Bir müddettir Ankara’dayım. Üniversite okuyan torunlarıma yoldaş oluyoruz eşimle. Bu vesile ile yaşadıklarımdan bazı kesitleri siz değerli okurlarımla paylaşacağım. 1961-62 yıllarının tamamını 22 ayın üstünde Genelkurmay Başkanlığı’nın Harekât Dairesine bağlı NBC dairesinde askerliğimi ifa ettim. Ülkü Başsoy Ağabey Nükleer Silâhlar Okulu Komutanının Emir subayı idi. Sağolsun beni Kavaklıdere’deki evinde misafir etmişti, genç bir hariciyeci olarak süksesi vardı. Diyeceğim o ki, Ankara’yı bilirim. Değişen bir şey yok. Sadece çağın getirdiği yenilik metro var. Şehir müthiş büyümüş. Çankaya’nın bir mahallesi olan Bahçelievler başlı başına bir şehir hüviyetine bürümüş. Misafir olduğumuz ev Bahçelievler’de olduğundan bu semti ve Çankaya’yı iyice gözleme fırsatım oldu. 7 büyük caddesi olan Bahçeli, ara sokaklar dahil tamamen alış-veriş mekânları ile dolmuş. Mübalağasız bütün zemin katlar ya mağazaya dönüştürülmüş ya içkili-içkisiz yabancı isimli restoranlar zinciri, pastane, bol miktarda birahane, kafe, konken salonu ile dolmuş. Ara sokaklar ağaçlı olduğu için, bu ağaçların köklerinden olsa gerek kaldırımlar berbat, kaldırım taşları patlamış. Yağmur, kar yağınca herhalde yayalar için zor olur, hemen her sokak böyle. Geniş kaldırımlar, güzel Ödemiş’imizde olduğu gibi varlıklı kesimin kıymetli arabalarına ait olmuş. Yayalar yoldan yürüyor. Bakanlıklar ve çevresinde devasa yeni binalar yapılmış ama o eski taş soğuk binalar yine ekseriyette. Oran semti ayrı bir şehir olmuş adeta. TRT Genel Müdürlük binasına gittim Oran’da. Bu kadar büyük binaya ne gerek var dedirten bir yapı. Hani hükümetin, merkezi-hantal yapıyı yerele devredecek girişimleri oluyor az da olsa. Çok haklı olarak. Ama kanaatimi sorarsanız imkânsız, bu merkeziyetçilikten kurtuluşumuz. Hatırlıyorum Demokrat Parti’nin iktidar yıllarında (1950-60) rahmetli Başbakan Adnan Menderes ülkemize “Eyalet Sistemini” getirmek istemişti de CHP her yapıcı teklife olduğu gibi karşı çıkmıştı. Eğer bu gerçekleşmiş olaydı yerinden yönetimle ülke belki bir kat daha büyüyecekti. Bürokrasi tekeli de bu suretle kırılmış olacaktı. Doğu ve Güneydoğu daha çok hizmet alarak belki bu ayrılıkçı terör örgütü belâsı olmayacaktı. Kürtler kültürel haklarına da çoktan kavuşmuş olarak sızlanma hakkını kendinde bulamayacaklardı. Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Antalya, Adana, Mersin vb. şehirlerimiz bu derece göç almayacaklardı. Eyaletlerin kendi yönetimi ile refah seviyesi adil dağılacaktı.
Gelelim yine Ankara’ya.1965 yılından beri politikayla ilgilenmişliğim oldu, mebus olmak için yırtınanlara şahsiyetinden, kimliğinden verdikleri tavizleri, aday adaylarının yalakalıklarını, olmayacak kişilere yüz sürmelerini gördükçe Ankara sevdalarına hep şaşmışımdır. Hizmet amaçlı olanları tenzih ederim. Şimdi bir kere daha şaştım. Vatan, millet, sakarya falan dediklerine bakmayın siz onların. Mebusluğu bir sınıf atlama olarak algılayanlar çoğu. Aman Ankara onların olsun, ben memleketimi, Egemi özledim.
ANITKABİR’de
Ankara’ya gelmişken, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgâhını elbette ziyaret ettik eşimle. Dualarımızla bu güzel vatana ettikleri hizmetler için teşekkür ettik. Ziyaret için gelen, Türk insanının hani mozaik derler ya her yaştan, giyimiyle, davranışıyla, dua ederkenki içtenliği ve tabiiliği ile Türk Milletinin gönlünde nasıl yer ettiğinin tam da göstergesi Anıtkabir. Bülent Ecevit devri iktidarında, bizim ulusalcı, dernek Atatürk’çüleri için “Gardrop Atatürk’çüleri” tabirini kullanmıştı da bizim malûm, Ata’nın yegâne sahibinin kendileri olduğu avuntusudakilerin normal bir hafta sonu Anıtkabir ziyaretlerinde yanlışın kendilerinde olduğunu göreceklerdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, adında, çağdaş, düşünce,çü- eki taşıyan kelimelerle üç-beş yüz kişiden ibaret dernek mensuplarının olduğu bir zümrenin sahiplenmesi kadar küçültülemez. O’nun yeri cihanşumüldür. Atatürk bu millete aittir, hepimizindir. Yaşlı sakallı hacı amcalar, başörtülü teyzeler, genç, orta yaşlı beyler, bayanlar. Başı açık veya islâmi geleneklere göre giyimli gencecik pek çok hanım kızımız ellerinde Yasin kitapları ile dualarını ederken görmek bu milletin ne kadar büyük ve bölünmez bir bütün olduğunu gösteriyordu.
KIZILAY’da LÂİKÇİ BİR BAYAN
Bir öğle üzeri, Kızılay’da Kanal A- TV muhabiri genç bir bayan mikronu uzatıp, ülkenin sağlık politikaları ile ilgili, halkın fikirlerini soruyordu. Elbette, bir vatandaş olarak benim de söyleyeceklerim vardı. Benden önce söz sırasını bekleyen orta yaşlarda çakma sarışın bir bayan, başımdaki bereden olsa gerek, öteki zümreye ait olduğum vehmiyle, sağlık hizmetleri konusunda aleyhte atıp tutmaya başladı. İçimden tam adamını buldun deyip, gerçekleri, insanımızın bu günkü aldığı sağlık hizmeti ile geçmişte yaşanan adaletsizlikleri kibarca anlatıyordum ki, “siz ya Bağ-Kur’lu, ya SSK’lı olmalısınız. Ben İçişleri Bakanlığı’nın emekli bir mensubuyum.” demez mi? Bu zihniyete zaten gıcığım. Hani Aysun Kayacı dağdaki çobanla benim oyum bir olur mu? demişti ya, tam o durum. Aldım sazı elime, Anayasa’nın eşitlik ilkesinden başlayıp, insanları öteki görmenin yanlışlığını, ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin, Cumhuriyet tarihi boyunca bugünkü kadar adil olmadığını, bir şekilde insanımıza verilen hizmetin mükemmelliğini anlatmaya devam ederken baktım kadın toz olmuş. Uzatılan mikrofona fikirlerimi söyledim, akşam haberlerinde de Kanal A’da verildi.
TRT’de AKŞAM SEFASI
Salı akşamları, TRT’nin Ankara Bahçelievler semtindeki ARI Stüdyosundan canlı olarak TRT müzik kanalında verilen konserine gittik. Halka açık bu konserleri yolunuz Ankara’ya düşerse izlemenizi tavsiye ederim. Eşim ve torunum Benginur ile izledik ve büyük keyif aldık. Bu akşam yine orada olacağız. Gülfem ve Benginur kızlarımın dersleri müsait onları da götürmek istiyorum. Genç kuşağa öz müziğimizi sevdirmek zorundayız. Geçen salı tamamen dolu olan salonun ne yazık tamamına yakını altmış yaş ve üzeri izleyicilerden ibaretti. Çok yazık. O sonsuz bir ilim olan Türk Musikisi ölüyor. Adına müzik diyemeyeceğimiz bir sürü yoz tıngırtı ve hiçbir mana içermeyen sözlerle yapılan, adına maalesef pop vb. bir kaç isimle anılan yaveler gençliğe alıştırıldı. Bu durum üzerine çok kafa yormalıyız diye düşünüyorum.
Ankara’dan şimdilik bu kadar. Yağmur ve kar buralarda da yok. Sadece kuru ayaz.
Saygılarımla.