Söylentiye göre o gün sokağa çıkma yasağı varmış. Annem sancılanınca hastaneye gidilecek aracı bulabilmenin de hayli zor olduğu bir günmüş. Tesadüfe bakın ki bayındırdan tireye hasta getiren ambulansa rast gelmiş babam ve böylelikle annem hastaneye yetişebilmiş.

Bir ihtilal çocuğu daha dünyaya gelmiş... yıl 1980... günlerden Pazar... kasımın ikisi...

30 yıl önce dün...

“Vay efendim dün doğum günümdü, öyle eğlendik ki” hikayesi değil anlatacağım...

Tesadüflerle ve şans eseri denebilecek durum gelmiş başıma, ilginç olan o...

***

Ben doğum günü kutlama geleneklerine değinmek isteyerek biraz araştırma yaptım...

Bakın neden pasta kesiyormuşuz;

Doğum günlerinde pasta kesmek adetinin tarihi kökeni ve amacı değişikmiş. Pasta sözcüğünü hep günümüzdeki anlamı ile kullanıyoruz. Aslında tarihi gelişimi içinde kek demek daha doğru olurmuş.

Doğum günü pastasının bilinen tarihi Helen uygarlıklarına kadar uzanıyormuş. Bir kutlama amacı ile ortaya çıkması ise Ortaçağda Almanyada olmuş. 13. yüzyılda Almanya’da çocuklara gösterilen ilgi belki bugünkünden bile fazlaymış. Doğum günleri bir festival şeklinde kutlanıyormuş.

Doğum günü kutlaması sabaha karşı, şafakta, gün ağarırken başlar, üstü yanar mumlarla süslenmiş pasta kek eve getirildiğinde çocuk uyandırılır, pastanın üstündeki mumların ise yemek vakti gelene kadar devamlı değiştirilerek sürekli yanar halde kalmaları sağlanırmış. Yemeğin başında çocuk mumları üfleyerek söndürür  ve şölen başlarmış. Pastanın üzerindeki mumların sayısı çocuğun yaşından bir fazla oluyormuş.

Bu bir fazla mum, bir gün sönecek hayatın ışığını simgelermiş. Ayrıca çocuğa bir çok hediyeler getirilir, o gün istediği, sevdiği yiyecekler hazırlanırmış. Yani o zamanlarda doğum günü kutlamaları çocuklara yönelikmiş. Günümüzde her yaştan insanın kutladığı doğum günü ve kesilen pasta işte o zamanların bir adetinin devamıymış. Doğum günü pastasının üstündeki mumları bir üfleyişte söndürmek, bu arada bir dilek tutmak, eğer dilek gerçekleşirse bunu kimseye söylememek adetleri de o günlerden kalmaymış.

***

Öte yandan doğum günü kutlamalarının tarihi tarafı hayli şaşırtıcı;

Günümüz insanlarının her sene kutladıkları doğum günü adeti tarihteki uygulamalarla tam bir tezat oluşturur. Çok eski çağlarda kişiyi ölüm yıldönümü ile anmak adetti. Kadınların ve çocukların bu gibi yıldönümleri ile alakaları yoktu. Zaten kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu ki bilinsin. Daha nüfus müdürlüğü icat edilmemiş : )

Önce Mısırlılar sonra da Babilliler hükümdarlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı.

Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yıllarında yaşamış bir Mısır firavununa aittir. O zamanlarda doğum günü kutlaması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutlamaya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu.

Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yunanlara geçen doğum günü adetine burada pasta kesme adeti de eklendi. Ay'ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şerefine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuştur. Yunanlarda da sadece erkeklerin doğum günleri kutlanmış hatta bu kutlamalar kişi öldükten sonra da devam etmiştir.

Daha sonraları Hıristiyanlık öncesi Roma'da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Senato kararı ile milli bayram ilan edilmiştir. Sezar'ın doğum günü ise tam bir festivale dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kutlama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır.

İlk Hıristiyanlar, senelerce gördükleri sıkıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın zalim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı.

Bilinenin aksine Hıristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu günleri aslında onların ölüm yıldönümleridir. Çünkü ilk Hıristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek hayata doğmak olarak yorumluyorlardı.

Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa'nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıklarında bile Kilise, bunun Mısır ve putperestlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.

Kilise'nin doğum gününe bakış açısı dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye başladı. Bu arada Hz. İsa'nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaşmaya varılınca, bu günün 'Christmas' (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı.

Doğum günü adetinin, kadınlar ve çocuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsayacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa'da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kutlamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır.

***

Tüm bu bilgiler ışığında bir yaşıma daha girdim...