Geçen haftaya dek bana karşı yapılan eleştirileri hep saygıyla karşıladım. Eleştirenlere istemediğim halde yanıt verirken hep sayın, bey veya kardeşim diye hitap ettim. Ancak son yazıma gelen yorumlar biraz ahlak kuralları dışına çıktığından beni epey üzdü.
Yazdıklarımı anlamayanlar öyle yorum yapıyorlar ki, sormayın. Ben bir şey anlatıyorum. Onlar yazıyı nerelere çekiyorlar. Örneğin “İran’ın İslam Devrimi Öncesi ve Sonrası” adlı yazımda mollaların İslam ile ilgisi olmayan yaptıklarını yazdım. Bir arkadaş benim yazılarımla insanları İslam’dan soğutmak, Atatürk’ü yüceltmek istediğimi anlamış. Atatürk ile İran rejimi arasındaki bağlantıyı anlayamadım. Kusura bakmasın, benim Humeyni’yi yücelten yazılar yazacağımı bekliyorlarsa aldanıyorlar. İran’da mollaların yaptıklarını da herhalde benimsiyorlar.
Bana “bu şahıs” diye hitap eden birisi de benim inançsız ateist olduğumu, milletin dini değerlerine saldırdığımı, hocalar, imamlar yetişmese cenazemizi kimin kaldıracağını ve en önemlisi savunduğum laiklik uğruna son yolculuğa kiliseden gideceğimi uygun görmüş. Ben de kendisine soruyorum. Benim inancımı nereden biliyorsun? Hıristiyan olsam camilerde işim ne? Biraz ayıp olmuyor mu? Ben imam yetişmesin mi dedim? İmamlar imam hatip liselerinden yetişir. Ortaokuldan değil. İmam hatip orta kısımları yokken bu ülkede imam yoktu da dışarıdan imam mı getiriyorduk? Neden Kız Meslek Lisesinin, Endüstri Meslek Lisesinin, Ticaret Lisesinin ortaokul bölümü yok? Çünkü Meslek Liselerinin ortaokulu olmaz.
Bir yorumcu da aynen şöyle diyor: “Allah’tan şu an muhalefettesiniz, bu kadar özgür ve rahatsınız. İktidar olsanız demek ki muhafazakâr kesimi taşlayacaksınız.” Bu ülkede ne zaman muhalefet taşlandı bu arkadaşa hatırlatayım. Rumuzunu kullandığı Menderes döneminde İsmet Paşa Uşak’ta taşlatılmadı mı? Şöyle bir hafızalarınızı zorlayın. Bu ülkede CHP, SHP ve DSP’nin tek başına ve koalisyon hükümetleri zamanında sizin yaptıklarınızın hangisi size yapıldı? Oruç tutanlar mı, tutmayanlar mı tartaklanıp dövüldü? Tesettürlü, türbanlı dolaşanlara mı, mini etekle gezenlere mi saldırıldı? Tarikat toplantıları basılıp Sivas’takiler gibi yakıldı mı? Siz de neler yaptığınızı biliyorsunuz. Geçen gün AKP’li bir vekil ne dedi biliyor musunuz? “Yarın bunlar iktidara gelirse kaçacak delik arayalım.” Niye böyle dedi acaba, düşündünüz mü? Bu bir itiraf olmasın.
Gelelim bir başka yoruma. Deniliyor ki: “Laikliğe ihtiyacımız olduğunu kim söyledi? Laiklik diye dinsiz nesiller mi yetişsin? Laik devlette dini eğitim olmazmış. Nasıl olamaz bizim bildiğimiz din işleriyle devlet işleri karıştırılmaz olarak bilinir laiklik. Eğitimle ne alakası var kardeşim.” demiş. Siz laikliğin anlamını gerçekten biliyor musunuz? Laiklik yazımda da bahsettim. Laiklik inanç ve ibadet özgürlüğüdür. Kimsenin inanç ve ibadetine karışılmaz. Şimdi eğitimle ne alakası var sorusuna gelelim. Elbette var. Bir okulda çeşitli din ve mezheplerden öğrenciler olabilir. Siz hepsine de Sünni mezhebine göre din eğitimi vermezsiniz. Onun için eğitim 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile laikleştirildi.
Bir yorumcu da “üniversitelere başörtüsüyle alınmayan öğrencileri hepimiz hatırlıyoruz. Nerede inanç özgürlüğü?” demiş. Bu konu ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım için burada şu kadarını söyleyeyim. Okullarda, devlet dairelerinde kılık kıyafet yönetmelikleri vardır. Hatırlayın, bayan öğretmenler okula pantolonla gidemezdi. Üniversitelere, devlet dairelerine, türbanla girme izni verilirse, bir başkası da mayoyla, şortla gideceğim diye tutturursa ne olur. Bu özgürlük değil, dayatma.
Sevgili yorumcular, benim dinimi sorgulayanlar, siz kimsiniz? Önce okuduğunuzu iyi anlayın, sonra yorum yapın. Ben bugüne dek dinimiz konusunda ne zaman kötü bir söz söyledim. Hep gerçek dindarlara değil, dincilere, din tüccarlarına karşı oldum. Dinimizi çıkarlarına alet edenlere saldırdım. Size açıkça söyleyeyim. Eğer siz din kisvesi altında yardım toplayıp, halkı kandıranların yanında iseniz; Elhamdülillah Müslüman’ım deyip küçük kızları taciz edenlere, tarikat adı altında harem kuranlara “din adına iyi şeyler yapıyorlar” diyorsanız; kul hakkı yiyenlere, devletin malı deniz, yemeyen keriz diyenlere alkış tutuyorsanız ve hala biz Müslümanız, diyorsanız, ben sizin dininizden değilim. Çünkü ben bunu güzel dinimizle bağdaştıramıyorum.
Hele ulu önder Ata’mıza, laikliğe, cumhuriyetimize dil uzatıp “Şeriattan neden bu kadar korkuyorsunuz.” derseniz yine karşınızdayım. Şeriat istiyorsanız gidin şeriatla yönetilen ülkelere. Atamız vatanı kurtarırken şeriat yöneticileri İngilizlerle işbirliği halinde idi. Bu vatan kurtarılmasa idi, İngiliz veya Yunan egemenliğinde yaşamak hoşunuza mı gidecekti? O zaman ibadetlerimizi özgürce yapabileceğimizi mi sanıyordunuz? Özal döneminde Bulgaristan Türklerinin durumunu gördünüz. Ne ibadetlerini yapabildiler, ne de adlarını. Biliyorum zamanı gelince çok şey borçlu olduğumuz Atamıza da saldıracaksınız. Sıra yavaş ona geliyor. Ancak şu sözü unutmayın. “Türk insanı para gibidir. Işığa tut, içinde Atatürk yoksa sahtedir.” Saygılarımla, hoşça kalın.