Yaşarken kimseyi fazla yüceltmeyeceksin ve çok da nefret etmeyeceksin. Kendin tanımaya çalışacaksın. İnsanlığa dair sınavların olacak. Küçük sorularla büyük gönüller açacaksın. İkili ilişkinde verilen sözlere bakacaksın. Tutulan sözlere göre artıların eksilerin olacak. Gözlerin kör olmayacak! Karşındaki baban bile olsa; insani konularda gözlemlerin olacak, daha önceki uygulamalarına ve sonuçlarına bakacaksın. Sorumluluklarındaki başarısı kıblen olacak. Daha önce senin yerinde olan insanların aynı kişi tarafından sonuç elde edildiğinde nasıl değerlendirildiğini de yorumlayacaksın. İnsanı kendin tanıyacaksın.
Yüceltmeyeceksin! Bir insanı sırf senin sevmediğini sevmiyor diye abartıp tahtlara oturtmayacaksın. İlişkilerinde asil olacaksın ki; kin ve öfkeye yenilmeyeceksin. Biliyorum çoğunuz güzel insanlarsınız ve amacınız sade ve sadece bu şehirde demokrat bir düzenin sürmesi… Yöneten olmak istiyorsunuz. Bu da güzel... Ama yaptıklarınıza bir bakın. Birlik dayanışma diyorsunuz: Çıkıyor biri hiç bir şey yok iken birilerine çatıyor. Sonra dışarıdan biri geliyor, oda çatıyor. Ve sizler bunu normal karşılıyorsunuz.
Seçim olacak! Yani bu şehrin insanları bu şehirde seçim yapacak ama siz bunu unutuyorsunuz. Yücelttiğiniz, abarttığınız ve hatta basit bir emir altı kültürüyle facebook profilinize taşıdığınız insanlar bu seçimde yanınızda olmayacak. Sen, ben, bizim oğlan kalacağız. Diğerlerini ise kısa bir süre sonra oturdukları koltuklarında bile bulamayacağız. Belki de onların koltuklarında olmayışında sizin temsilcilerinizin de rolü olacak. İşte o zaman samimiyetleri sorgulamaya başlayacaksınız. Hani derler ya; “Bugün ona yarın bana…” Benim kötü bakmadığım, uyardığım gruplar aslında iyi niyetli temiz insanlardan oluşuyor. Bundan zerre kadar şüphe duymuyorum. Onların siyaseti ve en çokta siyasi tipleri çok iyi incelemelerini istiyorum. Sonuçları, zaferleri, kayıpları… Kimle, ne zaman duygusunu… Destekledikleri ve karşı oldukları kişileri her dönemiyle satır satır incelemelerini istiyorum. Kazandıklarında ve kaybettiklerinde duruşlarının onların davasına neler kazandırdıklarını sorgulayın. Düşman bile olsalar vefasızlığı…
Bu son mektupta şunları soruyorum. Lütfen dürüstçe bunları sorgulayın:
- Mevcut yerel yönetimle bu iş olmaz diye kaç esnaf dükkânında konuşup başka arayışlar içine girdiniz?
- Niye hep milletvekili adayınız, belediye başkanı adayınız aynı isim?
- ADD’nin CHP’yi ilgilendiren söylemleri cevaplama görevi normal karşılanabilir mi?
Sevseniz de sevmeseniz de Ödemiş’te eski başkana vefalı olun. Oturduğunuz binanın hatrı yeter! Hem “Remzi Boyacıoğlu, Baki Balıkçıoğlu gibi isimler gereklidir. Bunlarsız hadi belediyeyi alın!” demenin neresi kötü? Bunlar gayet iyi niyetli söylemler… Birine, sevgi saygı duyduğumuz bir kardeşime lise yıllarından gelen esintisiyle “Elvis” benzetmesi yapıyorum, o da aklına geleni söylüyor. Bana kin kusacağına ilk önce silkelen düşün. Ben sana küfür etmiyorum, hakaret etmiyorum. Sadece tatlı bir uyarıda bulunuyorum. Yürüdüğün adamlara dikkat et, samimiyetlerini ölç diyorum. Ama sen hemen düşmana saldırır gibi tavır alıyorsun.
Sevgili Elvis; eğer sana sitem edildiyse bu seni özel kılar. Bunu iyi düşün. Son olarak mektubumu bir hikâye anlatarak bitirmek istiyorum. Bu hikâyeyi özellikle Elvis benzetmemi üzerine alan kardeşim olmak üzere herkes iyi anlasın, iyi dinlesin ve iyi düşünsün.
Bir şehirde seçimler varmış. İki arkadaştan biri esnaf ve paralı diğeri dünya sempatiği bir eğitimciymiş. Esnaf olan arkadaş dükkânındaki her rızkını onun başkanlık idealleri için eğitimci kardeşine verirmiş. Hem de hiç düşünmeden ve tereddüt bile etmeden. Çünkü kan kardeşlermiş. Yemek olur, toplantı olur hep beraber giderlermiş. Kardeşi oynarken para basıp kardeşini onore eder, havaya sokarmış. Yeri gelir kavga bile ederlermiş. Sizin anlayacağınız bu yolda beraber yürümüşler. Kan kardeşler az gitmişler uz gitmişler sonunda zaferi elde etmişler. Başkanlık kazanılmış. Ama hikâye bu ya; esnafın işleri bozulmuş. Çok asil bir ailenin çocuğu olan bu esnaf arkadaş ekonomik sıkıntıya girmiş. Kan kardeşinin kapısını çalıp yardım istemiş. Başkan Kral kan kardeşini sallamışta sallamış. Kamuoyu baskısı araya girenler filan; “Şu adamı gururunu kırmadan belediyeye al!” demiş. Ve ataması olmuş.
Kan kardeş doooooooğru “Çöp Kamyonuna!”
En ufak bir itiraz olursa bu hikâyeye hiç düşünmeden ismini verir geçerim. Herkes herkesin samimiyetini iyi ölçsün! Takım tutar gibi adam tutmasın. Ha lafları da aklıyla anlasın. Bitti, gitti!