Derken okul bitti. Hem bölüm birincisi hem de fakülte üçüncüsü olmuştu. Çok şükür göreve atanma sıkıntısı çekmedik. Çünkü KPSS’den iyi bir puan almıştı. Eşim, 2007 yılında “89” KPSS puanı ile ilk görev yeri olan Van’ın Çaldıran ilçesine atandı. Atladı uçağa, gitti. Az gitti, uz gitti. Dere, tepe düz gitti. Kar, yağmur, fırtına demeden minik yüreklere ışık oldu. İşini sevdi, okulunu sevdi, öğrencilerini sevdi ama yalnızlığı sevemedi. Benim gibi bir adamı sevmişti. Ve bana; on değil, yüz değil tam bin sekiz yüz on altı kilometre uzaktı.
Göreve atanma sıkıntısı çekmedik belki ama eşine atanma sıkıntısı iliklerimize kadar işledi. Her defasında “Puan yetersizliğinden atanamadınız!” mesajı ile karşılaştığımız özür grubuna bağlı eş durumu atama sonuçları ömrümüzü yedi. Kayınpederin hiç tereddütsüz verdiği eşimi o dönem “Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile” bir de Milli Eğitim Bakanı’ndan istedik. Olmadı, bakanlık bahçesine yüzüklerimizi fırlattık.
O dönem eş durumu atamalarına ilişkin sıkıntıları konu alan birkaç yazım birçok eğitim sendikasına ait web sitesinde ana sayfadan yayınlandı. Kamu çalışanlarına yönelik haber portallarının da manşetine taşıdığı yazılarım sonrasında takdir beklemiyordum. Fakat 1816 kilometre ötedeki eşimi tehdit edeceklerini de beklemiyordum. Ne yazık ki biz bu coğrafyada güpegündüz, mobeseler önünde, ulu orta, açık açık bir bayan öğretmenin önünü keserek tehdit etme cüreti gösteren adamlar (!) gördük. Şikâyet ettik etmesine de olay yerini kabak gibi gören kameranın elektrik kesintisi (!) nedeniyle o anda kayıtta olmadığını öğrendik. Gücüme en çok giden şey ise bu olaya yetkililer tarafından getirilen yorum oldu. Eşime “Acaba eşiniz (yani ben) sizin eş durumundan atanabilmeniz için böyle bir senaryo uydurmuş olabilir mi?” diye soran yetkili (!) sağ olsun bizi olayın şokundan çıkartıp başka bir şoka sokmayı başarmıştı.
Ben ki sakallı, deri ceketli bir adam bulup 1816 kilometre ötemdeki eşimin üstüne salacağım ve bunun üstüne kameralar kayıt almasın diye de elektrikleri kestireceğim. Yetmeyecek, eşimi karakol karakol dolaştıracağım. Böylelikle eşim de yanıma atanacak, öyle mi? Ulan bu senaryoya kargalar bile güler. Eşimin yaşadıklarına mı yoksa aklı geri, mevkisi ileri adamların olaya getirdikleri yoruma mı yanayım bilemedim.
Geçtiğimiz günlerde Konya’da bir öğretmen öldürüldü. Van’da görev yapan Gülşah Öğretmen uzun zamandır tehdit ediliyordu. Van’da başvurulmadık yer bırakmadı. Kim bilir, kaç yere, kaç dilekçe yazdı? En sonunda Van Valiliği’ne kadar çıkıp derdini Van Vali Yardımcısı’na anlattı. Vali Yardımcısı ne dese beğenirsiniz?
“Böyle abuk sabuk insanlarla arkadaş olan kızlarımızda hata” diyerek ekledi : “En kötü ihtimalle ölürsünüz, ölüm hak, kaçış olmaz, hiç olmadı istifa edebilirsiniz, yanınızda biber gazı ile gezmeniz gerekiyor!”
Gülşah Öğretmen son çare izin alarak memleketine, ailesine sığındı. Ne var ki köşe bucak kaçtığı adam Van’dan gelip onu Konya’da buldu. Gülşah Öğretmen maalesef ölümden kaçamadı. Ve göz göre göre öldürüldü.
Sizler eğer öğretmenlerin tek derdinin “atanamamak” olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Öğretmenlerin “inanılmamak” gibi temel bir sorunu da var. Bazen velisi bazen de valisi inanmıyor onlara…
Netice itibarı ile ölüm Gülşah Öğretmen’e hak’mıydı bilemem ama bu Vali Yardımcımızın çok geçmeden Vali yapılması hak’tır gibime geliyor!
Not : Van Valiliği olayla ilgili olarak bir açıklama yayınlayarak Gülşah Öğretmen’in şikayet dilekçesinde yer alan ifadelerin doğru olmadığını, Gülşah Öğretmen’le ilgili olarak gerekenlerin titizlikle yapıldığını belirtmiştir. Ortada bir cinayet, öldürülen bir öğretmen ve bir açıklama var. Takdir size kalmış!