Radikal bir tavırla bir siyasi partiyi/iktidarı kökten eleştirmeyi ve/veya mutaassıp bir yaklaşımla körü körüne savunmayı aklı selime uygun bulmuyorum. Bu sebeple objektif olup doğruya doğru; yanlışa da yanlış diyebilecek bir siyasi ve düşünsel erdeme ulaşılması gerektiğini savunuyorum. Eleştiri muhakkak olacaktır, olması elzem, olmaması problemdir. Fakat menfi eleştiriler olması gerektiği gibi pozitif tenkit seçeneğini de göz ardı etmemeliyiz. 23 yıllık süreçte günahıyla, sevabıyla bu ülkeye yön vermeye çalışmış bir parti olarak AKP, belki de birçoklarının tahmin edemeyeceği ve söylense gülüp geçeceği zorlukları da başarmıştır. 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 ve post-modern darbe olarak nitelediğimiz 28 Şubat süreçleri, askeri kadroların ve vesayetin toplumu ve siyasi erkleri tahakküm altında tuttuğu ve gerektiğinde al aşağı ettiği tarihlerdir. Darbeye zemin oluşturan konjonktür ise tahmin edilebileceği gibi dinin ve dini değerlerin kamusal ve sosyal hayata sokulmaya çalışılması ve Kemalist değerlerin toplum ve devlet kurumları üzerindeki belirleyici etkisini kırılmaya çalışılması olarak ifade edilebilir. Darbeler, söz konusu idealin gerçekleştirilmesinin son derece müşkül olduğunu ve böyle bir şeye tenezzül edilmemesini ilgili taraflara ve bu ideolojideki gruplara verilen bir mesajdır diyebiliriz. Darbeler sürecinde yaşanan sürgünler, ihraçlar ve dahi îdamlar, aslında tam anlamıyla bir ideoloji savaşı olarak da kabul edilebilir. Bu bağlamda mevcut iktidarın, iktidar sürecindeki politikalarını irdelediğimizde, Kemalist ideolojinin İttihat ve Terakki öncülüğünde başlattığı, batılı/seküler paradigmanın egemen kılınmaya çalışıldığı sürecin bir rövanşı niteliğinde. 

   Kamusal alanda başörtüsü yasağının kaldırılması, Kemalist değer yargılarının ve kavramlarının eğitim sistemi içerisinden günbegün silinmeye çalışılması, cumhuriyetimizin kurucusu M.Kemal’in portresinin kamusal alanda kademe kademe küçültülmesi ve hemen yanına Erdoğan portresinin iliştirilmesi, dini değerlere eğitimde daha fazla yer verilmesi, imam hatiplerin önünün açılması ve son dönemde sıkça duymaya başladığımız, müslümanlar için kutsal olan cuma gününün resmî tatil olarak kabul edilmesi süreci… Tüm bunlar Kemalist rejim ve onun devamının yaptığı ideolojik dönüşümün izlerinin silinmesine yöneliktir diyebiliriz. Askerî vesayetin, hakim olduğu yıllarda daha net görebildiğimiz toplum nezdindeki saygınlığını her geçen gün yitirmesini ve bu bağlamda Genel Kurmay Başkanlığı’nın ilk olarak bağlı olduğu Başbakanlıktan alınıp Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasını ve orduyu temsilen basına verilen demeçlerin Genel Kurmay Başkanlığı yerine Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılmasını, gelinen noktada askeri vesayetin kırıldığını, darbeler döneminin sona erdiğini ve mevcut konjonktürde tekrar edilebilmesinin pek mümkün olmadığı şekilde okuyabiliriz.

    Son olarak 30 Ağustos’ta Ankara’da yapılan mezuniyet töreninde bir grup teğmenin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek subay yemini etmeleri ve sonrasında kılıçlarını çekmeleri iktidar partisi tarafından şiddetle eleştirildi ve bu davranış orduyla siyaset arasına nifak tohumları ekilmek istendiğini şeklinde yorumlandı. Bu sebeple haklarında soruşturma açılan teğmenler kısa süre önce TSK’dan ihraç edilirken, teğmenlerin avukatları ise şu minvalde açıklamalar yaptı: "Bunun bir emre itaatsizlik yargılaması olarak değil, gerçekte olduğu gibi "Mustafa Kemal'in askerlerinin" yargılanması olarak tarihe geçecektir.”
  
    Avukatlar, kararın askerlere resmi olarak tebliğ edilmeden basın açıklaması olarak kamuoyuna duyurulmasını "devlet geleneklerine aykırı bir tutum ve büyük bir ciddiyetsizlik" olarak eleştirdi.
Ortak açıklamada, "Vicdanlarda şimdiden mahkum olmuş haksız karara karşı hukuksal mücadelemiz tereddütsüz bir şekilde devam edecektir" ifadeleri kullanıldı.

İBB’nin tarımsal hizmetleri AGROEXPO’da İBB’nin tarımsal hizmetleri AGROEXPO’da

 İhraç Kararına Tepkiler

    Teğmenlerin ihraç kararına muhalefet partilerinden eleştiriler geldi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ihraç kararı için "kışlaya siyaset sokan Atatürk düşmanı zihniyetin dile gelmiş halidir" ifadesini kullandı.
Özel, "Atatürk'ün kurduğu orduda, 'Mustafa Kemal'in askeriyiz' demek suç değildir. Suç olan Atatürk'ün askerlerini Atatürk'ün ordusundan tasfiye etmektir" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu teğmenlerin yemin ettiği metnin altına imza atarak sosyal medya hesaplarından paylaştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Teğmenlerimizin yanındayız, yalnız bırakmayacağız" dedi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" paylaşımı yaptı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, "AK Parti, Atatürk'e bağlılık yemini etmeyi disiplinsizlik saydırtarak 5 teğmen ve 3 subayı Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç ettirdi. Bu utançla yaşayın!" dedi.


    Gelinen noktada son bir asırdır askerî darbelerin bu kadar çok olduğu ülkemizde askerî vesayetin kırıldığını söyleyebiliriz. Bir örnek vermek gerekirse; bu yazıyı okuyan kaç kişi şu anki Genel Kurmay Başkanı’nın ismini biliyor? Bu soruyu kendinize sorun. 


Saygı, sevgi ve hürmetlerimle…