Geçenlerde bir öğretmen arkadaşımın bir yazısını okudum. Yazısının bir bölümünde yazdığı bir cümle beni çok üzdü. Aydın olarak tanıdığım bu arkadaşımın cümlesini kendisine yakıştıramadım. Bu cümle günümüzdeki vahameti açıkça ortaya koyuyor. Cümle aynen şöyle: “Ne yazık ki yapılan harf inkılâbından sonra bugünün insanı, değil tarihi arşivleri okuyabilecek, kendi dedesinin mezar taşını, dedesinden kalan tapu kayıtlarını bile okuyamayacak duruma getirildi.” Doğru mu acaba?
 
Önce yazı konusunda biraz bilgilenelim. Türkler, 5. yy.dan itibaren çeşitli dönemlerde bulundukları çevre kültürlerinden etkilenip birçok yazı kullandılar. Bunların ilki, kendi buluşları olan Orhun(Göktürk) Alfabesi’dir. Göktürklerden sonra Uygurlar, Uygur Türkçesini geliştirirdi. Karahanlı Türkleri 10. yy.da İslamiyeti kabul edince Arap harfleri benimsenip Türkler arasında Arapça yerleşmeye başladı. Osmanlı genişledikçe, Arapça ve Farsça kelimeler dilimize daha çok girdi, bunun sonucunda Arapça, Farsça ve Türkçeden oluşan Osmanlıca ortaya çıktı. Türkçe gittikçe önemini kaybetti, Türk halkının konuşma dili olarak kaldı. Buna karşılık Osmanlıca resmi dili oldu. Zor ve ağdalı bir dil olduğundan, ancak çok uzun yıllar medrese öğrenimi gören aydınlarca okundu, yazıldı ve konuşulabildi.
 
Arap alfabesindeki harflerin, Türkçe ses yapısına uymaması, basın-yayın hayatında zorluklara neden olması, kolay okunup yazılamaması, bu alfabenin iyileştirilmesi ve değiştirilmesi fikrini gündeme getirdi. İlk girişim, 1860'lı yılların başında Münif Paşa tarafından başlatıldı, ancak bir sonuca ulaşılamadı. 1928 yılına dek bu konudaki öneriler, tartışmalar ve çalışmalar sürüp gitti. Atatürk, Türk ulusunun, uygar uluslar arasına girmesini kolaylaştırmak ve bunu sağlamak için yeni Türk alfabesinin kabulünü zorunlu gördü. Uzun yıllar süren tartışmalar sonunda Atatürk alfabe sorununu, devrimleri arasına alarak çalışmaları başlattı.
 
Dil Encümeni ve Alfabe Komisyonu kuruldu, çeşitli alfabeler incelendi. 1928 Temmuz sonuna doğru komisyon alfabe raporunu M. Kemal Paşa'ya sundu. Paşa, raporu uzun uzun inceledikten sonra Falih Rıfkı'ya sordu;
 
Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? Falih Rıfkı;
 
“Bir 15 yıllık uzun, bir de 5 yıllık kısa mühletli iki teklif var.”
 
Teklif sahiplerine göre, önce iki yazı bir arada öğretilecekti. Gazeteler yarım sütundan başlayıp yavaş yavaş yeni yazılı kısmı artıracaklardı. M. Kemal Falih Rıfkı’nın yüzüne baktı;
 
“Bu ya üç ayda olur, ya hiç olmaz, gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi, herkes bu eski yazılı parçayı okuyacaktır. Arada bir harp, bir iç buhran, bir terslik oldu mu, bizim yazı da Enver'in yazısına döner. Hemen terk olunuverir” dedi.
 
Sonunda Latin harflerinin Türk dil yapısına uygun şekle getirilmesine karar verildi. 1 Kasım 1928 de yeni Türk Alfabesi kabul edildi. Yeni Türk harfleri okuma-yazmayı büyük ölçüde kolaylaştırdığı için, ülke çapında(devlet ve basının da desteğiyle) okuma-yazma yaygınlaştırıldı, halk eğitimi gerçekleştirildi. Böylece Türk kültür hayatını evrenselliğe götürecek adımların ilki ve en büyüğü atılmış oldu.
 
Harf devrimini halk çok kolay benimsedi. Çünkü eski yazıyı insanlar okuyup yazmada güçlük çektiğinden okur-yazar oranı da düşüktü. Birer aylık Millet Mektepleri açıldı, kadınlarımız bu mekteplere şimdiki gibi köy muhtarlarının teşviki ile değil, severek, koşa koşa, okuma-yazma öğrenmek için gitti. Türkiye'de, 1927’de okur-yazar oranı % 19 civarında iken, 1935’te % 25’e ulaştı(1 milyon kişiden 2,5 milyon kişiye). Yani okuma yazma oranında % 150’lik bir artış görüldü.
 
Burada Atatürk’e “Güzel dilimiz Osmanlıcayı kaldırdı. Toplumu böldü.” diyenlere sesleniyorum. Dil değiştirmek bölücülükse tarihimizde ilk bölücüler Orhun alfabesini bırakan Uygurlardır. 2. bölücü Arap alfabesini benimseyen Karahanlılardır. Çünkü Türk Tarihini ana köklerinden koparmışlardır. Arapça bizim ulusal alfabemiz mi? Arap alfabesinin dinimiz dışında bizimle ne bağı var? Hıristiyanlık Roma Devleti sınırlarında doğdu. Avrupa’ya, hatta dünyaya yayıldığında herkes Roma dilini mi benimsedi? Dünya üzerinde Osmanlıca diye bir dil yokken, sonradan Arapça-Farsça karışımı ortaya çıkan dil mi bizim kültürümüz? Osmanlıdan önce kurulan onlarca Türk devletinin kültürünü kimse sahiplenmiyor da Osmanlı deyince akan sular duruyor nedense.
 
Dedelerinin mezarını öğrenmek isteyen gider Osmanlıca öğrenir, bulur. Ülkemizde Osmanlıca öğrenmek yasak değil, üniversitelerde bile okutuluyor. Ben Müslüman’ım, ama Arap değilim. Bu ülkenin resmi dili Türkçe. Bazıları, Cumhuriyet nasıl kuruldu, bugünkü modern yapıya ulaştırıldı öğrenmeli.
 
 Harf Devrimi, cumhuriyet aydınlanmasının en büyük devrimidir. Bu devrimle okuryazarlığın önündeki en büyük engel kaldırıldı. Ulusal bir kültürün gelişmesi sağlandı, milli bir dil yaratıldı. Ayrıca Harf Devrimi, kendisinden sonra yapılması planlanan birçok devrimin temelini oluşturdu. Küba lideri Fidel Castro’nun “Ben bir devrim yaptım, ama Atatürk’ün yaptıklarını, hele harf devrimini asla başaramazdım.” sözünü hiçbir zaman unutmayalım.
 
Saygılarımla, hoşça kalın.