Dua, çağırmak, yakarmak, istemek anlamlarına gelir. Duanın ana hedefi, insanın durumunu Allah’a arz etmesi, O’na niyazda bulunması olduğuna göre Allah ile kul arasında bir diyalog anlamı taşır.
Dua deyince, sadece dille yapılan dua anlaşılmamalıdır. Bir de fiilî dua vardır ve asıl önemli olan dua da budur, kişi önce bir işin gereğini yapacak ondan sonra dua edecektir, çalışmadan bana ver demek doğru olmaz. Mümin kişi arzularını Rabbinden diliyle talep ettiği gibi fiilen de teşebbüs edecektir. Dili ile talep ettiği şeyin gerçekleşmesi için aklın gösterdiği sebeplere başvuracaktır. Nitekim hastalıklardan kurtulmak için Allah'a dua etmemiz meşru olmakla birlikte, ilaç almamız, maddî olarak tedavi yollarına başvurmamız Rasülüllah (s.a.v) tarafından tavsiye edilmiştir. Zira helâl rızk talep edilmesini, rızkın bol olması için Allah'a dua edilmesini tavsiye eden, dualarında bunlara yer vererek fiilen örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v) rızkın meşru yollarını da göstermiş; ziraat, ticaret ve sanatla meşgul olmayı, bunların helâl rızkın kapıları olduğunu söylemiştir.
Öyle ise duanın ibadet yönünden başka, dünyevî ve şahsî hayatımızı ilgilendiren ayrı bir yönü daha vardır: Dua etmek suretiyle arzularımızı, ihtiyaçlarımızı, bir başka ifade ile gerçekleştirilmesi gereken hedefleri ifadeye döküyor, şuur haline getiriyoruz. Yapılacak işleri bir bakıma gündeme getiriyor, plana programa alıyoruz. Rabbimizden dilimizle, sözlü olarak istediğimiz şeylerin gerçekleşmesi için gerekli sebeplere başvurarak, imkânlarımızı, kapasitemizi kuvveden fiile geçiriyoruz. Sözgelimi, Allah'tan buğday isteyen çiftçi, sabanla rahmet kapısını çalmalı, diğer gerekleri olan gübreleme, sulama, koruma gibi sebeplere de başvurulmalıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim ‘de "Kişiye sâdece çalıştığının karşılığı vardır" buyrulmuştur.
Bu durumda, dua kabul edilsin edilmesin bir ibadet olmaktadır. Çünkü dua ile kişi, ihtiyacını teminde aczini idrak etmiş, bunu ancak her şeye kâdir olan Rabbinin temin edeceğinin şuuruna ermiş ve bu sebeple O'na iltica etmiş olmaktadır. Esasen ibadet de bundan başka bir şey değildir. Dua ile talep edilen şey, kötülük olmamalı, yani günah olan, Allah'a isyana götürecek olan bir şey olmamalıdır. Çünkü insan hissî olduğu için bazen aleyhine olan veya uzun vadede aleyhine tecellî edecek olan bir takım şeyleri isteyebilir. Yüce Allah; “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) de;
"Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?" "Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi."
Rasülullah (s.a.v) buyurdular ki: "Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a talep edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir."
"Rasülullah (s.a.v) buyurdular ki: "Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve:"Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der."
Rasülullah (s.a.v) buyurdular ki: "Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın."
. Rasülullah (s.a.v) anlatıyor: "(Allah'ın kabul ettiği) üç kabul olacak dua vardır, bunların icâbete mazhariyetleri hususunda hiç bir şek yoktur. Mazlumun duası, misafirin duası, babanın evladına duası. "Allah yapacağımız dualarımızı kabul eylesin. Amin.