Son zamanlarda, özellikle cemaat-iktidar arasındaki gerginlik günlerinde “Başbakan’ın Danışmanlarından“ sıkça söz edilir oldu.

Elbette ki iktidar partisi genel başkanı ve hükümetin başı olarak, başarılarda olduğu kadar, başarısızlıklardan da Başbakan Erdoğan’ın sorumlu olarak görülmesi tabiidir.

Ne var ki hükümetin başarı ve başarısızlıklarının yalnızca Başbakan’la sınırlı görülmesi tam gerçeği yansıtmaz. Bakanların, yüksek bürokratların, özellikle yakın kurmayları olan danışmanlarının payı yüksektir.

Başbakan’ın çevresinde yer alan resmi ya da gayri-resmi danışman ordusunun pek çoğunun yetersiz ve yeteneksiz olduğu muhtelif olaylar sonucu ortaya çıkmıştır. Ak Parti’yi bunlar bitireceklerdir.

Yeteneklerinin sınırı, bilgi, donanım noksanlığı, kibirli oluşları ve Başbakan’ın çevresini kuşatarak ülkede cennet havası varmış gibi bir görüntü vermeleri, Başbakan’ı olumsuz gelişmeler karşısında uyararak ülkeye ve hizmet ettikleri devlete (Ayni zamanda iktidar partisine ve onun başı Erdoğan’a) yardımcı olamayacak kadar çapsız olmuşlardır ki; bir-iki örnek vereceğim:

Önce İstanbul’da düzenlenen, ardından Ankara ve İzmir’e uzanan rüşvet ve ihale yolsuzlukları üzerine Başbakanlık Baş Danışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan Twitter’de bakın neler yazdı:

1 – Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumet arttırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır, hem kaybet – kaybet sarmalına sürükler.

2 – Mümin, kardeşini sever ve sevmeli, fakat fenalığı için acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.

Yukarıdaki sözlerin, son zamanlarda Başbakan ve bazı bakanlar ve AK. Parti Genel Başkan yardımcıları tarafından, insanımız için ne derece uygulandığını siz değerli okurlarımın takdirine bırakıyorum.

Yeni piyasaya çıkan bir başka Başbakan’lık Baş Müşaviri daha var, Aydın Ünal. Twitter’ da cemaat hakkında yazdıklarını lütfen ibretle okuyunuz.

“Risale-i Nur’dan yola çıkıp, İsrail uşaklığına varılıyorsa, o Risaleler okunmamış, olsa olsa üst üste konulup üzerlerine basılmıştır.”

HAŞHAŞİLER

Başbakan, hafta içinde de cemaate salvolarını sürdürdü. Kendisinin konuşmalarını hazırlayan danışmanlar ne kadar mutludur kim bilir? Yıllardır içlerinde sakladıkları cemaate karşı olan husumetlerinin, Başbakan’ın ağzından ortalığa saçılması kim bilir onları ne kadar mes’ut ve mesrur etmiştir. Başbakan’ın bu sözleri günlerdir tartışılıyor. Yukarıda dediğim gibi, metni hazırlayan, siyasi Baş danışman müthiş bir hitabet örneği keşfettiğini zannederek kasılıyordur. O sözü metne koyanların, aslında bu sözün ağır manasına varamadıkları gerçeği, Türkiye Başbakan’ının konuşmasını kirletmekten başka bir şey değildir. Bu bir cehalet örneğidir ve Başbakan ne yazık ki, bu danışmanlarınca adeta efsunlanmıştır. Etrafını tamamen temizlemesi şattır.

Ne yazık ki; Başbakan halâ vahametin farkında değil veya bilhassa yapıyor. Yüz binlerle, hatta milyonlarla ifade edilen hizmete gönül vermiş insanın yüreklerini kanatıyor incitici hakaretamiz diliyle.

BÜYÜKELÇİLER TOPLANTISI

Malûmunuzdur; hafta içinde yurdumuzda “Büyükelçiler Toplantısı“ yapıldı. Başbakan bir-iki gün önceki “haşhaşi-virüs” hakaretlerini içeren konuşmalarında hızını alamamış olacak ki; Büyükelçilere seslenerek, görev yaptıkları ülkedeki Türk Okulları üzerinde kontrollerini yapmalarını öğütledi.

Başbakan’ın ağzından bunları dinleyen o okulların fedakâr öğretmenlerinin kolu kanadı kırılmaz mı? 30 yıla yakındır, dünyanın 150 ülkesindeki okullarda görev yaptıkları bu ulvi hizmetin yara almasına sebep olmaz mı?

Daha senesi bile dolmayan, yurdumuzda her yıl yapılan “Türkçe Olimpiyatları“ törenlerindeki Başbakan’ın övgü dolu konuşması halen belleklerimizde iken, bu yaptığı takiyye olmuyor mu?

Son günlerde konu ile ilgili çok sayıda dostumun fikirlerini soruyorum. Konuştuğum, eski Milli Görüş’çü dostların da cemaate olan salvolarını da dinleyince, siyasete olan soğukluğum arttı. Bu kadar da olmaz dercesine.

Üniversiteli torunlarımdan Benginur misafirimiz bu günlerde. Hükümetin Dershanelerin kapatılması girişimi üzerine: Fethullah Gülen’in beddualarının olayı ilk ateşleyen sebep olduğu konuşma değil mi? dedi. Vicdanımda, aslında benim de iç sesimin bu olduğunu hissettim. Hoca Efendi’nin o konuşmasını ve ertesi günkü Bamteli’nde vuzuha kavuşturmasını izah etmede zorlanmadım kızıma desem yalan olmaz. Artık sükûnet zamanı. Çok yorulduk. Olan ülke ekonomisine oluyor. Dolar 2.20 TL oldu. Bu, her şeye zam geleceği demek değil midir?

Saygılarımla.