Leylâ’ya kavuşup bir dem sürmedi,
Bahtına milletin akıl ermedi,
Bu kara bahta yanar ağlarım.”
Osman Bölükbaşı
Ağlamak ayıp değil. Nasıl ağlamayalım ?
Şemdinli, Beytüşşebap saldırıları şehitlerimizin acıları halâ yüreğimizde sıcaklığını korurken, geçtiğimiz Çarşamba akşamı Afyonkarahisar İlimizden acılara acı katan haberle sarsıldı canım ülkem insanı. Ertesi günü açıklanan acı gerçek; 25 Mehmet’imiz şehit olmuştu, mühimmat depolarındaki patlamalar sonucu.
Genelkurmay internet sayfasında, ”sebebi belli olmayan” şeklinde bir ifade var. Bakan Veysel Eroğlu, herhangi bir sabotaj ihtimali yok dedi. İlk gün siyasilerin ille de konuşması mı gerekir? Yok Hindistan’da, Pakistan’da olurmuş bu örnek bizim acımızı hafifletir mi? Konuşmasan olmaz mı? Basına, muhaliflerine koz veriyor batıyorsun, bari tahkikat sonucu geniş açıklama yetkililerce yapılacaktır, de… Kendi fikrini gerçek bu imiş gibi söylemesi basında hedef haline getirildi. Kabinenin en başarılı isimlerinden olan; Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde görev yaptığı yıllardaki başarılı çalışmalarıyla, İstanbul’un belki 50 yıllık su sorununu halleden bir bürokrat. Sonraları DSİ Başkanlığı’na getirildi ve milletvekili seçilince de şimdiki görevinde yöremizdeki Beydağ Barajı’nın bitirilmesi gibi ülke genelinde onlarca baraj kazanılmasında başarılı oldu. Ama bu gereksiz aceleciliği, kendisi üzerinden, hükümete vurma sebebi oldu. Geçelim.
SABOTAJ İHTİMALİ İLK DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN SEBEP OLDUĞU HALDE…
Yetkili makamlar dile getirmiyor ama geçmişte bizzat yaşadığım bir olay, Kürt kökenli vatandaşların hayli yüksek rakamda bir bölümünün, Türkiye Cumhuriyeti için hiç de hayırlı şeyler düşünmedikleri, vatan hainliğine varan Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının zannedildiği kadar az olmadığı gerçeğine değineceğim.
Bundan 50 yıl önce, vatani görevim sırasında Kürt kökenli bir askerin kanun dışı davranışını deşifre ettiğimde, bana aynen “Bir gün gelecek, İzmir’inizi elinizden alacağız!” şeklindeki ifadesi, bu kinin, gelecek kuşak Kürt gençlerine aşılanarak Türk ve devlet düşmanlığının artarak milyonlara baliğ olması ve sonucunda BDP’nin çıkardığı 36 milletvekiline verilen oylar bu gerçeği zaten gösteriyor.
“Gazi Mahallesi” olayları yıllarca sürdü. Siz onların bitirildiğini sanmayın. Emniyet güçlerimizin mükemmel istihbarat çalışması sonucu, uykuya çekildiler. Eylem fırsatı bulamıyorlar, ama bu gün için. Fakat yarın, sihirli kötü bir el, bu uzmanlaşmış Emniyet mensuplarına dokunup, onları geçmişte “Özel Harekâtçı”lara, iki ay önce de İstanbul Emniyeti’ndeki 110 müdür ve şef konumundaki ehil personelin Anadolu’ya dağıtılması gibi yanlış bir olay cereyan ederse İstanbul’da yılan ortaya çıkacaktır. Sivil uzantılarının, Güneydoğu’da PKK ile işbirlikçi Kürt halkının bir kısmının, son günlerde askeri birliklerimizin geçeceği köprüleri uçurup, lojistik temininde, örgüt mensuplarına yardım ve yataklık yapan yöre insanından da, hain terör örgütü mensupları olduğu bir gerçek. Güneydoğu’daki şehirlerdeki mel’anetlerinin yalnız dağdan inenlerce yapıldığı izlenimi vermek, olaylara yanlış teşhistir. Sivilde de çok sayıda var bunlar, asker içinde de.
Bence Kürt kökenli gençlerin askere alınanların görevleri süresince, böyle mühimmat deposu ve benzeri stratejik yerlerde görevlendirilmemesi gerekir. Bu tür tedbirlerin alındığını sanmıyorum. Son yıllara kadar, ülkemizde yaşayan gayrimüslimlerin askerlik görevlerini yaparken ciddi tedbirler hep vardı. İnsanoğlu unutmaya yatkındır. Sizlere geçmişte 21 yıl önce bu alçak PKK mensuplarının nerelere kadar sızıp nasıl hainlikler yaptıklarını delilleriyle anlatacağım.
GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL DOĞAN GÜREŞ, KARA KUVVETLERİ KOMUTANI MUHİTTİN FİSUNOĞLU, 1.ORDU KOMUTANI İ.HAKKI KARADAYI; PKK TARAFINDAN “ SİYANÜR “ İLE ZEHİRLENMEK İSTENDİ !
Bu dava ilgili, Askeri Savcılık ve Özel Yetkili Mahkeme Savcılığı’nca hazırlanan 1000 sayfalık iddianameden özet olarak, yaşanan vahim gerçeği, aşağıda okuyacaksınız.
Dosyada yer alan bilgilere göre, olay şöyle cereyan ediyor:
2.Aralık.1991 tarihinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Muhittin Fisunoğlu,1.Ordu Komutanı Org. İ.Hakkı Karadayı ve 3.Kolordu Komutanı Korg. Hikmet Köksal, denetimde bulunmak amacıyla, İstanbul’daki 26.Zırhlı Birlikler Tugay K.lığına gidiyor. Birlik Komutanı Tuğgeneral Habil Küçük’ün ifadesine göre komutanlar, saat 12.20 de birliğe ulaşıyor. Önce Tugay K.nın odasında 15 dakikalık kısa, masa brifingi aldıktan sonra kışlayı gezmeye başlıyorlar. 12.55 de 2.Tank Tabur Yemekhanesi önüne gelindiğinde, Genelkurmay Başkanı öğle yemeğinin hazır olup olmadığını soruyor. Kendileri için Tugay Gazinosu’nda yemek hazırlandığı söylense de Güreş Paşa, 2.Tabur Er Yemekhanesi’nde erlerle birlikte yemeği tercih ediyor.
Kahve ile dışarı fırladı !
Yemekten sonra paşa ve beraberindekiler Tugay Gazinosu’nun Komutan Bölümü’ne geçiyor.
Tuğgeneral Habil Küçük verdiği ifadesinde o andan sonra yaşananları şöyle anlatıyor:
“Komutanlar kahve siparişi verdiler. 10-15 dakika sonra kahveler geldi. Genelkurmay Başkanı kahveden bir yudum içti. Müteakiben, ”komutan kahvesi diye içine kahve dolduruyorlar ve acı oluyor” dedi. O anda Kara Kuvvetleri Komutanı MuhittinFisunoğlu kahvesinden bir yudum aldı ve Genelkurmay Başkanı’na hitaben: “Komutanım kahve çok acı içinde bir şeyler var” dedi. Bana dönerek, tiksinmezsen bir yudum al dedi. Ben de bir yudum aldım. Kahve kötü kokulu ve çok acı dedi.
Kahve ile birlikte dışarı fırladım.”
GARSONLAR SIRRA KADEM BASTI…
Olayın ardında Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, soruşturma talimatı vererek ve kimseyle el dahi sıkışmadan hemen birlikten ayrılır. Ardından büyük bir koşuşturmaca başlar. Kahveleri hazırlayan garson erler Mustafa Akın ve Mehmet Saka’nın peşine düşülür ancak her iki askerin kahveyi hazırladıktan hemen sonra elini kolunu sallayarak nizamiyeden çıktıkları ve durdurdukları bir araçla Tekirdağ yönüne gittiği belirlenir. Dosyadaki belgelerde kahveleri hazırlayan erlerin, Birlik Komutanı Tuğgeneral Habil Küçük’ün özel garsonları olduğu kaydediliyor.
EĞER SUİKAST GİRİŞİMİ BAŞARILI OLSAYDI
20 yıllık komuta kademesi değişecekti.
Özel Yetkili Mahkeme’de yeniden görülmeye başlayan davada dosyadaki bilgilere göre sanıklardan Mustafa Akın bu olaydan 2 yıl sonra çatışmada öldürüldü. Diğer sanık Mehmet Saka halen aranıyor. PKK liderlerinden Murat Karayılan hakkında da eylemin talimatını verdiği gerekçesiyle yakalama talimatı verildiği belirtiliyor.
Olayın meydana geldiği 26.Zırhlı Birlikler Tugay Komutanlığı’nın başında bulunan Tuğgeneral Habil Küçük ayni yıl hemen emekli ediliyor. Habil Küçük’ün ismi 5 yıl sonra, polisin Taksim’de düzenlediği bir silah kaçakçılığı operasyonunda “Ergenekon sanığı (sahte yeşil) lâkaplı Osman Gürbüz’le birlikte gündeme geldi.”
Suikast girişiminde kullanılan siyanür maddesi de olayın çok daha derinlere dayandığı basit bir PKK eylemi olmadığını gösteriyor.
FARE ZEHİRİ DENİLDİ AMA BELGELER ORTADA…
Bu güne kadar, komutanlara düzenlenen suikast girişimlerinde kullanılan maddenin “Fare Zehiri” olduğu gündeme geldi. Dosyada bulgu, belge ve ifadeler hadisenin tüm detaylarını ortaya koyarken suikast girişiminde kullanılan maddenin de fare zehiri değil, bulunması çok daha zor olan ve ancak “profesyonellerin” kullandığı “siyanür” olduğunu ortaya koyuyor.
Bitmedi. Aynı gün, Subay Gazinosu’nda misafir paşalar için hazırlanan yemeklerden alınan numuneler de Adli Tıbba gönderiliyor. Siyanür zehiri yemeklerde de tesbit ediliyor.
Raporun altında “İstanbul Üniversitesi-Adli Tıp Kurumu”nun yazısı yer alıyor. Kullanılan Maddenin “siyanür” olarak tesbit edildiğine dair imzaları da İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Kurumu Müdürü Prof.Dr.Sevil Atasoy, Adli Bilimler Uzmanı Kimya Mühendisi Ümit Karakuş ve Toksikoloji Uzmanı Kimya Müh.Cabbar İnce atıyor.
Afyonkarahisar’daki patlamanın sabotaj olma ihtimalinin yüksekliğini siz de düşünmüyor musunuz?
21 yıl önce buralara kadar ulaşan hainlerin bugün gelinen noktada daha da ileri gidebileceği gerçeğini göz ardı mı edelim?
Bir de askerde,50-60 yıldır bizim muhtelif örneklerini yaşadığımız, dostlarımızın askerlik hatıralarından dinlediğimiz; bitmek tükenmek bilmeyen, teftiş, denetleme gibi olayların haftalar önceden tarih verilerek yapılması, teftiş fırçası hikâyesinin traji-komik gerçeğini hatırlatıyor.
Komutan beyler yapacakları teftişi denetlemeyi ani baskın şeklinde yapsalar daha doğru olmaz mı?
Denetlemeye kadar yetişsin diye alelacele yapılan işlerin acı sonuçlarından birini yaşadık işte.
Sorumlu mevkideki komutanlar da daha fazla kendi işlerine kafa yorsunlar. Alt kademelerde neler oluyor bir ilgilensinler. Gazeteler komutanların, Güneydoğu’daki netameli yerlerde bile günde 10 saat bilgisayar oyunu oynadıklarını yazıyor.
Darbe hevesleri bitti, şimdi görev zamanı…