Merhaba sevgili okuyucularım,

Bu haftadan itibaren sizlerle, ‘ruh sağlığı’ alanında hem Türkiye’de hem Norveç’te edindiğim bilgi ve deneyimlerimi paylaşacak, hem de soru ve sorunlarınıza elimden geldiğince ışık tutmaya çalışacağım.

İlk konumu ergenlere ayırmak istiyorum. Daha doğrusu, ergenlerle ailelerin yaşadığı çatışmalara!

‘Artık beni hiç dinlemiyor!’

‘Odasından hiç çıkmıyor!’

‘Ders çalışmıyor, elinden telefonu düşürmüyor!’

‘Sürekli öfkeleniyor’

‘Bizimle hiç konuşmuyor’

Sizlere de tanıdık geldi mi bu cümleler?

Bana oldukça tanıdık bu cümleler. Danışanlarımdan sıkça duyduğum cümlelerden, sitemlerden birkaçı aslında.

Birçoğumuzun bildiği gibi ergenlik çocukluktan yetişkinliğe geçilen; çocuğun duygusal, hormonal, ruhsal, fiziksel ve bilişsel olarak değişimler yaşadığı; çocuğun kendini daha da iyi tanıdığı, kimlik oluşturmaya başladığı bir dönemdir. Bazılarında bu dönem çok sakin geçer, bazılarında ise oldukça fırtınalı…

Ergenin kimlik oluşturmaya başladığı, kendini başta arkadaşları ve ailesine kabullendirmeye çalıştığı, bağımsızlığının tadına vardığı bu dönemde, birçok ailede çatışma çıkmaya başlar. Ergenler bağımsızlık mücadelesi içerisine girip kendi doğrularını yanıla-öğrene oluşturmaya başlarken, aileler ise süregelen otoritelerinin, kurallarının sarsıldığını düşünür. İşte bu noktada da ‘çatışmalar’ çıkar. Ergen istediğini yapma eğilimi konusunda inatçı olurken, anne-babalar bu istenileni yapmaya karşı engelleyici tutumlar geliştirebilir. Anne-baba gözünde kuralların sürekliliği esasken, birçok ergen için kuralları esnetmek, yıkmak ya da yeni kurallar yaratmak esastır. İletişimsiz, bolca tartışmalı, kapı çarpmalı, psikolog psikiyatr gezip çare aramalı, sancılı bir süreç olur sonrası.

Bu noktada anne-babanın tutumları çatışmaları yumuşatmak için elimizde olan en değerli araçtır. Bu tutumdan kastım ne çok otoriter olup ergen üzerinde ciddi baskılar oluşturmak ya da fazlasıyla izin verici olup ergene sınır koymada ve kontrolde başarısızlık yaşamaktır. Ergen ve ailelerle çalışırken öncelikle aile tutumunu anlamaya, çocuklarına karşı yaklaşımlarından yola çıkmaya çalışırım.

Biz uzmanlar için en ideal olan tutum demokratik tutumdur. Doğru ve yerinde yönlendirme ile, sınırların belirlendiği, aynı zamanda ergenin de birey olarak benimsenip belli ölçüde kendi kararlarını almasına izin verildiği bu tutum, bizler için en ideal olan tutumdur. Ergen kendisinin de onay verdiği o sınırın içerisinde istediğini yapabilir. O sınırı bir çember gibi düşünürseniz, o çember içerisinde istediği şekilde hareket edebilir. Aile ve ergen tarafından ‘beraber’ çizilmiş o çember içerisindeki hareket, ergenlerin becerilerinin gelişmesine, yeni deneyimler edinmesine, sorumluluk almasına, kendisine güvenmesine ve en önemlisi kimliğinin gelişmesine katkı sağlar. Ergen, o çember içerisinde ileri gidebilir, geriye düşebilir. Kafası karışabilir, hata yapabilir. Ne olursa olsun, anne babanın ergene olan inancı, desteği, sevgisi, çocuğuna verdiği değeri, ergene kendini iyi hissettirecektir. Bu iyilik hali ise ergenin ailesiyle olan çatışmasını azaltacak, ergen-aile arasındaki iletişimi etkin kılacak ve ergenin sağlıklı kimlik oluşturmasına katkı sağlayacaktır.

O çember içerisinde ergeni özgür bırakmak elbette ki ona her istediğini vermek değildir. Sadece süregelen kuralları esnetmek, ergene daha çok söz hakkı vermek ve onların değerlerine de saygı duyabilmeyi bilmektedir. Sağlığına zarar gelmediği sürece bırakın ne yiyeceğine o karar versin, bırakın saçlarını istediği şekilde şekillendirsin. Yargılamayın, inatlaşmayın, eleştirmeyin, kızmayın.

Sevgilerimle,

Uzman klinik psikolog Özge Özdemir Köz

İletişim: [email protected]

www.kozterapi.no