ilimiz Pınarbaşı ilçesindeki, emniyet lojmanlarına olan menfur terör saldırısı sonucu bir polisimiz şehit olmuş, polis ve sivillerden (çocuklar da var) 18 insanımız yaralanmıştı. Son haftanın yoğun gündemi bu konuyu gölgede bıraktı. Emniyet güçleri, hemen her gün mensuplarına yapılan saldırılar, verilen şehitler, geride kalan gözü yaşlı anneler ve yetimlerine mi yansın, böyle yerli yersiz mantıktan yoksun eleştirilere mi üzülsün?
Neymiş efendim! Göksun’dan Pınarbaşı ilçesine kadar olan mesafede, emniyet, o aracı niye durdurmamış, Emniyet güçlerinin ihmali varmış. Sözgelimi, polis o aracı tarasa, bu defa Kemal Bey yargısız infaz diye ortalığı birbirine katacak. Ayıptır, günahtır. Bırakınız, herkes görevini yapsın. Çok şükür polisimiz ve yönetici kadroları, neyin nerede nasıl yapılacağı bilincine sahiptirler. Aldıkları eğitim, davranış bilimleri yönüyle mükemmel kadroları var. Kemal Bey’in aklına ihtiyaçları olduğunu sanmıyorum. Kemal Bey’in CHP’si meyanında birçok çevrenin polise olan buğuzu; Ergenekon ve Balyoz Davalarında savcıların hazırladığı binlerce sayfalık iddianamelerdeki gerçek ve çok sağlam delilleri ortaya koyması, yeni genç nesil emniyetçilerin, bildikleri lisan ve sahip oldukları bilişim teknolojisi ile mesleklerini yaparken adeta doktora tezi hazırlaşmışçasına titizliklerinin getirdiği başarıdır.
Konu polisimizden açılmışken geçmişte yaşanan bir-iki olay konusunda da fikirlerimi bu vesile ile belirtmek isterim. O kadar çok olay var ki, emniyet güçlerimizi rencide eden; okuyucumuzu sıkmadan hemen hatırımıza geliveren bazıları:
1-                  Birkaç ay önce, terör örgütünün elemanı iken dağdan indirip malûm partinin vekil yaptığı bir kadın, gencecik emniyet müdürümüze bir tokat vurdu. Bu kardeşimizdeki itidale hayran olduk. Olayın büyüme istidadını önledi. Ama ruhundaki sarsıntı ömür boyu sürecek bu genç adamın. Şunu herkes bilsin ki; o tokat Türkiye Cumhuriyeti’ne atılmıştır.
2-                  Güneydoğu’da, şimdilerde nispeten azalan terör örgütünün kalkışma provalarında öne sürdüğü genç ve çocuklara polisimizin gösterdiği sabır ve o çocukları kazanmak uğruna gayretlerini görmemek büyük haksızlık olur. Kendilerine taşlarla, Molotof kokteylleri ile saldıran bu kanunsuzlara hediyeler verip, onlarla spor müsabakaları yaparak, topluma kazandırmak ve hayatlarının sönmesini engellemek için ne uğraş veriyorlar. O kandırılmış çocukların analarının duası polisimize yeter. Gösterdikleri sabır da takdiri-şayandır.
3-                  Bir de bizim ülkemizdeki medya maymunlarının, hemen her olayda girişilen kanunsuzluğu pas geçip, görevini yapmaktan başka bir şey düşünmeyen emniyet güçlerimize,
“Polis, orantısız güç kullanıyor” şeklindeki eleştirileri. Sopalara, kaldırım taşlarına, molotof  kokteyllerine her türlü saldırıya hedef olup yaralanan, şehit olan polisimize bühtandır, bu tür söz ve davranışlar.
4-                  Herhangi bir kanunsuz yürüyüşte, toplumsal kalkışma teşebbüslerinden, spor müsabakaları öncesi ve sonrasında 20-25 polisin üzerine taş yağdıran yüzlerce kişiye biber gazı ile karşılık vermesi mi orantısız güç oluyor? Biraz vicdan yahu! Toplum psikolojisi ile yüzlerin binlere ulaştığı böylesi durumlarda, gelin bizi linç edin, bir yapmadığınız bu kaldı mı desinler. Gözü dönmüş binlerce insan bir şekilde durdurulmazsa, yaşanacak facia belli değil mi? Ayrıca polisin, uykusuz, mesai gözetilmeksizin, verilen kumanyalarla 24 saati bulan hizmeti, özlük hakları, psikolojisi ayrı bir yazı konusudur.
POLİSE MUKAVEMET DEVLETE YAPILMIŞ DEMEKTİR
        Zaten, yarınından emin olamayan, kasıt olmaksızın görevi gereği yapacağı bazı hataların, kendisine çok ağır bedeller ödeteceği endişesini taşıyan polisin, kendini ifade etmede pek çok güçlüğü olduğu ne yazık ki, bir gerçektir.
        Son zamanlarda, başta Ankara, İstanbul, Mersin gibi illerimiz ile Güneydoğu Anadolu’da pek çok yerleşim biriminde yaşanan ve polisin müdahil olduğu olaylar sonucu, toplumda polise karşı artan agresifliğin nedenleri araştırılmalıdır. Bu toplumda oluşan psikolojik nedenlerle dışa yansıması olarak tavsif edenler var.
        Sağlıksız bir toplumla ilgili “toplumsal şizofreni” habercisidir bu durum.
        Bu ve benzeri konular yüzünden, polisimizin hemen hemen her olayda mağduriyetinin ve hedef gösterilmesinin, devletin üst kademelerince görülmesi ve bilinmesi, çözüm arayışları ile daha büyük mağduriyetlere sebep olacak muhtemel olaylar için, çözüm üretilmesi şarttır.
        “Polis Vazife ve Selâhiyetleri Kanunu” veya genelgelerle yeni yetkilerin sağlanması görüşünü taşıyorum. O zaman da “Polis Devleti” diyecek olanlar zaten bugün de eleştirenler olacaktır. Bir şey fark etmez.
        Saygılarımla.