İşte yepyeni bir yılın daha bir haftasını geride bırakmak üzereyiz, insan ömrü böyle saatlerle, günlerle, aylarla derken; yıllar bile gelip geçip gidiyor ve biz geçen zamanın farkında bile değiliz. Halbuki geçen zaman artık bizim değildir ve bir daha geri gelmesi de mümkün değildir. Onun için önümüzdeki, hatta içinde bulunduğumuz zamanı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. İslam dini bütün güzellikleri içinde barındıran düzen ve intizam dinidir. Aile hayatımızdan sosyal hayatımıza varıncaya kadar hayatımızın her safhasında bir düzen ve ahengin olması istenmektedir. Hayatımızda bir ahengin oluşması için başta Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v) efendimiz bize rehber ve örnek olmuşlardır. Hayatımızın düzeni ve intizamı doğumla başlayıp, ölümle biten zaman olgusunun insanoğlu tarafından iyi algılanmasına bağlıdır.
Zaman, kıymetini ve değerini bilmeden pervasızca harcanan bir hazine gibidir. İnsan yaşadığı anın kıymetini bilip kendine en yararlı şekilde değerlendirme yollarını aramalıdır. Geçen her gün günahı ve sevabı ile geride kalmıştır. Geçen günleri geri getirmek mümkün olmadığı gibi geleceği de yaşayacağımıza dair hiçbir garantimiz yoktur. Bir veciz atasözünde “Dünyada bir gün vardır. O da yaşadığın şu andır.” Bu söz aklıselim ile düşünen müminlerin zamana bakışını ve anlayışını değiştirecektir. İnsanın kendine yeni bir felsefe oluşturmasına yardımcı olabilecek güzelliktedir.
Yüce Allah Kur’an’da insanın farkında olmadığı takdirde zamanın nasıl geçtiğini şu şekilde haber veriyor : “ ...gerçekten senin rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir”
Şu dünya hayatında boş geçireceğimiz hiçbir anımızın olmaması gerekir. Nitekim Kur’an ‘da :” O halde boş kaldığın zaman, hemen (başka bir işe giriş) yorul! ve ancak Rabbini arzula! buyurulmuştur.
Hz. Ömer (r.a.) gibi her günün akşamında o günün muhasebesini yapabilmemiz ve kendimize “Bu gün Allah için ne yaptım? ” sualini sorabilmeliyiz.
Ahiretin tarlası olan dünya hayatımızı en verimli şekilde değerlendirme gayreti ve çabası içinde olmalıyız.
Hayatının son demlerini yaşayan büyüklerimizin eyvahlarını hepimiz duymuşuzdur. Onların bu eyvahları gençlik dönemlerindeki boş vermelerinin bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v.) “Bu günün işine yarına bırakma” hadisinin ne kadar isabetli söylenmiş olduğu ortaya çıkmaktadır.
Maalesef günümüz gençliğinin enerjisi ve o çok kıymetli zamanını olumlu yönde kullanamadıklarına şahit olmaktayız. Başta kötü alışkanlıklar olmak üzere birçok olumsuz tutum ve davranışlarla o ileride bir daha ellerine geçiremeyeceği fırsatları, geri döndüremeyeceği zamanı ne yazık ki pervasızca, düşüncesizce harcamaktadır. Ecdadımızın “vakit nakittir” sözünün içerisinde neler sakladığını bu gençlerimize anlatmamız gerekiyor. Zaman, Mevlana’nın tabiriyle “Avcının elindeki kuş gibidir. Onu ne kadar iyi muhafaza edersek ondan o kadar faydalanabiliriz.”
Peygamber efendimiz (s.a.v.) “İnsanoğlu kıyamet gününde zamanını (ömrünü) ve gençliğini nerede nasıl tükettiğinden... “ hesaba çekilmeden yerinden ayrılmaz buyurarak her anının Allah’a kulluk ve içerisinde hayır olan işlerle süslemesi gerektiğini anlayabiliriz.
Doğumla başlayan ama ölümle son bulan bir zaman dilimi içerisinde sıkışıp kalmış durumdayız. Ölüm gibi bir hakikatten yakasını kurtarabilen hiçbir insan yoktur. Öyleyse kendimize şunu soralım “ben bu dünyada niçin varım “ kendimize sorduğumuz bu soruya cevap veremiyor isek zamanımızı nerelerde nasıl ve ne şekilde harcadığımıza bakmamız gerekiyor. Yine en güzel cevabı bizlere Kur’an veriyor “ O hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”
Onun için yeni başladığımız bu yılı 2012’yi iyi değerlendirelim. Mutlu yıllar.