Bilindiği gibi önümüzdeki cuma günü ulusumuzun büyük önderi Mustafa Kemal’in emperyalist güçlere dur dedikten sonra, “Benim en büyük eserimdir” diye nitelediği ve çok güvendiği gençliğine emanet ettiği Cumhuriyetimizin ilânının 87. yıl dönümüdür. Tüm ulusumuza şimdiden kutlu olsun!
Tarihimizdeki en ağır antlaşmalardan biri de 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’dır. Aslında bu antlaşma da değil, elimizdeki her şeyimizi resmen bir paylaşmadır. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan bu antlaşma ile Osmanlı’nın toprağından ordusuna, silahından parasına, donanmasından askerine indirilen büyük bir darbe vuruluyordu. Ardından gelen Sevr ise Mondros’un tuzu biberi olma niteliği taşıyordu.
            İşte Cumhuriyet, 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan ile birlikte hem Mondros’u hem de Sevr gibi Osmanlı’nın son döneminde bu ulusa yaşatılan iki kara lekeyi temizleyen önemli bir görev üstlenmiş oldu. Cumhuriyet’in ilan ediliş tarihine dikkat edilecek olursa öylesine, rastgele bir tarih değildir. Mustafa Kemal burada da ince düşüncesini ön plana çıkarıp özellikle Mondros’u hatırlatacak “30 Ekim” gibi kara bir tarihin yıldönümüne inat, Cumhuriyet’i bir gün öncesi ilân ederek bunlara önemli bir kamuflaj görevi vermiştir.
Uğruna kanlar dökülüp, nice canlar feda edilen bu eşsiz vatanın üzerinde yeni bir güneş gibi parlayan bir yönetim şeklini dünyaya haykıran önemli günün yıldönümünde bugün değerini bilmesek de ve ne yazık ki bize oldukça bol gelse de ismi kulağımıza hoş gelen bir rejimin içinde yaşıyoruz, gururlanıyoruz. Atatürk gibi bir değere sahip olduğumuz içinse onurlanıyoruz, kıvanç duyuyoruz.
            Cumhuriyet’in 87. yıldönümünü kutlarken, acaba bugün Atatürk’ün belirlediği hedeflerin neresindeyiz sorusunu sorgulamak gerekiyor. Hammaddeyi ve sermayeyi dıştan da almış olsak, her ne kadar düşündüğümüzden daha da ilerilerde gezinen dünyanın önemli bir tüketim toplumu da olsak, bilimsel ve teknolojik gelişmişlik anlamında uygar uluslara yakın sayılırız.
Peki ya özellikle son dönemlerde çokça tartışıla gelen Cumhuriyet’in temel değerlerinin neresindeyiz? İçindeyiz belki ama henüz değeri anlaşılamamış demokrasinin, özgürlüğün, insan haklarının, çok uzağındayız. Yukarıda belirttiğim gibi zamanında sırtımıza geçirilen genişçe bir gömleğin içinde kıvranıp duruyoruz. Ne hakkımızı biliyoruz, ne de başkalarının haklarına nerede tecavüz ettiğimizi. Sonsuz özgürlük dünyanın hiçbir rejiminde yoktur. Bu Cumhuriyet rejimi için de aynıdır. Özellikle geri kalmış bölgelerimizde yüzlerce yıllık gelenek ve göreneklerine son derece bağlı insan mozaiğimiz var. Buralarda yasalar değil töreler geçiyor ve bizler bugün yine de Cumhuriyet’i kutluyoruz.
            Oysaki Cumhuriyet dünyadaki en iyi yönetim biçimidir. Cumhuriyet, parlamentör sistem yoluyla halkın kendi kendisini yönetmesi, ülke yönetimini elinde bulundurması, anayasayla belirlenmiş pek çoğu uluslar arasında işlerlik kazanmış hakları özgürce kullanabilmesi, kısaca insanca yaşamak için her türlü hakları kendinde bulundurmasıdır. 
Cumhuriyetimiz henüz bir asrını bile doldurmadı. O’nu artık yaşlanmış ve ömrünü tamamlamış olarak gören, göstermek isteyenlerin sayısı son yıllarda giderek arttı. Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabesi’nde vurguladığı iç ve dış güçler hem Cumhuriyet’in nimetlerinden sonuna dek yararlandılar hem de ona karşı durmaktan asla geri kalmadılar. Bunların arasında içerde ve dışarıda Cumhuriyetimize karşı kanlı savaşımlara girişenler kadar hemen her dönemde kaleminden kan damlatarak ona ömür biçenler de oldu. Oysaki Cumhuriyet’in ilkelerinden uzaklaştıkça bu yurt toprakları üzerinde huzur, barış ve gönenç içinde yaşamanın olanaksız olduğu bilincini asla yitirmemek gerekiyor.
Cumhuriyet’i anlamak ve yaşamak başlı başına bir ayrıcalıktır. Cumhuriyet’i yaşamak ve yaşatmak içtenlikli sevgi, bağlılık ve yürek ister. Tarihin derinliklerinde sağlam biçimde yerini almış, saptırılmamış bilgiler ister. Cumhuriyet’i anlamak, Çanakkale’de ya da Kurtuluş Savaşı’nda bu topraklar uğruna yakınlarınızdan birini feda etmişlik ya da benzer bir durumda feda etmeye hazır, cesur yürekler ister.
Yıllardan beridir aynı bayrağın altında yaşarken, bunca yıldır Cumhuriyet’e karşı girişilen iç ve dış saldırılar karşısında gerçek bir Cumhuriyet aşığı olanlar için en önemli yurttaşlık görevi özümüzle ve sözümüzle dimdik durabilmektir. Böyle duramıyorsak zaten asıl sıkıntı buradan başlıyor demektir.
Her şeye karşın Türkiye, her türlü zorlukları ve tehlikeleri aşacak güçtedir. Cumhuriyet ülküsü yolunda bir ve bütün olarak yürüyecek gizil gücümüz her zaman vardır. Mustafa Kemal’in belirttiği gibi “Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır”.
Ne mutlu Cumhuriyet’in değerini anlayanlara, ne mutlu Cumhuriyet’e sahip çıkanlara, ne mutlu Cumhuriyet’e içtenlikle bağlı olanlara…
Ulusumuzun bu en büyük bayramı kutlu olsun!