Dünyada elleri olup onu kullanamayan, ayakları olup yürüyemeyen, isteğini ağlamayla bildiren, konuşamayan, altına yapan, geceleri tatlı uykulardan uyandıran birine kim bakmak ister? Kim böyle biriyle hiç bıkmadan ilgilenmek ister? Tüm bu işleri karşılık beklemeden, severek yapan tek canlıdır annelerimiz.
Ben annemi otuz sekiz yıl önce kaybettim. Ben anneler gününde otuz sekiz yıldır anneme hediye alamıyorum. Annemi kaybettikten sonra bir insanın yaşamdaki en büyük desteğinin anne olduğunu daha da iyi anladım. Günlük yaşamda anneleri çocukları ile gördüğüm zaman onlara gıpta ediyorum, hatta biraz kıskanıyorum. Ben anne şefkatini doyasıya yaşayamadım. Keşke annem yanımda olsaydı dediğim çok anlar oldu.
Bazen annesini azarlayanlara, hakaret edenlere rastlıyorum. O anda onların yüreğinin nasıl parçalandığını hiç düşündünüz mü? En değerli varlığınıza hayat devam ederken en büyük acıyı yaşattığınızın farkında mısınız? Peygamberimizin “Cennet Annelerin Ayakları altındadır.” sözlerini aklınızdan çıkarmayın. Bugün yanınızda olan anneleriniz yarın olmayacak. Lütfen annelerinizin kıymetini bilin. Onlarla mal mülk yüzünden dargınlık, kırgınlık yaşamayın. Anne sevgisi parayla, pulla, malla, mülkle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Onları mutlu edin. Nasıl bir evlat olduğunuzu gösterin, onları sevindirin. Onları mutlu edin ki, biz anneleri hayatta olmayanlar da sizleri görüp tatlı bir kıskançlık yaşayalım.
Anne fedakârlığını en güzel anlatan bir öyküyü dinlemek ister misiniz?
Annesinin yalnızca bir gözü vardı. Bu durumu oğlunu utandırıyordu. Ondan nefret ederdi. Annesi ailesini geçindirmek için okulda aşçılık yapardı. İlkokulda iken bir gün annesi ona merhaba demeye geldi. Çocuk yerin dibine geçti. Bunu ona nasıl yapabilirdi? Annesini görmezden geldi. Ona nefretle baktı ve oradan kaçtı. Ertesi gün sınıfta bir arkadaşı dedi ki: “Eee, senin annenin bir gözü varmış!” Utandı ve annesinin ortadan kaybolmasını istedi. Bu yüzden o gün annesiyle karşılaşınca dedi ki: “Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyiydi?” Annesi karşılık vermedi. Annesi hakkında dediklerini bir saniye bile olsun durup düşünmemişti. Çok kızmıştı. Annesinin duyguları onu ilgilendirmiyor, onu evde istemiyordu.
Delikanlı daha sonra Singapur'a okumaya gitti. Sonra evlendi, evini aldı, çocukları oldu. Mutluydu. Bir gün annesi onu ziyarete geldi. Kaç yıldır oğlunu görmemiş, torunlarını tanıyamamıştı. Kapıya gelince torunları ona güldüler. Annesine “Çocuklarımı nasıl korkutursun! Hemen buradan git!” diye bağırdı. Annesi sessizce “Kusura bakmayın. Yanlış adrese geldim galiba” dedi ve gözden kayboldu.
Bir süre sonra genç adama mezunlar toplantısı için okuldan bir mektup geldi. Eşine “İş seyahatine gidiyorum” diye bahane uydurdu. Mezunlar toplantısından sonra sırf merakından annesinin evine gitti. Komşuları annesinin öldüğünü söyledi. Hiç üzülmedi. Kendisine annesinin bıraktığı bir mektup verdiler:
“Ey sevgili oğlum her zaman seni düşünüyorum. Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için özür dilerim. Mezunlar gününe geleceksin diye çok sevinmiştim. Ama seni görmek için yataktan kalkabilir miyim bilemiyorum. Sen büyürken sürekli bir utanç kaynağı olduğum için üzgünüm. Biliyor musun? Sen çok küçükken bir kaza geçirmiştin ve gözünü kaybetmiştin. Annen olarak senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım. Bu yüzden sana kendi gözümü verdim. O gözle benim yerime görüyor diye seninle o kadar gurur duyuyordum ki. Bütün sevgimle seni öpüyorum… Annen.”
Evet. Dünyanın en kutsal, en fedakâr varlıklarıdır anneler. En duygusal, en vefalı, en çok değeri bilinen ve haklarının ödenmesi olanaksız olan meleklerimiz. Onlar hayatımız boyunca sevincimizde de üzüntümüzde de ağlarlar. Hakkını zaten ödeyemeyeceğimiz annelerimize değer verelim, üzmeyelim. Var olan annelerimizin değerini iyi bilelim. İş işten geçtikten, kalbini kırıp onu kaybettikten sonra üzülüp, ah keşke kalbini kırmasaydım, demeyelim. Tüm annelerimizin Anneler Günü kutlu olsun. Annem yerine tüm annelerin ellerinden öpüyorum.
Saygılarımla hoşça kalın.