Belleklerden silinmeyecek bir futbol maçı oynadık geçen hafta. İzlanda maçından hafızalarda kalan pek çok olay yaşandı. İbretlik birini siz saygıdeğer okurlarımla paylaşmak istedim.
Çağlar Söğüncü bilindiği gibi İzmir’imizin ( Altınordu ) yetiştirip Türk Futboluna kazandırdığı genç yetenek. Kısa zamanda Avrupa’lı oldu. Profesyonelliğin gerektirdiği medeniliği ne yazık ki biz kazandıramadığımız gibi, Avrupa’da da edinememiş.
Maç esnasında bir hava topu mücadelesinde, rakip kaleciye yaptığı bir faul var. Buraya kadar futbolun içinde olan şeyler. Futbolla biraz ilgilenen her sporseverin bileceği, altı pas denilen saha içerisinde kaleciye yapılan faullerin cezasının, faulü yapan oyuncuya kesildiği. O pozisyonda rakip kalecinin oyuncumuza yaptığı herhangi bir şey görmedim ben. Genç stoperimiz Çağlar, kalecinin üzerine yürüdü. Rakibini bir dövmediği kaldı. İzmir’in güzel ikliminde, ülkemizin yüz akı Altınordu’da eğitildiği yıllarda kendisine önce birey olduğu öğretilirken, rakibe gösterilecek saygıyı  kim bilir kaç müsabakada hocaları hatırlatmıştır. O güzel günler elbette unutulmaz ama. Bizim Çağlar oğlanın çoğu sönmüş yıldız, kimisi sönmeye yüz tutmuş yıldız ağabeyleri örnek oluyorlar demek ki bu genç yeteneğe.
Fatih Terim’in ne kişiliğine, ne de bulunduğu kutsal görev gereği üstlendiği Türkiye Futbol Direktörlüğü ünvanına yaraşmayan özel hayatındaki fiiller sebebiyle gönderilmesini takiben, kırmızı başlı mumla yazılan davetiye sonucu bu bol akçeli göreve adeta atlayarak yapışan yaşlı kurt Lucescu, yakışık almayan girişimlerle (ayaklarına kadar giderek) sönmeye yüz tutan yıldızlarımızdan bir takım meydana getirdi.  Bunlardan Arda Ağabeyi, rüyasında göremeyeceği hayatına müthiş katma değer ekleyen kulübü Barselona’nın Milli Maçlar öncesi oynadığı La Liga’da Las Palmas’ı 3-0 yendiği seyircisiz oynanan, İspanya’nın Katalanya Özerk Bölgesi’nde yapılan Bağımsızlık Referandumu günü, bizim magazin basınından öğreniyoruz ki, İstanbul gecelerinde sabaha dek üç mekân değiştirerek eğlencenin doruğuna ulaşırken, takım arkadaşlarını yalnız bırakıyor. Lûtfedip ait olduğu yere gitmiyor. Vukuatı bununla sınırlı da değil. Milli takıma çağırılışına dair soru soran genç gazetecinin boğazına sarılıyor.  Geçmişte unutulmayan, Milli Takım uçağında babası yaşındaki gazeteci Bilâl Meşe’yi tartaklayıp, Milli takıma daveti sebebiyle velinimeti sayılacak Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’e ağız dolusu küfrediyor. Dahası  kendisine yol vermeyen Halk Otobüsü şoförünün üzerine yürüyor. Eee. Böyle Ağabey örnek olmaz mı bizim genç Çağlar’a ? Emre ağabeyi ile Kaleci Babacan’ın Ankara’da Başakşehir’li birkaç futbolcunun da katıldığı gazeteci dövme olayı, çok önceleri oynanmamış veya kaybedilmiş Milli Maçın primi için gazete köşelerine düşen, şahsiyetleri dip yapan nice ağabeyi varken Çağlar’ın ve onun jenerasyonundan;  Kaan, Okay, Cengiz, Enes, Abdülkadir vb. ençleri de bu kaşarlanmış kötü örnekler sebebiyle ne yazık ki, kaybedeceğiz. Demek ki, kaybedilen yalnız İzlanda yenilgisi değil, sonrasında Dünya Kupası için Rusya Bileti oluyor.
Sözün özü; Genç sporcu evlâtlarımıza, gerçek manada ağabeylik yapacak örnek çocuklarımız var.
Bizi perişan eden 350 bin nüfuslu İzlanda gibi hemen her şeye sıfırdan başlamanın zamanıdır. Federasyonlardan başlayarak.
Saygılarımla.