Eski genelkurmay başkanlarından söz edeceğim bu günkü yazımda. Halk iradesinin ayaklar altına alındığı; 28 Şubat 1997 postmodern darbe ve ertesinde yaşanan hukuk dışı onlarca siyasi olay ve üstüne acı sos dökülür gibi bir ifade geldi dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’ndan “28 ŞUBAT BİN YIL SÜRECEK.”
Bu söz, tarihe bir demokrasi utancı olarak geçti. Çok yazıldı çizildi, bu konuyu geçelim.
Halk olarak, seçilmiş iktidarla birlikte yediğimiz dayaklar Yaşar Büyükanıt’la devam etti. Her vesile ile televizyonlara çıkıp, cambaza bak örneği vurdukça vuruyordu. Halkın sonradan dehşetle öğrendiği gerçekleri bu suretle gizliyorlarmış meğer. İrtica mirtica fasa fiso imiş. Benim halkım demokrasiyi özümsemiş bir halk. 2002 seçimlerinde bu seçme bilincini gösterdi. 4 siyasi parti parlamento dışında kaldı. İkisi tarih oldu. Bu tarihten sonra millete korku salmak için “irtica” yalanını millet yutmuyor artık. Bu ülkeye demokrasi, bir daha sekteye uğramamak üzere yerleşiyor. Geçen haftanın önemli gündem maddelerinden biri de eski Genelkurmay Başkanlarından Yaşar Büyükanıt’ın da ifadeye çağrılacağının açıklanmasıydı. Demokrasiye yürekten bağlı bir asker olan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün yerine, Yaşar Büyükanıt’ın veya İlker Başbuğ’un gelmesi halinde güzel ülkemin içine düşeceği kaosu bir düşünsenize! Allah, insanımızın dualarını boş çevirmeyerek bu ülkeyi korumuş.
Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı 27 Nisan 2007 e-muhtıra süreci ile ilgili soruşturma başlattı. Ne yazıktır ki; demokrasinin canına okuyan bu yüz karası muhtıra Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde dört yıl kaldı ve birkaç ay önce kaldırıldı.
Yakın geçmişte yaşadığımız, Genelkurmay’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine açık müdahalesi sivil iradeyi hiçe sayan yaklaşımın tartışmasız suç olduğunu ülkemizin ünlü hukukçuları belirtiyorlar. Ancak maalesef bu suç yakın zamana kadar çeşitli çevreler tarafından alkışlanıyordu. Günümüzde bazıları halâ aynı yerde ama beş yıl önce söylediklerini, yazdıklarını unutmuş görünüp, pozisyonlarını bu günlerde rahatça değiştirdiler. Türk milletinden özür dilemek mi? nerdee!
Oysa, başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere bir çok siyasetçi ve gazeteci o muhtırayı sevinçle karşılamışlardı. Kimin 27 Nisan sonrası neler dediğini arşivimden çıkarıp saygıdeğer okurlarıma hatırlatmak isterim:
CHP GENEL BAŞKANI DENİZ BAYKAL
Müdahaleye uğrayan yönetime halk sahip çıkmadı. Bu ortamda mağduriyet yok, dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367’yi onaylamazsa ülke çatışmaya gider.
(Artık bu millet demokrasinin yalnız sandıkta sonuçlanacağını biliyor. Sokaklara, caddelere dökülerek kendileri 27 Mayıs 1960 öncesi rahmetli Başbakan Adnan Menderes’in Ankara Kızılay’da yakasına yapışarak, ülkede anarşiyi, çatışmayı ilk başlatanlar olduğu için hep o tür illegaliteyi pek sever ve bundan medet umarlar)
CHP GENEL SEKRETERİ ÖNDER SAV
Gözümüz aydın. Türkiye’nin gözü aydın!
NUR SERTER (CHP MİLLETVEKİLİ, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDE BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLERİ İKNA ODALARINA ALIP, ŞIRKAN BAYAN)
(Cumhuriyet Mitinglerinde) Genelkurmay Başkanı’na “memur” diyen bir zihniyete karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin önünde, şanlı ordumuzun önünde, saygı ile eğiliyoruz. Türk Ordusu 27 Nisan’da bizim sesimizi duymuş, demokrasiye sahip çıkmıştır. (Demokrasi kavramı ancak bu kadar çarpıtılabilir R.G.)
YILMAZ ÖZDİL (Hürriyet Gazetesi)
Halâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım tank olur. Gücüm var diye dayatırsan (halkın hür iradesiyle gelmiş hükümete sesleniyor) gücü olan sana dayatır.
ERTUĞRUL ÖZKÖK (Hürriyet Gazetesi)
Demokrasi kaygısıyla sadece askeri eleştirmek ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır. (Sonrasındaki ilk seçimde toplumun büyük kesiminin yüzde 50 oyla ne dediği gerçeği anlaşılmıştır. R.G)
NURAY MERT (Radikal Gazetesi)
Şimdi Genelkurmay bildirisini öne çıkarıp bu fetihçi zihniyetin (yani sivil hükümetin) arkasında durmak istemiyorum.
Maalesef o günlerde daha çok örnek var. CHP açıkça bu darbeyi alkışlıyor. (işlerine gelen her darbeyi alkışlamak tabiatları icabıdır)
O günlerde gerçekleşen “Cumhuriyet Mitingleri”nde konuşmacılar sahneden bu müdahaleyi selâmlıyorlardı. Ordunun siyasete vurduğu bu darbe kutsanıyordu.
Yukarıda örneklerini verdiğim gazeteciler ve daha niceleri askerin darbe girişimi ile sivil hükümetin hatalarını utanmadan aynı kefeye koyarak, açıkça darbecilerin yanında yer alıyorlar, hatta Yılmaz Özdil gibiler tankları bile çağırıyor. Yılmaz Özdil’in yazısı ifade özgürlüğü olarak açıklanabilir mi? Bu ifadelerle suç işlenmiş olmuyor mu? O dönem, basın açısından da ele alınmalıdır.
Demokrasinin bu ülkeye tam olarak yerleşmesi için, bu tür işlenen suçlar da karşılıksız kalmamalıdır.
Saygılarımla.