Din, bir topluluğun sahip olduğu inanç, ibadet ve ahlâkî ilişkiler bütünüdür. Din bir topluluğu oluşturan fertlerin davranış, duyuş ve inançlarında, yine bu top­luluğun ortaya koyduğu değerlerde, geleneklerde kısacası kültürde kendini gösterir. İlk insan Hz. Adem. ila­hi dini tebliğle görevli bir peygamberdir. Dolayısıyla din insanlıkla doğmuş, insanlıkla gelişmiş ve insanoğlunun ondan uzak kalamadığı bir kurum olmuştur. Tarihin hangi dönemine bakılırsa bakılsın, dinsiz in­sanlar bulunsa da dinsiz bir toplum görülmemektedir. Nerede bir toplum varsa, orada din de vardır.

Dinin en önemli faktör olduğu ortak kültür ve de­ğerlere sahip topluluklar milleti, millet seviyesine ulaşmış bir insan topluluğu da zaruri olarak devleti meydana getirir. Zira devlet, bir milletteki millî daya­nışma duygularının en yüksek düzeye çıktığı zaman­dan itibaren teşekkül eder.

Toplumsal birlik ve beraberlik ancak bir devlet ça­tısı altında sağlanabilir. Bunun içindir ki Peygamberi­miz Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicretlerinden hemen sonra İslâm'a giren toplulukta asgarî müşterek­leri oluşturur oluşturmaz, birlik ve beraberliği pekiştir­mek ve bu topluluğun emniyet ve güvenini temin et­mek için bir devlet kurmuştur. Böylece bir yandan in sanlara Allah'tan aldığı emir ve tavsiyelerini ulaştırır­ken, diğer taraftan da çağının bunalmış, adalet ve gü­ven duygusunu yitirmiş topluluklarına, bir devlet çatı sı allında dayanışma, kaynaşma ve huzur içerisinde na­sıl yaşanacağının da eşsiz örneklerini bizzat göstermiş­tir. Peygamberlik ve devlet başkanlığı sıfatlarını kulla­nırken; birincisinde sadece Allah'tan aldığı emirleri insanlara aktarmış ve bu emirlerin uygulama biçimle­rini onlara anlatmıştır. Toplumun idaresinde ise asha­bıyla istişare ederek, onların yönetime doğrudan katıl­malarını sağlamış, ümmetin ortak kaderini birlikte be­lirlemenin belki de ilk örneklerini insanlığa sunmuş­tur. Vefatlarından sonra yerine bir vekil tayin etme­mekle de insanlığın asırlar sonra ulaştığı evrensel devlet modelinin ilk nüvesinin ortaya çıkmasını sağlamış­tır.

Nisa suresinin 59. âyet-i kerimesinde "Ey İman edenler! Allah'a, Resulüne ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin..." buyrulmaktadır. Bu âyet-i ke­rime, bize, yüce dinimiz İslâmiyet'in toplum fertleri­nin devletle ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini açıkça ortaya koymakladır. Dinimiz toplum huzurunu esas almış, devleti yönetenleri de bu huzur ve güven orta­mını geliştirerek devamını sağlamakla görevlendiril­miştir. Devletteki temel unsuru bu şekilde ortaya ko­yan dinimiz, bir devlet biçimini ön görmemiş, gelişen şartlar içerisinde, yönetim biçim ve metotlarının şura prensibiyle insanlar tarafından belirlenmesine imkan tanımıştır. Bu alanı insanlara bırakırken, sadece uyul­ması gereken evrensel prensipleri onaya koymuştur ki, bu prensipler bugünkü modern toplumların yeni yeni ulaşmaya ve kavramaya başladıkları prensiplerdir.


Kur’ an-ı Kerimde imamlarımızın  her hafta hutbenin sonunda okudukları ayeti kerimede de mealen "Allah size mutlaka emanetleri ehline ver­menizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" Şûra sûresinin 38. âyetinde ise "Onların işleri, aralarında danışma ile­dir" buyrulmaktadır. Diğer bir çok âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde de kanun önünde eşitlik; din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve fikir hürriyeti yaşama hakkı­nın dokunulmazlığı, aklın ve insan onurunun korun­ması, neslin mahafazası, mülkiyet hakkının temini, toplum içi ve toplumlar arası ilişkilerde barışın esas alınması, bireysel sorumluluk ve yönetim sorumluluğu bilincinin oluşması gibi temel ilkeler hatırlatılmıştır. İşte bu prensipler, yüce dinimizin insanların kendileri arasında belirleyecekleri devlet yönetiminin biçimlen­mesinde esas alacaktan vazgeçilmez unsurlardır. Bu ilkelerin hakim olduğu devlet yönetimi, tüm Müslü­manların sahip çıkması gereken devlet biçimidir. Al­lah'a hamdolsun ki, bugün bağımsız bir devlet çatısı altında, bu evrensel prensipleri hedefleyen modern bir yönetim anlayışı içerisinde yaşama mutluluğu içerisin­deyiz. Bazıları laik devlet veya yönetim biçimine karşı koymaya çalışsa da bu yönetim islami anlayışa aykırı değildir, çünkü temeli seçime yani seçme ve seçilme hakkına Cumhuriyete kısacası istişareye dayanıyor.         


Bize düşen birlik ve beraberlik içerisinde, çatışma ve çekişmelerden uzak, milletçe aydınlık geleceğe doğru emin adımlarla ilerlemektir. Aziz Milletimiz yü­ce dinimizden aldığı öngörüşlülük ile "Allah milleti­mize ve devletimize zeval vermesin" niyazını duaları­na eklemiş, bu yakarışıyla da din-devlet ve millet iliş­kisini en güzel bir biçimde özetlemiştir.


Yazımı bir âyet-i kerime mealiyle bitiriyorum. "Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişme­yin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle bera­berdir." Pazar günü yapılacak seçimler ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun.