Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk, siyaset hayatına atıldığı günden beri hep iki kurumu siyasetten uzak tutmanın gerekliliğine inanmıştır. Bunlardan biri ordu, diğeri ise dindir.
M. Kemal, 1907’de Kıdemli Yüzbaşı rütbesiyle Selanik’te 3.Ordu’ya atanınca burada İttihat ve Terakki Derneği’ne girer. Bir süre sonra dernek yöneticileri ile arası açılır. Bunun nedenleri M. Kemal’in meşrutiyeti yeterli bulmayıp daha köklü bir devrimi ve ordunun politika ile uğraşmaması gerektiğini savunmasıdır. Çünkü İttihat ve Terakki Derneği, 1906‘da subayları da derneğe üye yaparak ordu içinde yayılmayı amaçlamaktadır. Görüşleri kabul görmeyince istifa eder. Haklılığı Balkan Savaşları’ndaki yenilgilerle ortaya çıkar. Bu düşüncesi Cumhuriyeti kurduktan sonra 3 Mart 1924’te Erkan-ı Harbiye Vekâletini (Savaş Bakanlığı) kaldırıp yerine Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’nı kurmasıyla gerçekleştirir. Böylece ordu ve politika birbirinden ayrılır.
Yine aynı gün, Şeriye ve Evkaf Vekâleti (Din İşleri Bakanlığı) kaldırılır, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulur. Böylece TBMM’nin çıkardığı yasaların dine uygunluğunu denetleyen kurum kaldırılır. Diyanet İşleri Başkanlığı, M. Kemal tarafından ‘Dinin devlet işlerine karıştırılmaması’ şeklinde açıkladığı laiklik anlayışının temel kurumlarından biri olarak kurulmuştur. Yani kesinlikle ne Şeyhülislamlığın ne de Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin bir devamıdır.
Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurarken çevresindekilerle tartışır. “Böyle bir kurum, laiklik uygulamasının beşiği olan Fransa’da ve diğer batılı ülkelerde yok” diyenlere “Peki, Sultanahmet Camii imamının maaşını kim verecek?” diye sorar, cevabını da kendisi verir: “Biz vereceğiz çocuk, biz... Bizde onların kiliseleri gibi varlıklı kurumlar yok. Din adamlarını cemaatin eline baktıramayız.”
AKP eski milletvekili Prof Dr. Nevzat Yalçıntaş anlatıyor.
"Vahabilik'te mezar ziyareti günah sayıldığı için Suudiler bütün mezarları yıkmaya başlamışlar. Sıra Hz. Muhammed'in mezarına gelmiş. Ülkedekiler Atatürk'ten yardım istemişler. Atatürk bu olayı duyunca Suudi Kralı'na Hz. Muhammed'in değil mezarına türbesinin bir taşına dahi dokunulursa bedelinin çok ağır olacağını bildiren nota niteliğinde bir yazı göndermiştir. Bu vesika Dışişleri arşivlerinde mevcut ama yıllardır açıklanmıyor. Oysaki Türk halkının Büyük Kurtarıcısı’nı her yönüyle tanıma hakkı var." Ve bizim vefasız bir kesimimiz bunun yalan olduğunu, M. Kemal’in dinsiz olduğunu söylüyor.
Şimdi gelelim bir vefasızlık örneğine. Trabzon'un Beşikdüzü İlçesi Merkez Camii İmamı, yakasında Atatürk rozeti ile gelen 80 yaşındaki bir yurttaşa “Bunu takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz” demiş. Ordu'nun merkeze bağlı Akkise köyünde de cuma namazı kılmak için camiye giden bir emekli öğretmen yakasında Atatürk rozeti olduğu için imam tarafından camiye alınmamış. İmam, hem öğretmenin, hem de cemaatin namazının kabul olmayacağını söylemiş. Yine Tire’de bir emekli öğretmen arkadaşım yukarı taraflardaki bir camide namaz kılmak isteyince Atatürk rozeti çıkarılmak istenmiş.
Bu ne vefasızlık. Eğer Atatürk olmasaydı bu camilerde namaz kılınabilecek miydi? Yazık. Artık bu konuda iş azıtılmaya başladı. Bu konulara Diyanet’in, müftülerin el atması gerek. Her yerde böyle olmaz ama bazı yerlerde böyleleri çıkıyor işte. Bazıları bu sözlerim karşısında yine celallenecek ama gerçek bu.
Şu anda Diyanet’in işi başından aşkın. Politikaya girmeye başladılar. Geçen yazımda da belirttiğim gibi, kürtaj konusunda düşüncelerini açıkladılar. Kadınlar sokağa çıkıp “bedenime dokunma” deyince bunu halka “biz zina yaparız, kimse karışamaz” diye yorumladılar. Açıkça halkı kışkırtmaktır bu. Diyanet gibi saygın bir kurumun bunları yapmaması gerek. Alt kurumlarında yapılıyorsa da denetlemeli. Ayın 18’inden itibaren Kur’an kursları açılıyor. Camilerde cuma hutbelerinde hocalarımız başladılar fetvaya. “Çocuklarınızı mutlaka bu kurslara gönderin, haylaz, sorumsuz yetişmesinler.” Demek ki Diyanet eğitime de el atmış. Çocuk 8 ay okullarda eğitim alıyor. Ailesi, okul, eğitimi bu süre içinde veremeyecek, siz 1,5-2 ayda vereceksiniz. Sizin işiniz Kur’an öğretmek, bırakın diğerlerini. Ha niyetiniz Kur’an öğretmek dışında başka şeylerse o zaman amacınızın dışına çıkıyorsunuz.
Bu arada ben Kur’an öğrenmeye karşı değilim. Kızlarım da küçük yaşta iken mahallede Kur’an okumayı öğreten bir hanımın yanına gitmek istediler. “Tabi” dedim. Hevesle 2 hafta gittiler. Hocaları “Başınız, kolunuz açık Kur’an öğrenilmez, örtünün” deyince “Baba, biz gitmeyeceğiz” dediler. 7 yaşındaki çocuk örtünse ne olur, örtünmese ne olur. Saygılarımla, hoşçakalın.