Yayaya saygı fazilettir [erdem]
“Kim okur, kim dinler varak-ı mühr-ü vefâyı.”
[Vefalı dostların; söylediklerini, yazdıklarını kim dinler, kim okur!] Yukarıdaki kasidenin manası.
Konuyu geçen haftaki köşesinde, sevgili evlâdım değerli hukukçu-yazar Anıl Selek Beyefendi gazetemizde dile getirdi, “Kaldırım Terörü” başlığıyla. Bu yazıdan cesaret alarak bir kez daha yazayım dedim, zira önceki aylarda bu konuya değinmiştim. Takdir, Ödemiş Belediyesi yetkilileri ile okuyucunundur. Yazar, Enstitü Caddesi’ndeki şikâyetini şöyle dile getiriyor.
“Kaldırımın orta yerinde, kocaman ve üzerinde çıkıntı olan, çirkin mi çirkin bir direk duruyor” ve bu direk yüzünden hayati tehlikeye maruz kalan küçücük bir yavrumuzun başına gelenlerden söz ediyor… Okuduk, üzüldük. Halkın seçtiği yerel yöneticilerin (ki, bizlerin yani halkın temsilcisi oluyorlar) yazdıklarımızın makul derecedeki konulara ilgilerini çekmektir ama “dertliyim, hicranımı andım da yine!” 1980 askeri darbesi sonrası, asker kökenli Kemal Kumuk adında birini Ödemiş’e Belediye Başkanı diye gönderdiler. Adam, kaldırımdaki sandalyeleri tekmeliyordu. Yaşı yetenler hatırlar. Biz bunu seçilmişlerden, yani kendi seçtiklerimizden bekliyoruz. Kardeşim, darbe dönemindeki hasta ruhlu kişileri bize özletmeye hakkınız yok. Aşağıda yazacağım konunun halli aslında çok basit. Haşa huzurdan, kimseye görevini öğretecek haddini aşan kimselerden değilizdir. Belediye Başkanı Sayın Bekir Keskin kardeşim, zilini basıp, gelen görevliye; zabıta teşkilâtındaki bütün arkadaşları yarın sabah çay içmeye odama çağırıyorum diyecek, hem zabıta arkadaşlar onore olacaklar, hem işin ciddiyeti ihsas edilmiş olacak. Fakirin kaleme aldığı, ayrıca diğer yerel gazetelerimizde de zaman zaman dile getirilen kangren olmuş bu konunun halli sağlanacak.
Gazi, İsmetpaşa, Hürriyet, Mithatpaşa, Fatih, Ordu, Saracoğlu caddeleri söz konusudur. Ama bunlardan özellikle; Gazi Caddesi’ndeki, sevgili Anıl’ın yazısında bahsettiği direğin iki ayaklı canlıları, kahvelerin, dükkânların önünde sanki köy meydanında otururcasına bütün kaldırımı işgal ediyorlar. Yayalar nereden geçerse geçsin, yola inmek de bir dert. Zira kaldırım kenarındaki park eden otolar buna zaten imkân bırakmıyor. Sözde kahvehanelerde, dükkânlarda sigara yasağı var ya!
Bu yasağı da dinleyen aşağı yukarı pek işyeri yok. Zaten tiryaki dükkân sahibi ya içerde, çok zaman da dükkânı önüne attığı sandalyesinde tüttürüyor. Kahveci ceza yememek için içeride sigara içirmediğinden, varsa yoksa kaldırımlar. Kaldırımlar biz insanların can güvenliği içinde yürümesi için kardeşim. Esnafın sarı çizgileri takmamasına alıştık. Ama kahve ve bankaların önleri tam bir rezalet. Bankada işi olan girip içeride beklesin, biz yayaların geçiş yolunu tıkamasın ABD’de pek çok eyalette sigara yasağı cadde ve sokakları da kapsıyor. Keşke bizde de uygulansa. Sayın yetkililer, biz yayalar kaldırımlarımıza hasretiz, yolun ortasında yürümek bize tehlikeli ve ayıp geliyor, ya sizlere? Kadınımız, okula giden, dönen çocuklarımız bunlara bari acıyın kardeşim, yaşanacak şehir diye başka şehirlerde yaşayan dostlarımıza övdüğümüz Ödemiş bu mu? Dağlara mı kaçalım. Ruh sağlığımı şahsen ben kaybettim. Daha bitmedi;
Hürriyet Cad, Mithatpaşa Cad. Ulus Meydanı, stadın önü ve arkasındaki yürüyüş parkurumuz; bisikletli kazık kadar gençler, yeni yetme, aile terbiyesinden mahrum, saygısız 13-17 yaş arası çocukların akülü sessiz motorları veya bisikletleri ile bizi taciz ediyorlar. Bunların zırt yanınızdan geçtiğini görüyorsunuz. Kaldırımda yürüyen yaşlılara, kadınlara yolu açmaları için, korna ve zil çalarak yayalara hayatı zindan ediyorlar. Allah aşkına buna kalıcı bir çare bulun ey yetkililer. Zabıta memurları caddelerde olacaklar gün boyu, ama görev yapacaklar. Belediye yasağı denilen iki günlük palyatif tedbir istemiyoruz. Kaldırımlar bizimdir, yayalarındır. Yaşlıların, çocukların, kadınların yürümek hakkını gasp edenlere yeter artık. Başımı gidip hangi taşlara vurayım Reis Bey! Cumartesi Pazarı içinde bisiklet, motosiklet kullanmak normalmiş gibi bir durumda, haberiniz var mı? Allah aşkına bu sese kulak verin. Bunlara hiçbir belediye veya emniyet görevlisinin bugüne kadar müdahale edenini görmedim. Ödemiş bu konuda başıboşluk içindedir. Bunların, belediye meclis üyeleri tarafından, dile getirildiğini hiç duymadık, daha önemli işleri olmalı, meclis toplantılarında birbirlerine dalaşmak ve ÖRT için şov gibi…
MİLLETVEKİLİ MAAŞLARI YENİDEN
Konu ile ilgili, geçen haftaki yazım epey ses getirdi. Bazı dostlarım eksik yazmışsın dediler. Ömründe hep sağ iktidarlara oy vermiş iki arkadaşımdan biri (ki, üniversite okuyan çocuğu var) intibak yasası ile emeklilerle adeta alay edildiğini yazmamı söyledi aynen, bir diğeri milletvekili maaşları artışının adaletsizliğinden yakınıp bir daha AKP’ye oy vermeyeceklerini yeminle yazmamı rica ettiler. AKP’li yetkililere duyurulur. Hele intibak yasası çıkarsa, üç kuruş artışın 2013 sonlarında, eline geçeceğini duyan emekli feveran ediyor. Hani, işçi sendikalarının, meslek veya diğer sivil toplum kuruluşlarının (mezarda emeklilik) diye haykırdıkları haklı gerekçeleri oluyor ya. İntibak zammı da mezara kalıyor. Adı üstünde, emekli. Yani yaşlı. Kalan üç günlük ömrünü böyle dalga geçilir gibi insanları bekletmek AKP hükümetinin ayıbıdır. Milletvekillerine gelince anında görüntü, milletin kendisine bekle babam bekle böyle olmuyor beyler. Milletvekili ve emeklisine gelince. Halen Meclis’te bulunan milletvekili 12 bin TL.alıyor. Bu bey ve bayanların büyük bir kısmı zaten emekli.7.700 TL’de emekli maaşı etti mi
19.700 TL. Yapmayın, etmeyin. Bu milletin gözü kalıyor. Helâl etmiyor. Zaten hepsinin tuzu kuru. Bazı mebusların, listedeki seçilebilecek yerlere kendi isimleri yazdırabilmek için 300.000 diyen de var, 750.000 TL.de deniyor, partisinin genel merkezine yaptığı teberru. Meselâ, bu bey verdiği parayı böyle mi çıkaracak? Zaten Meclis’e hep varlıklı kişiler giriyor. Örnek olarak, milletvekili emekli maaşını; 657 sayılı yasa gereği emekli olan bir Valinin 1’nci derecenin son kademesinden aldığı rakama sabitlersin olur, biter. Yok müsteşarın, yok Cumhurbaşkanının maaşına endekslemek olmuyor beyler. Aşağısı ile uçurumu açıyorsunuz. Demokrasi ve parlamenter rejimden halkı soğutmayın.
Eskiden bunların maaşları böyle astronomik değildi. Bir örnek vermek istiyorum geçmişten.
Hiç unutmam, 1980 askeri darbesi sonrası. TBMM kapatılmış, milletvekilleri amiyane tabirle ayazda kalmıştı. Makam da gitmiş maaş da. Rahmetli İzmir milletvekili dostum-ağabeyim Zeki Efeoğlu, eşyalarını Ankara’dan, İzmir’e annesinin evine taşımak için kamyon kiralayacak parayı bulamadığından bahisle Ankara’da hayatını idame ettirmek için Sıhhiye Köprüsü’nün altında peynir, zeytin satarak kazandığını trajikomik ifadelerle anlatırdı. Eskiden halk adamlarını da milletvekili olarak seçerdik. Ön seçim vardı beyler. Şimdi mevcudun yüzde 70’i akademisyen kökenli, diye övünülen Meclis’in içinde kaç tane Neccar Türkcan var? Söyler misiniz? Kulakları çınlasın, kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Neccar Türkcan ağabeyimizin de, 12 Eylül sonrası geçimini temin için, Sıhhiye Köprüsü altında, Zeki Efeoğlu ağabey gibi zeytin, peynir sattığı gerçeğini gelince kendisine sorun. Tezgâhları bile yan yana imiş.
Nerde öyle vekillerimiz. Şike, maaş kanun değişiklikleri olunca sarmaş-dolaş, diğer durumlarda hır-gür. Lütfen parlamentonun itibarı ile sizi oraya gönderen vatandaşı düşününüz. Halkın, başka bir şey istediği yok. Muhalefetin, sonra da çıkıp biz ebik-gübük tarzında istemem yan cebime koy tarzındaki şovlarını millet yemiyor. Komik oluyorlar.
Saygılarımla.