İnsan yaratılışı itibariyle varlıkların en şereflisi ve en güzelidir. Her şeyi yoktan var eden Yüce Allah, hiçbir varlıkta bulunmayan özellik ve yetenekleri, bir lütuf olarak insanoğluna vermiştir. Ayrıca varlıkların bir çoğu yine onun hizmetine sunulmuştur. Yüce Rabbimiz, bu kadar nimet ve imkan verdiği insandan, iman. ibadet ve şükür istemektedir. İnsanın şerefi. Yüce Rabbini tanıyıp iman etmesine, değeri de Allah'a ibadet ve taatte bulunmasına ve güzel ahlâka sahip olmasına bağlıdır. Çünkü insanların Allah katında en değerli ve en üstün olanlarını, Hucurât Sûresi'nin 13. ayeti şöyle açıklamakladır: "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah (her şeyi) bilir, (ve her şeyden) haberdardır."
Demek ki insanlar Hz. Adem ile Havva'dan çoğalmaları itibariyle eşittirler. Bu açıdan yetenekleri ile övünmeleri yersizdir. Çünkü gerçek üstünlük takva üstünlüğüdür. Öyle ise İslâm dini. in-sanların rengine, diline, ırkına, kavmine, kabile-sine, zenginliğine, makam ve mevkiine bakmaz, onların davranışlarına ve amellerine bakar ve ona göre değerlendirir. Furkan Sûresi'nin 77. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: "(Resulüm) Deki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa Rab-bim size ne diye değer versin?"
Sevgili Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Allah sizin sürerlerimle ve mallarınıza bakmaz. Sizin amellerinize ve kalplerinize bakar.''" İnsanın değeri. Allah'a imanın bir tezahürü olan ibadetleri, güzel ahlâkı ve hayırlı işleriyle ölçülür. Bunu ölçüp değerlendirecek olan da, yalnız Allah'tır.
İslâm dini. insanları hor görmeyi, alaya almayı, lakap takmayı, gıybet etmeyi, yalan söylemeyi ve onları küçük düşürücü tüm davranışları yasaklamıştır, Hucurat Sûresi'nin 11. ayeti bunu şöyle açıklamaktadır: "Ey Mü'minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar (alaya alınanlar) kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir."
Yüce dinimizin bu emirlerini dinledikten sonra artık insanları beldelerine, bölgelerine, renklerine, kavim ve kabilelerine, daha açıkçası; kökenlerine göre değerlendirmeye hakkımız yoktur. Biz böyle hareket edersek aldanırız, dünyada milyonlarca insanın ölümüne sebep olan birinci ve ikinci dünya savaşları ve hatta bugünkü savaşların birçoğu insanların birbirlerine üstünlük kurmak istemelerinden veya kendi ırklarını ve milletlerini üstün görmelerinden kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, Cenab-ı Hak Peygamberimize hitaben: "(Ey Muhammedi) Öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin" buyurmaktadır. Demek ki, herkes kendi hesabını bizzat Allah'a verecektir. Bunu Peygamberimiz yüzyıllar önce İnsan Hakları beyannamesi olarak kabul edilen VEDA hutbesi ile bütün insanlığa bildirmiştir.
Sohbetimi İsra Sûresi'nin 84. ayetinin mealiyle bitiriyorum.
"Deki: Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu en iyi bilen Rabbiniz'dir,"
O halde O’na uyalım ve O’nun dediklerini dinleyelim.