Galatasaraylısı, Fenerlisi, Beşiktaşlısı futbolu seven herkes için yazıyorum, sporseverler mutlaka okusun!

Sporla ilgilenenler mutlaka, az da olsa bilgi sahibi oldular, konu ile ilgili olarak. Galatasaray Futbol takımının başarılı Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, hiçbir gerekçe gösterilmeden, 10 ay gibi kısa bir zamanda 3 kupa getirdiği, göğsüne 4 ncü yıldızı taktırdığı takımından görevine son verildi. O’nu her futbolsever tanır da, gerçek kişiliği ile ilk başarılı yıllarında Egemizin medarı iftiharı Süper Lig’in kalıcı takımı Akhisar Belediyespor’dan tanıdık. Bir ara Fatih Terim’in Türk Milli Futbol Takımında, yardımcılığını da yaptı. Mütevazı kişiliği, lüzumsuz konuşmaması, başarılarını asla abartmaması onu spor camiasından hangi takımın taraftarı olursa olsun herkesin sevdiği kişi yaptı.

O’nun, kıymetini bilemediğimiz, güzelim Anadolu’nun, şanslı çocuklarından farklı bir hayatı vardı. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası, Yunanistan’da (RUMELİ’de) yaşayan soydaşlarımıza baskı ve zulüm artmıştı. Üç yıl dayanabildiler Yunan zulmüne. Soğuk bir kış gecesi Yürekli ve cesur aile büyükleri ile kaçak olarak Kano ile Meriç Nehri’ni geçerek Türk topraklarına bastıklarında daha 7 yaşında idi. Ailesi İzmir’e yerleşti. Meşin yuvarlak sevdası 1988 de İzmirspor’da başladı. Ama bir aksilik vardı, bizim ülkemizin ayıbı olan. Henüz Hüviyeti çıkarılamadığı için lisans işlemleri yapılamıyordu. İzmirspor Antrenörü Halil Bıçakçı bu yolu aşar. 1991 de Galatasaray’a transfer olur. İki yıl sonra Şampiyon olan takımın as elemanıdır artık. Hatırlayabildiğim kadarıyla kimler vardı o takımda: Hakan Şükür, Arif, İsmail, Bülent…1995 yılında GS’ın Futboldan sorumlu yöneticisi Adnan Polat ve İdari Menajer Adnan Sezgin meşakkati bol bir yolculuğa çıkacak olan Hamza’yı sevdiği renklerden koparırlar. Sembolik bir rakama bile evet demeye razı iken hem de. Patronlarının O’nu GS’dan atacak bir sebepleri vardı. İddia odur ki; başarılı oyuncu namaz kılmaktadır.

Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, “Gel GS. dan aldığının iki katını verelim” der. Gitmez, ruhunun estetiğine yakışır nezakette hüzünle İstanbulspor’a gider. Hayatında Hakan Şükür gibi bir kez kırmızı kart gören nadir, delikanlı bir sporcudur o. Anadolu’da ekmek parası uğruna pek çok şehir takımında oynar.

Bir dönem talebesi olduğu Saffet Susiç’in yanında Konya’da Antrenörlük hayatı başlar. İlk defa Baş antrenör olarak Malatyaspor’da görev yapar. 2010-11 Futbol Sezonunda Devreyi lider tamamladığı yeni takımı Denizlispor’da işler iyi gitmeyince istifa eder. Liglerin bitimine 10 hafta kala düşme hattındaki Akhisar Belediye Spor’un teklifini kabul eder. Türk spor kamu oyu onu işte o zaman tanır. Üç buçuk yıl başarılı çalıştırıcılık dönemini bu mütevazı, sahası bile olmadığı için maçlarını Manisa’da oynayan Akhisar’dan Fatih Terim’in 2013 de Ay yıldızlı Takımın başına getirilmesiyle onun yardımcılığına getirilir. Macerası devam etmektedir.

Takımlarımızın yabancı hoca sevdası asla bitmediğinden Roberto Mancini Sezar Pandelli ile sessiz bir facia yaşayan GS. da tehlike çanları çalmaya başladığında 1 Aralık 2014 de yeniden döndüğü yuvasında, müthiş bir çıkış yakalar. Futbolcu olarak tattığı şampiyonluk sevincini bu kez hoca olarak tekrarlar. Yuvarlanmadan kaç adım gidilebilir? Art niyet sahiplerine inat kazanılan bu zafer ayni zamanda 20 nci Şampiyonluk ve dördüncü şampiyonluk yıldız anlamındadır. 3 yıllık bir sözleşme daha imzalanır ve uzun vadeli gelecek plânları yapılır. Ama ilâhlar kurban istemektedir. GS., Beşiktaş ve FB. at başı lig maratonunu sürdürmekte iken, onun hedefleri başkaları açısından fikir derecesinde kabul görmez, basit bir inatlaşma, başarıya hürmetsizlik, zekâ ve kabiliyete tahammülsüzlük neticesi iki hafta önceki Çarşamba günü Florya Metin Oktay Tesislerine çağrılır ve ellerine bol sıfırlı çekler-senetler verilir yardımcıları ile birlikte. Hepsi de orada yırtalar çekleri-senetleri, yüreklerini göğüslerinden koparıp alsalar belki daha iyi olurdu. Vicdanın, karakterin iflâs ettiği bu toplumda, daha acısına Cumartesi günü Telekom Arena’da oynanan Galatasaray-Antalyaspor maçında GS. taraftarından boşuna gırtlakları yırtarcasına “Hamza, Hamza.” nidalarını boşuna beklemişim. Bu duyarsız toplumdan. Stadı dolduranlar bu Adam gibi Adamı uğurlamayı bile bilemediler. Galatasaraylılar okumuşluklarıyla övünürler, enteller idare etmelidir onları. Garibanlıktan gelenler hep küçümsenir (örnek mi; gariban Sabri’ye verilen parayı çok bulurlar, kalitesiz yabancılara milyonlarca Euro öderler) Bir İzmir entelini buldular, büyük ihtimal Mustafa Denizli ile anlaşacaklar, hayırlı olsun.

Bu toplumda; Hamza Hamzaoğlu, Rıza Çalımbay, Şenol Güneş, Samet Aybaba, Ertuğrul Sağlam, İsmail Kartal (onun kıymetini de Aziz Yıldırım bilemedi) Mehmet Özdilek, Akhisar’ın yeni hocası Cihat Arslan, Bülent Korkmaz, Okan Buruk, Hikmet Karaman, Yusuf Şimşek, İbrahim Üzülmez ve daha ismi hatırıma gelmeyen yeni nesil futbol hocalarının kıymeti bilinmeli. Gönderilen her yabancı hocaya verilen tazminatlar benim milletimin hakkı olan dövizlerle ödeniyor. Bir tek örnek vereyim:  Taraftarı olduğum Beşiktaş, geçmişte görev bıraktırdığı İspanyol hocası Del Bosque’ye 8 buçuk milyon Euro ödedi haram olsun.

Saygılarımla.