İnsan, gerek bu dünyada, gerekse öteki dünyada, ancak kendi çalışmalarının karşılığını görecektir. İnsan ne ekerse onu biçer, ekmeden biçmek olmaz. Bu husus, Allah'ın Kur'an lisanıyla biz kullarına bildirdiği ilahi bir kanundur:
Kur'an-ı Kerim'de: "Doğrusu insanın eline geçecek olan kendi çalışmasından başkası değildir" buyrulmaktadır.
Şöyle bir düşünelim. Âlem, feza dediğimiz şu ucu, bucağı olmayan boşluk içinde dönüp duruyor. Hiçbir zaman kendi seyrinden ve kendi faaliyetinden geri kalmıyor. Güneş, ay, gezegenler ve yıldızlar hareket halinde, yer yürüyor, gök yürüyor, hepsi çalışıyor, her şey çalışıyor.
Şu cansız dediğimiz toprak yaratılışından beri her gün, her saat, her saniye bitmez, tükenmez değişiklik geçiriyor. Bulutlara su veriyor, bulutlardan su alıyor. Sırtında otlar, ekinler, ağaçlar yetiştiriyor. İçinde madenler bulunduruyor. İnsanda topraktan gelmiş gene ona dönecektir sonuçta.
Ya gök? O bizim dünyamız gibi milyonlarca dünyayı göğsünde taşıyor. Gök de tıpkı yer gibi çalışıyor.
Cenab-ı Allah da gerçek keyfiyetini ve suretini bilmediğimiz bir şekilde kainatı idare ediyor. Allah her an bu kainata hayat veriyor, yaratmaya devam ediyor. "Göklerde ve yerde bulunan herkes O'ndan ister. O ise her an yaratma halindedir" ayeti bu gerçeğe işaret ediyor.
Varlıklar, dilleri ve halleriyle, ibadet, rızk, affedilme ve benzeri konularda Allah'tan yardım isterler. Allah, diriltmek, öldürmek, değerli veya değersiz kılmak, zengin veya fakir yapmak, isteyene vermek ve benzeri işlerde her an kainatta tasarruf etmektedir. Madem ki, yer çalışıyor, gök çalışıyor, öyleyse bizim de Allah'ın kulları olarak çalışmamız, hem de çok çalışmamız gerekmektedir. Yüce Rabbimiz Kur'an'da hem dünya ve hem de ahiret için çalışmamız gerektiğini emrediyor:
Yüce Allah Kur’ an’da: "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara. Ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et..." buyurmaktadır.
Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere, dinimiz yalnız ahiret için değildir. Eğer öyle olsaydı Allahü Teala Müslümanları hiç dünya hayatına getirmez, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim ?" sorusuna: "Evet, sen bizim Rabbimizsin" cevabını veren ve böylece ilahi imtihanı kazananları, doğrudan cennetine sokardı.
Sevgili Peygamberimizin şu hadisi şerifleri bu konuda bizlere ne güzel fikir vermektedir:
"Sizin hayırlınız, ne dünyasını ahiretine, ne de ahiretini dünyasına tercih edendir. Her ikisi için de çalışandır."
"Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı lokma yemiş olmaz."
"İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır.""Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır."
"Rızkını araştıran, bunun için çalışan kimse Allah yolunda cihat yapan gibidir."
"Başkalarına muhtaç olmamak, çoluk ve çocuğunun mutluluğu ve komşularına yardım niyeti ile dünya için çalışan ve helalinden para kazanmak isteyenler, yüzleri parlak olarak Allah'a ulaşacaklardır."
"Helalinden çalışarak, yorgun bir vaziyette yatağa giren insanın günahları affedilecektir."
Müslümanlık, hayat dinidir, hareket ve çalışma dinidir, zenginlik dinidir. İslâm'ın beş şartından ikisi; Hac ve Zekat, çalışan ve zengin olanların yapabilecekleri ibadetlerdir.
Allah Teala; "Yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan rızkınızı araştırın" "Zerre miktarı iyilik yapan onu görecektir. Zerre miktarı kötülük yapan da onun karşılığını görecektir."buyurmaktadır. O halde değerli okurlarım inanan müslümanın bunları kulak verip ona göre hareket etmesi gerekir.
Sohbetimi Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in duasıyla bitirmek istiyorum: "Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım."