Malum 17 Aralık tarihinde başlatılan “yolsuzluk operasyonu” sonrasında üç Kabine üyesinin istifa edip etmeyecekleri merak ediliyordu. 25 Aralık günü operasyonda oğulları tutuklanan İç İşleri Bakanı Muammer Güler ile Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan görevlerinden istifa etti. Her iki istifa da benzer açıklamalar içeriyor ve kısaca “bu bir oyun ancak gerçekler ortaya çıksın diye (!) istifa ediyoruz…” deniyordu. Ama asıl bomba öğle saatlerinde geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hem Bakanlık görevinden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Hem de sadece istifa etmekle kalmadı Başbakan tarafından istifaya zorlandığını ancak asıl Başbakan’ın istifasının gerekli olduğunu beyan etti.
Turgut Özal dönemini hatırlayanlarınız ‘Prenslerini’ de hatırlayacaklardır. Ben de hem Veysel Eroğlu hem de Erdoğan Bayraktar gibi bazı isimleri Başbakan Erdoğan’ın “şeyhleri” olarak tanımlıyorum. Bu isimler çalışmaları ile Erdoğan’ın gözdeleriydi. Ancak sıcak gündemden bu ilişki de nasibini aldı ve bağlar koptu. Erdoğan Bayraktar’ın sesinden dinlediğimiz istifa açıklaması zehir zemberek ifadelerle dolu. Bayraktar aslında istifasını gerektiren bir durum olmadığını ancak Başbakan’ın “istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız” şeklindeki beyanını baskı yapılma olarak gördüğünü ve soruşturma dosyasında var olan imar planlarının büyük bölümünün Başbakan’ın bilgisi ve emirleri dahilinde olduğunu belirtti. Sözlerine, “…bu milleti rahatlatmak için Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum…” açıklamasıyla devam eden Bayraktar herkesi çok şaşırttı. Sıcak gelişmeler sonrası Bakanların istifası için gündemin biraz kanıksanması ve etkilerinin en aza indirilmeye çalışılması sebebiyle bir süre beklendiği açık ve net olarak anlaşılıyor. Ancak buna rağmen Erdoğan Bayraktar’ın istifasını açıklama biçimi ile yine Bayraktar’ın açıklamalarına konu olan Başbakan’ın sadece kendini düşünen tavrı beni çok şaşırttı. AKP ve iktidar sahiplerinin bunca geçen süre sonunda yavaş yavaş çözülmeye başlayacağını düşünmüş ve bunu da yazılarımda sizlere aktarmıştım ancak çözülmenin bu kadar hızlı ve ateşi yükseltecek boyutta olacağını açıkçası beklemiyordum.
Her çıkışın bir inişi olduğu gerçeği karşısında Erdoğan’ın da artık inişe geçtiği yaşananlardan sonra daha net görülüyor. Yine de Bayraktar’ın dediği gibi Erdoğan’ın istifa edeceğini düşünmüyorum. Ayrıca bu gelişmelerin ülkemizde yeni bir siyasal yapılanma oluşturma hatta yeni bir siyasi parti kazandırma ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz. Olacakları merakla ama bir o kadar da endişeyle takip ediyorum.
Harareti hiç düşmeyen bu dönemde olanlar açık açık Erdoğan ile Gülen cemaati arasında bir savaşın olduğunu göstermekte. Erdoğan’ın ısrarla ve de gururla (!) uygulamaya koyduğu Anayasa değişiklikleri ve diğer yasal düzenlemeler sonucunda ibrenin kendisine dönmesi karşısında kimileri “kendi ettiğini buldu…” diye düşündürse de ve yine birçok muhalif ses tarafından yaşananlar karşısında “birbirlerini yesinler…” yorumu yapılsa da bu sözlere katıldığımı söyleyemem çünkü en büyük yarayı yine ülkemizin ve insanımızın alacağını düşünüyorum. Ne diyor atasözünde ‘Filler tepişir çimenler ezilir.’